Askerlik ya da Mesleklerin Sultanı (2)
(....) Hocasına [Ferik Nazif Paşa’ya] çok dert yanmış olacak ki, paşa bütün bu konular üzerinde cidden hâkimane mütalâalar serdederek babamı âdeta teskine çalışmış, teselli etmiş... Ama şimdi okuyacağınız şu kitabı yazdıktan sonra o mektubu bana hatırlatan sebep, babamdan yâdigar bir hatıra oluşu değildir. Sadece ve yalnız ilk satırıdır. Hattâ ilk satırın baştan yedi kelimesi..:
«Silk-i Celîl-i Askerî gerçi Sultan-ül mesâlik ise de...» [Askerlik yolu, işi; her ne kadar üstün, bütün işlerin, maişet yollarının sultanı bir meslek ise de...] Evet, paşa haklıdır. Askerlik mesleği, mesleklerin sultanıdır. Ve ben daha da ileri giderek diyebilirim ki, yalnız mesleklerin sultanı olmakla da kalmaz, bir nazariye halinden çıkıp bir ordu halinde heybetlendi mi sultanların da sultanı olur. Ordu neye inanırsa kıymet ondadır. Ordu kimi tutarsa kudret yalnız onda olur.
Burada araya girip not düşeyim: “Ordu göreve” diye çemkirip darbe isteyen şerefsizler ordunun bu fonksiyonunu iyi bilir. Lâkin aşk olsun ki bizim takım bilmez... Çocuklarını subay ve öğretmen yapmaz, sonra da memleketin haline, tırmanan ahlâksızlığa ağlar, darbelere mâruz kalırlar.
Devam edelim: (....) “Askerin normal hayatı bile imtiyazlı bir politik durumdur! Düşününüz bir kere... Asker her yere girer, fakat sivili kışlasına sokmaz. Her haberi alır fakat kendinden hiç haber uçurtmaz.”
Yıllar önce yazılmış bu satırlar sizce ehemmiyetini değiştirdi mi? Hálâ aynı değil mi durum? Askere kınalar yakarak gönderdiğimiz evlâtlarımıza kötü muamele yapıldığında kime şikayet edebiliyoruz? Hálâ askerde bilinmeyen nedenlerle ölen erlerimiz bile var...
Bir âile dostumuzun oğlu, hayatının baharında (19 yaşında) arslanlar gibi gitti askere ve “kalp krizi ile öldü” raporu ile cenazesi getirildi... Acaba bu kalp krizinin nedeni neydi? Ve sahiden kalp krizi geçirmiş ise, neden acil müdahale yapılmamıştı? Bir tansiyon aleti bile olmayan askerî birliklerde bu çocuklarımıza revirlerinde acil müdahalede bulunacak hekimler yok...
Türk Milleti, kimi zamanlar (darbe dönemleri) ordunun puanını düşürse de, şükürler olsun ki, hálâ nezdinde TSK «en güvenilir kurum».
Nizamettin Nazif merhumun tesbiti ile ordu aynı müstahkem mevkiinde. «Peygamber Ocağı» olmak şartıyla öyle de kalmalı. Emekli bir subay olarak ordumuzun da milletimizin de hayrı için çırpınıyorum. Bu satırlardan “ordu düşmanlığı” neticesi çıkarmasın beyinsizler!..
* * *
28 Şubat günlerini hatırlayalım; siyasetçiler kadar en baba gazeteciler, en ünlü yargıçlar da Genelkurmay’a gidip brifing almıyorlar mıydı? Ordu az kalsın «Peygamber Ocağı» olmaktan çıkacaktı.
Evet, «Ordu neye inanırsa kıymet ondadır. Ordu kimi tutarsa kudret yalnız onda olur...» Türkiye düşmanları da bu şaşmaz gerçeğin farkındaydı ve TSK’ni istedikleri yönde manüple etmeye çalışıyorlardı.
Şimdi de TSK biraz özüne döndü diye kuduruyorlar. Sonradan yakınları ve kendisinin Fetocu olduğu ortaya çıkan o yarbay’a gaz vermeleri de bu yüzdendi.. Bizim gibi hakikat peşinde değildilerdi yani...
Yarbay gerçeğini söyleyenlere saldırıyorlar. Yb. Alkan’a düşmanlık etmedik biz.. Hattâ acılı bir ağabey olarak ona ve tüm âileye Cenâb-ı Allah’tan sabr-ı cemîl niyaz ederdik. Lâkin böyle bir mesleğin mensubu süpürgeye sıçıp etrafa yayarsa cidden ayıp eder..
Yarbay Alkan da herkes de iyi bilmelidir ki, mesleklerin sultanı askerlik ciddî iştir. Hele subay kesiminde (astsubay dahil, zabitanda) en ufak bir laubalilik düşmana cesaret verir. (devam edeceğiz inşá’allah)