Yahudilere Göre Kutsal Yerler
Mescid-i Aksa-V
+++
Ağlama Duvarı (Burak Duvarı): Peygamberimiz mirac’a çıkarken burağını burada bıraktığı için buraya Burak duvarı da denir. Bu duvarın ait olduğu Süleyman Mabedi (Beytül Makdis) ilk defa Hz. Süleyman tarafından yapıldı. Babilliler M.Ö.587 yılında burayı alarak yıktılar. M.Ö. 20 yılında Kral Hirodes tarafından yeniden yapıldı. M.S. 70 yılında Roma’lılar tarafından yıkıldı. Ağlama duvarı, Hirodes’in yaptırdığı mabedin çevresini kuşatan duvarın bir kısmıdır. M.S 1. Yüzyıldan itibaren Yahudiler bu duvarın önünde ibadet ederler.
Kudüs’ün ve Beytül Makdis’in yıkılışını, Romalılar tarafından sürgüne gönderilişlerini anmak, hatıralarının tazelemek, ilkelerini bilemek, mabede yeniden kavuşup Yahudi hakimiyetini kurma hayali içinde dua ve gözyaşı ile yaslarını sürdürmüşlerdir. Osmanlıların izni ile İspanya’daki Yahudiler’in Kudüs’e yerleşmeleri üzerine 1520’lerden sonra bu duvar Yahudiler için sürekli bir ibadet yeri haline gelmiştir. Yahudiler, burayı ele geçirmek amacıyla etraftaki evleri yıkmaya kalkışınca 1929 yılında Müslümanlarla Yahudiler arasında çatışma çıktı. İngilizler, Yahudiler’i desteklediler. BM. Tarafından kurulan bir komisyon, duvarın Müslümanlara ait olduğu, Yahudilerin ise dua edebilecekleri kararına vardılar. 1967 yılında 6 gün savaşlarıyla bölge Yahudiler’in eline geçti. 2000 yılında İsrail, bölgedeki bütün evleri yıkarak, bu günkü durumu meydana getirdi. [1]
2.Zeytun (Sion) Dağı: Onlara göre kıyamet gününde cennete ilk gidecek olanlar buraya defn edilenlerdir.
- Hz. Musa’nın Kabri: Buradaki türbeyi Memlük Sultanı Baybars yapmıştır. Fakat mezarının yeri konusu tartışmalıdır.
İsra Ayetinde Bahsedilen Mescid
Resulullah Recep ayının 27.gecesinde (621) Miraca çıktığında burası kısmen tamir edilmişti.
İşte bazıları bundan dolayı Resulullah’ın Beytulmakdis’e gelmiş olamayacağını iddia etseler de İslam inancında bir yerin mescid olması için illa bir bina olmasına gerek yoktur. Orasının mekan olarak mescid olarak tahsis edilmiş olması yeterlidir. Kaldı ki yarı yıkık da olsa insanlar burayı biliyor, buranın kutsal bir mekan olduğunu Mekkeli müşrikler bile biliyorlardı. Yukarda değindiğimiz hadiste, Mekkeli müşrikler burayı görmüş ve buraya daha önce hiç gitmemiş olduğunu bildikleri Resulullah’a sorarak bilgisini test etmeye kalkışmışlardı.
MÜSLÜMANLARA GÖRE KUDÜS’TE KUTSAL YERLER VE MESCİD-İ AKSA
Günümüzde özellikle Yahudi menşeli kaynaklar Mescid-i Aksa olarak kabul ettiğimiz yerin kaynaklarda belirtilen yer olmayacağına dair yoğun bir propaganda içerisindedirler. Onların dayandıkları en önemli delil, tarihi rivayetler, şia kaynakları ve Mescid-i Aksa’nın semada olduğunu söyleyen şaz rivayetlerdir. Bu rivayetleri yukarda çürüttük. Şimdi gelelim, bugünkü Mescid-i Aksa’nın nasıl meydana geldiğine.
