Ahmet Cemal Bey, güçlü bir çevirmendir. Bilgi birikimi yüksek,
saydığım bir yazar, çevirmendir. Kafka’yı, Broch’u, Heinrich
Böll’ü, Zweig’i onun sayesinde okuduk. Türkçe çeviri edebiyatına ve
Türk denemelerine önemli katkıları olmuştur. Bu yadsınamaz. Ayrıca
Türkiye’nin okuması içinde epey çaba harcıyor. Bunu Sol Kitap’taki
yazılarında da görüyoruz. Sürekli ‘kaliteli’ okumaktan bahsediyor.
Okuyanlara yol gösteriyor.
Ama gelin görün ki o da Jön Türkler gibi düşünüyor. Yanlış
anlaşılmasın. Buradan böyle bir üstadı eleştirmek benim haddim
değil. Sadece yazdığı yazıları okuduktan sonra kafamda oluşan
fikirleri, özgürce belirtmek istiyorum.
Sol Kitap’ın 4 Eylül 2013 tarihli, 49.sayısındaki yazısı hakkında
fikirlerimi beyan etmek istiyorum.
Ahmet Cemal Bey yazısında demiş ki: “Peki bu kadar çok aydınımız
olabilir mi diye sormayı aklımızın kenarından bile geçirmedik.
Neredeyse hep “beyanlara”, “unvanlara” ve “mevkilere” itibar ettik.
Böylece yaşadığımız iklimde aydın olmayı giderek artan bir hızla
hep kolaylaştırdık, kolaylaştırdık.”
Ahmet Cemal Bey’e soruyorum. Bu “beyanlara”, “unvanlara” ve
“mevkilere” kim itibar etti. Cumhuriyetin yetiştirdiği, sizin de
sevmediğiniz ‘aydınlar’ değil mi? Bu “unvanlar”, “mevkiler” gökten
inmedi. O “unvanları”, “mevkileri” elbet birileri birilerine verdi
değil mi? O halde zaten sakat bir rejim var ortada. Bunu siz
söylüyorsunuz.
Ahmet Cemal Bey devam ediyor yazısında: “Örneğin hiçbir somutu
olmadığı halde “Ben soyut çalışıyorum!” diyen bütün ahmakları ve
züppeleri sanatçı saydık. “Ben profesörüm” diye şişinen, ama
profesörlüğe uzanan yolda verdiği “eserler” çoğunlukla birkaç
makaleyi geçmeyen bütün kitapsızları bilim adamı saydık. Tarihi
boyunca burjuva sınıfı diye bir sınıf olmamış bir ülkede burjuva
olmakla övünen bütün “yazıcı”ları “yazar” saymakta hiçbir sakınca
görmedik. Ve sonuç olarak, aslında gerçek aydınlarımızın sayısının
çok, ama çok düşük olabileceği ihtimali üzerinde hiç durmadık.”
Gördüğünüz gibi neredeyse herkesi eleştirmiş Ahmet Cemal Bey. Bende
burada Ahmet Cemal Bey’in savunduğu cumhuriyeti eleştireceğim.
Cumhuriyet geldikten sonra bu ülkede önemli bir bilimsel olaya imza
atıldı mı? Gerçek sanat eserleri tüm dünyayı hayran bıraktı mı?
Burjuva sınıfı denen kısım gerçek bir burjuvalık gösterdi mi? Ahmet
Cemal Bey’le beraber bende hayır diyorum. Peki sorunun kaynağı
nedir? Okumamak. Peki bu okuma yetisini törpüleyen nedir?
Cumhuriyet. Peki tüm suç cumhuriyetin mi? Hayır. O halde suç
devrimlere, yanlış politikalara geliyor. Harf inkılabı suçludur.
Birden bir ülkenin %90’a yakını okuma yazma bilemez hale geldi. E
bu halde nasıl bilim, nasıl sanat, nasıl burjuvalık bekliyorsunuz
ki?
Ahmet Cemal Bey bana cevap verir gibi yazısına devam ediyor.
Buyurun: “Oysa asıl sorgulamamız gereken, özellikle cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana aydın yetiştirmeye elverişli bir zeminde
yaşayıp yaşamadığımız.”
Bu konuda çok haklı, hiçbir zaman böyle bir zemin olmadı. Nedenini
aramak lazım… Olmadı deyip, suçu hemen başkalarına yüklememek
lazım. Bu zemin hemen olacak bir mevzu değil. Bunun için birikim
gerekiyor. E bu Osmanlı Devleti aydınlarında mevcuttu. Ama hepsini
ya astınız ya da kovdunuz. Harfleri değiştirip, ülkenin kullandığı
kelimeleri değiştirip, Avrupa’ya ayak uydurmak istediniz. Ama sonuç
hüsran... Neden? Çünkü bir yanda bin senelik birikim, öbür yanda
yabancısı olduğunuz 400-500 senelik birikim.
Diyor ki: “Bu noktada cumhuriyet öncesine uzanmayı abes buluyorum.
Çünkü felsefeyle yoğrulmuş bir düşünme geleneğinden, Rönesans’tan,
Batı Hümanizmi’nden, Aydınlanma’dan, Bilimsel Devrim’den ve Sanayi
Devrimi’nden yaklaşık yedi yüz yıl uzak yaşamış bir toplumun
cumhuriyetin kuruluş dönemine bir dolu aydınla girebilmesi zaten
olanaksızdı.”
Ahmet Cemal Bey ya şaka yapıyor ya da gerçekten tarih okumamış.
Sizin bu dedikleriniz cumhuriyetin kuruluşu zamanından 400-500 sene
öncesine kadar gidiyor. Yani 700 sene uzak dediğiniz zaman abartı.
O 700 yılın 200-300 yılı zaten Avrupa çöplüktü. Çöplüğe mi
özeniyorsunuz, bir medet mi umuyorsunuz? Ayrıca felsefe demek
okumak mı demek? Yani siz bunca yıl bunu mu öğrendiniz. Felsefe
yaparak mı aydın olunuyor? Osmanlı tarihine bakarsanız bilimden,
sanata, özgürlükten, okumaya geniş bir yelpaze çıkar karşınıza,
tabii kültürünüz yeter mi bilmiyorum! Batı Hümanizmi demişsiniz,
olmayan bir şeyi nasıl bulabiliriz ki? Batı eğer insan sevseydi,
merkeze insanı koysaydı, Orta Doğu, Arap yarımadası, Afrika,
Amerikan yerlileri böyle olmazdı. Avrupa kurulduğundan beri
hümanizm karşıtıdır. Hem ayrıca tarihe bakarsanız kimin hümanist
olduğunu çok iyi öğrenirsiniz. Biraz okumayı öneriyorum size ama
doğru okumayı.
Diyorsunuz ki, “ İsmet İnönü oy için Anadolu Aydınlanması’nı
gevşetti.” E bu adam kurmadı mı cumhuriyeti? İkinci adam değil
miydi? Bunları da siz söylüyorsunuz. Hem zaten işlemeyen bir çarkın
ikinci adamından ne beklenir ki!
Evet, okumama ortalaması sizin eseriniz, övününüz. Şimdi bu kadar
çaba, bu kadar gayret bir işe yaramıyor diye üzülmeyin. Cumhuriyet
tarihine bakın. 100 seneye yaklaştı tarihi. 700 senede bir şey
olmamış diyorsunuz, oradan mı aydın gelecek diyorsunuz, 400-500
senelik döneme özeniyorsunuz ama 100 senede hiçbir şey yapamamak
gerçekten kötü! Hem de çok kötü!
Doğancan BEDİR
dogancanbedir@hotmail.com