15 Temmuz’dan ne öğrendik?
Sosyal hadiseler de ferdî hadiseler gibi öğretici olmalıdır... İbret alınmalı; eğer yaşanmış olan şey bir felâket ise, bir daha yaşanmaması için tedbirler ya da başka deyişle önlemler alınmalıdır.
Hiç şüphe yok ki, 15 Temmuz FETÖ darbesi bir felaketti... 249 şehid ve ikibinden fazla insanımızın yaralanmasıyla sonuçlanmıştı...
Bu büyük felâket milletimizin feraseti ve millî birlik ruhuyla aşıldı, hainler cezalarını buldu, örgüt çökertildi. Zahiri durum budur. Lâkin elbette böylesi bir ihanet şebekesi öyle kolay bitirilemezdi.. Nitekim bitirilemedi de...
Başı Atlantik ötesinde... Örgüt üyeleri halkın samimi dinî hislerini istismar ederek hem halkın içinde hem devletin içinde virüs gibi yayılmış... TSK gibi tüm devlet bürokrasissinde hálâ nice saklı örgüt üyesi ve bunların on hattâ belki yüzler misli sempatizan var...
Esasen bendenizin bu konulardaki fikr-i naçizanesi hep şu olmuştur:
Sağlam bünye istiyorsan bünyene hastalığı almayacaksın... Yani KORUYUCU HEKİMLİĞİ iyi bileceksin... Geneldeki durum ise, hem fert hem toplum olarak bu söylediğimizin maalesef hep tersi yapılmaktadır.
Yani önce hasta oluyor, sonra tedavi arıyoruz.
Üstelik tedavi de öyle ucuz olmuyor... Neyimiz var neyimiz yok satmak zorunda kalabiliyoruz. O hâlde neden hasta olmamak için bunun çok daha az maliyetli olanını yani KORUYUCU HEKİMLİĞİ tercih etmiyoruz?
Koruyucu hekimliğin birinci maddesi bünyeyi kuvvetli tutmaktır. Bağışıklık sistemi olarak hastalıklara direnç gösterebiliyor isek, geriye HİJYEN denilen ortamı temiz tutmak, virüslerin mikropların üreyip yayılacağı ortama imkân vermemek kalır...
SOSYAL HİJYEN İslâm’ın FİTNE dediği şeylerden uzak durmakla olur. FİTNE ise, öncelikle GIYBET gibi insanlar arası ilişkileri zedeleyen lüzumsuz konuşma ve hareketlerdir. Birini (birilerini) çekiştirmek, hoşuna gitmeyecek bir şeyi yüzüne veya gıyabında söylemektir...
Gıybetler dedikodular yayıldıkça FİTNE büyür ve artık öyle azmanlaşır ki, toplum zangır zangır titremeye ve her hastalığa teşne hale gelmeye başlar...
FİTNE elbette bu kadar basit değildir. Gıybet gibi hattâ ondan daha zararlı olan bir başka şey de hakikati bilenlerin bunu gizlemeleri, moda tâbir ile POPÜLİZM yaparak hastalık henüz yaygınlaşmadan engellemenin mümkün olduğu safhada bunu yapmamaktır...
FETÖ hadisesi tam da böyle olmuştur... Bu fakir ve birkaç namuslu aydın Müslüman hariç kimse işin daha başlarında iken halkı uyarmamış, bilakis hasseten siyasiler oy uğruna POPÜLİZM yaparak bu sahte din hareketinin asıl vechesinin gizli kalmasını sağlamışlardır..
Bunlar ÜÇ İBRAHİMÎ HAK DİN diyorlardı. Oysa Allah indinde tek din İslâm idi... Bu Kur’ân gerçeğini her Cuma minberlerde haykırıyorduk ama sıra tatbikata gelince fitne merkezine bunu söyleyemiyorduk...
Bunlar DİYALOG diyorlar ama halk ile, yurdun diğer Müslüman cemaat ve tarikatlarıyla değil, Amerikan Moon Tarikatıyla, Vatikan Cemaatiyle yapıyorlardı diyaloglarını. Hâkezâ hoşgörüleri de Müslüman kardeşleri için değil, siyonist İsrail terör devleti içindi...
Mehmet Akif merhum ne güzel demişti, “Tarihi «tekerrür» diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
İbret almak akıllı işi, ısrarla ibret almamak ise ihanettir... 16.07.2018