1.Mescid-i Aksa:
Dünya’da inşa edilen ikinci mesciddir. Peygamberimiz bunu bir hadisinde ifade etmiştir. İlk mescid ise mescidi haremdir. Fakat, kutsiyet yönünden üçüncüdür. İkincisi Mescidi Nebevidir.
Mescid-i Aksa, İnsanlığın ilk kıblesidir. Peygamberimiz buradan miraca çıkmıştır. Bugün Mescid-i Aksa’nın kapladığı alan 144 dönüm kadardır. Eski Kudüs surları içinde etrafı ikinci bir surla çevrilidir. Rivayete göre burayı ilk inşa eden Hz. Davud’tur. Bunu oğlu hz. Süleyman tamamlayabildi. M.Ö. 587 yılında Babil hükümdarı Nebukadnezar tarafından yıkıldı. M.Ö.538 yılında Yahudiler tarafından tekrar yapıldı. M.S. 70 yılında Titus tarafından yıkıldı. (Roma) Bu yıkımdan sonra geriye sadece batı duvarının bir parçası olan ve bugün Müslümanlarca “Burak Duvarı”, Yahudilerce de “Ağlama Duvarı” olarak bilinen bölüm kaldı.
1099 yılında Haçlıların buraya girmeleri ile cami kiliseye çevrildi. Mescid-i Aksa’nın kubbe hizasındaki sahnı bıraktılar. Sağ ve soldaki bütün sahınları yıktılar ve mescidi bir haç şekline sokarak kiliseye çevirdiler ve uzun ince olan yapıyı sağdan soldan uzatarak Haç şeklini verdiler. 1187 yılında Selahaddin Eyyubi burayı tekrar mescide çevirdi. Haçlıların yaptıklarına ekleme yaparak daha da büyüttü. Buraya muhteşem bir minber koydu. Buna “künde kari” denir. Hiçbir şakilde çivi çakılmayan abanoz ağacından yapılmıştır. [2] (Aslında bu minberi Nureddin Zengi yaptırmıştı. Kudüs’ü aldığında Mescidi Aksa’ya koymayı düşünüyordu. Bu minber, 1969 yılında bir Yahudi’nin camiyi ateşe vermesi sonucu tamamen yandı.)
Müslümanlar Kudüs’ü Hz.Ömer zamanında 638 yılında fethettiler. Hz. Ömer (ra) bu şehrin kudsiyetine binaen bizzat teslim aldı. Mescid-i Aksa’ya girdi. Burayı temizleyip namaz kıldı.
Abdülmelik’in burada bir mescid yapmasının nedenini de tarihçiler şöyle anlatırlar: "Mir'atu'z-zaman" adlı eserin sahibi dedi ki: "Bu senede[3] Abdülmelik b. Mervan, Kudüs'te Mescid-i Aksa'daki kayanın üzerine bina yaptırmaya ve Mescid-i Aksa'yı onarmaya başladı. Bu onarım işi hicretin yetmişüçüncü senesinde tamamlandı. Bunun sebebi de şu idi: Abdullah b. Zübeyr, Mekke'yi istila ettiği zaman Mina ve arefe günlerinde insanların Mekke'de ikamet ettiği günlerde hutbe irad ediyor, hutbesinde Abdülmelik'in aleyhinde konuşuyor ve Mervan oğullarının kötülüklerini anlatıyordu.
Abdullah b. Zübeyr, insanları kendisine bey'ata davet ediyor, çok fasih konuşuyordu. Şamılıların büyük çoğunluğu ona meylettiler. Abdülmelik, bunu duyunca insanları hacdan menetti. Hacca gitmelerine müsaade etmeyince insanlar ona kızdılar. Bundan sıkıntı duymaya başladılar. O da Mescid-i Aksa'daki kayanın üzerine kubbe yapmaya ve Aksa mescidini inşa etmeye başladı.
