Nezle grip çilesi çekilirdi de salgınlara karşı hiçbir sosyal yaşam önlemi falan alınmazdı. Epey zamandır grip aşısı olunuyordu ama mutasyon yüzünden yine de çile sürüyordu.
Nezle grip çilesi çekilirdi de salgınlara karşı hiçbir sosyal yaşam önlemi falan alınmazdı. Epey zamandır grip aşısı olunuyordu ama mutasyon yüzünden yine de çile sürüyordu. Bir de tamiflu ve benzeri antivirüs ilaçlar vardı, 48 saat içinde alındığında biraz rahatlama sağlıyordu ama yine kış mevsimlerinde rahat yüzü yoktu çoğu bünyelere. Ancak az da olsa bazı bünyelere virüsler herhangi bir rahatsızlık vermiyordu. Belki buradan hareketle virüsleri etkisiz kılma yolunu bulmak mümkün. Babam 89 yaşına kadar hiç nezle grip olmadı örneğin.Durumu enfeksiyon bölümlerine ilettim. Bu asemptomatikliğin nedeni araştırmaya değer dediler. Salgın etkisizleşince incelenecek.
Tüm dünya bir olup insanlığı babam gibi asemptomatik yapma seferliği ilan etmeli. Çünkü insanlığın birbiriyle didişmesini istemeyen Allah, Çin'den virüslerin kralını sürdü ortaya. Kral tacına benziyor mikroskobik görünümü. Sürekli mutasyona uğraya uğraya siz değilsiniz, kral benim diyor adeta; süründürüyor, öldürüyor. Didişmesek de kendi derdimize yansak ya! Araştırsak bulsak ya fonksiyonlarını, zararsızlaştırsak ya bu virüsü. Belki de zararını yararlı hale bile getirmek mümkün bilimle.Temizlik, maske, mesafe (TMM) kuralıyla yaşamalıyız bu olana kadar.
Virüs salgınını toplumsal huzursuzluk, kargaşa, çatışmalarla da ilgilendirmek mümkün. Virüs görünmüyor, sinsi; kimi, nasıl hasta edeceği de bilim hükmünde değil. Toplumsal hayatta da insan ilişkilerine ve yöneten-yönetilen iletişimlerine sızan fitne de virüs gibi. Fitneye sebebin nedenleri çok. Nefse tutsak olup baş olma, güçlü olma ve hükmetme, ayrıcalıklar kazanma, zengin olup başkalarından daha iyi yaşama, kıskançlık gibi fitne kaynakları var. Çekişme, çatışma ve türlü savaşların da nedeni insanoğlunun görünmez, sinsi silahı olagelmiştir tarih boyunca fitne. Bukalemun olur da insanlar dedikodu çıkarma, yalan, aldatma, tahrik etme yolları bulur çıkarlarınca.
Mazimiz fitneyle çektiğimiz çile, verdiğimiz mücadelelerle dolu değil mi? Atatürk'e suikast hangi fitnenin sonucuydu? Ya Menderes ve iki bakanının idamı? Darbeler getiren fitneleri kim, nasıl üretip işledi beyinlere? Tam bağımsız Türkiye diye ortaya çıkan devrimci, muhtemelen geleceğin istikbali gençleri halkı ikna etme sosyal faaliyetleri yerine silahlı mücadeleye yönlendiren kimlerin, hangi fitnesiydi? Onların da Menderes'in intikamı olarak idamı ardından yasıyla kalan arkadaşlarını bıçak gibi bileyen, karşılarına da vatanı kurtarma adına ülkücüleri çıkaran sinsiliği kimler organize etmişti. Merhum Ecevit'e 74 affıyla onları tahliye ettirip Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar çatışmaların yayılmasını, ardından da 12 Eylül 1980 darbesini getiren fitneyi; 1984'ten beri de millî birliğimize ayrılıkçı terör fitnesini; din ve hizmet görüntüsüyle devleti yönetenleri yarım asırdır aldatıp makam mevki gücü edindikten sonra 15 Temmuz ihanetini kim, nasıl, niye organize etmişti?