Abdülmelik, Beyt-i Makdis'i tamir etmek istediği zaman oraya bol miktarda para ve işçi gönderdi. Onarım işini de Reca b. Hayve ile Yezid b. Selam adındaki azatlısına tevdi etti. Memleketin çeşitli yerlerinden sanatkarları toplayıp Beyt-i Makdis'e gönderdi. Ayrıca bol miktarda da para gönderdi. Reca b. Hayve ile Yezid'e, bu iş için tereddütsüz olarak bol masraf yapmalarım emretti. Onlar da bu için büyük miktarda para harcadılar. Kubbeyi inşa ettiler, çok güzel bir yapı meydana geldi. Orayı renkli mermerlerle döşediler. Kubbenin üzerine de biri kış mevsimine mahsus olmak üzere kırmızı maden filizinden, diğeri de yaz mevsimine mahsus olmak üzere deriden iki örtü yaptılar. Kubbeyi çeşitli perdelerle çevrelediler. Oraya hizmetçiler tahsis ettiler, çeşitli kokular, misk-i amber ve safranları oraya saçtılar. Çok masraflar yapıyorlar, geceleyin kubbeyi ve mescidi buhurlarla tütsülüyorlardı. Altın ve gümüşten kandiller, altın ve gümüşten zincirler asarak orayı süslediler. Miskle kaplı, ay parçasını andıran dallarla süslediler. Mescidi ve kayanın üzerine yapılan kubbenin üstüne renkli sergiler serdiler. Buhurları tütsüledikleri zaman kokusu uzak mesafeden hissediliyordu. Orayı ziyaret eden bir kimse dönüp memleketine vardığında kendisinden günlerce misk, tütsü ve güzel kokular saçılıyordu ve onun Mescid-i Aksa'daki kayalığa gittiği ve Kudüs'ten geldiği anlaşılıyordu. Mescid-i Aksa'da çok sayıda hizmetçi ve kayyum vardı. O gün yeryüzünde ondan daha güzel bir bina ve kayalığın üzerindeki kubbeden daha göz alıcı bir kubbe yoktu. Öyleki insanlar, Ka'be'ye haccetmeye gitmeyip oraya gelmeye başladılar.
Kısaca diyeceğimiz şudur ki, Beyt-i Makdis'teki kayalığın üzerine yapılan kubbenin inşaatı tamamlandığında, yeryüzünde o kubbe kadar güzel ve göz alıcı başka bir kubbe yoktu. Oraya birçok taşlar, mücevherler ve mozaikler yerleştirdiler. Göz alıcı birçok şeyleri taktılar. Reca b. Hayve ile Yezid b. Selam, Mescid-i Aksa'mn tamiratını ve kayalığın üzerine yaptırdıkları kubbenin inşaatını en mükemmel bir şekilde tamamlamış oldukları halde yine de 600000 miskal (başka bir rivayete göre ise 300000 miskal) altın arttı. Bu durumu bir mektubla kendisine bidirdikerinde Abdülmelik, onlara: "Ben artan altınları size hibe ettim." diye cevabî bir mektup yazdı. Onlar da bu altınları kabul etmeyerek: "Eğer yapabilseydik mescidin tamiratına kendi zevcelerimizin ziynet eşyalarım da katardık." diye mektub yazdılar. Bunun uzerme Abdülmelik, onlara: "Eğer kabul etmiyorsam* o altınları kubbenin ve kapılarının üzerine dökün." diye mektub yazdı. Herhangi bir kimse, kubbenin üzerindeki eski ve yeni altınların miktarını tahmin edemezdi.[4]
Mescid-i Aksâ deyince; geniş anlamda Kubbetü's-Sahrâ, mezar, türbe, tekke, zaviye ve sebil gibi dini amaçla yapılmış yapılan içine alan yaklaşık 150 dönüm kadar bir arazi üzerine serpilmiş binalar topluluğu anlaşılır.
[1] Paksu, a.g.e
[2] Paksu, a.g.e
[3] Hicri 66. yılı
[4] İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/445-450.