2002'den beri millet destekli iktidar, destanlar yazdı çeşit çeşit fitnelerin sonucu ortaya çıkan iç-dış kavgalara karşı ama Fitne Krallığı yıkılmadı gitti. İçeriden-dışarıdan faaliyet ve saldırılarını sürdürüyor. Millettin aydınları da siyasetçileri de bunu görmeli artık. Lafıyla gafıyla, icraatıyla fitne faaliyetlerine hizmet edebileceğini hesaba katabilmeli herkes. Kusurlu görülene hücum değil, alternatif çözüm sunabilmek kolay kılar bunu. Hiçbir karar ve icra ben yaptım oldu mantığıyla yürütülmemeli. Böyle olunca karar-icraat doğru da olsa, devreye giriyor hemen fitne! Yalnız yakınlarla değil, muhaliflerle de istişareler edip ikna yollarını kullanmak İslamın temel ilkelerinden değil mi? İkna yolu işe yaramazsa halk hakemliği yok mu, oy günü gelince teslim etmez mi doğru olana hakkını?
Niye gelemedik hala halk oyuyla hak alma noktasına? Aydın kesim birbiriyle fikir tartışması yaparak aklın yolu birde niye birleşemiyor? Sonuç alınamayan gezi olaylarında aydınlar da vardı, marjinal gruplarca kullanıldılar. Provakasyonlara alet oldular ve yargıya düştüler. Şimdi de üstüne vazife olmayan bir konuda Diyanet İşleri Başkanının açıklamasına tepki koyuyar Baro. Acaba o baroya kayıtlı avukatlar arasında bir gizli oylama yapılsa tepkiyi doğru bulan çoğunluk mudur azınlık mı? Yönetimi ele geçiren bir grup, binlerce avukat adına her alanda sanki siyasî partiymiş gibi açıklama yapma hakkını nereden buluyor? Buna çözüm yasası çıkacak diye sokağa çıktılar şimdi de. Yürütme mensuplarıyla da görüşmüyor, Barolar Birliği Başkanlarına da sırtlarını dönüyorlar. Hukuk sokağa mı düştü? Ayıp değil mi? Hukukçular da mı fitneye kapıldı yani? Çok şaşkın millet!
Marjinal ideolojiler şerri her yere sızdı gidiyor. STK'ların içine de tabi. Her yönetimin bu şer virüslerle hasta edilememesinin yolu ne? Ortak iradeyi bulmak değil mi ? Her üyenin katıldığı oylamayla karar vermeli de öyle konuşabilmeli bütün STK'lar. Demokrasinin gereği de bu. Hani demokratlık, ne oldu? İnsanları fikir ve ideoloji tahakkümünden kurtaracak aklın yolu bir çözümler için kanun düzenlenmesi girişimine bu tepki niye? Siyasî hesapların üretimi gizli bir Virüs Krallığı var demek ki aydınlarımızı saldırgan yapan. Ona karşı asemtomatik olanlar etkisiz kalıyor maalesef! Şimdi de baro yönetimlerine bulaştı ki uygarca tartışılmasın da çekişme-çatışma ardından da sokak hareketleri çıksın. Ama millet bu filmi izleye izleye belli bir olgunluğa ulaştı, yemez artık!
Mesleği, kariyeri ne olursa olsun tüm aydınlara çağrım Virüs Krallığının fitne etkinliklerine kapıları kapatsınlar. Farkında olmadan da o krallığın ekmeğine yağ süren aydınlar var. Uyansınlar artık. İktidar günahını da sevabını da halk anlamıştır hep, anlamaya da devam edecektir. Vicdanları sızlatan icraatların bedelini ödetmiştir, olursa yine ödetecektir. Demokrasimizi belli bir olgunluk seviyesine getirelim de Virüs Krallığına karşı asemptomatik olalım. Aklın ve bilimin ışığında tedbirler geliştirelim ki fitne virüsünün türlü çatışma semptomları son bulsun!