Röportajlar

Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları

Yazarımız Uğur Canbolat, Tenha Sohbetler isimli röportajlar serisinde bu hafta Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları konusunu Maarif Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak ile siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için konuştu.

Abone Ol

Eğitim konusunu dert edinmiş içimizden duyarlılığı yüksek olan kişiler var. Bu kişiler gelecek nesillerin daha iyi olması ve yurdumuzun bekası bakımından yıllardır mühim çalışmalar yapıyorlar.

Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği ve İstanbul Medeniyet Enstitüsü iş birliğinde, "Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları" konulu çalıştayın rapor sonuçları geçtiğimiz günlerde Enderun Özgün Eğitimciler Derneği’nin genel merkezinde bir basın toplantısı ile açıklandı. Gazetemizin eğitim konusuna verdiği önem sebebiyle ayrıntılara rapora havale ederek sizler için Maarif Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak ile konuyu kısaca değerlendirdik.

------------------------------------------

Bu toplantı nasıl ve ne amaçla başladı?

-Eğitim bilimciler, öğretmenler, akademisyenler, iş dünyası temsilcileri ve bürokratların bir araya geldiği çalıştay toplantılarında, zorunlu eğitimin süresi, içeriği ve hedefleri tartışıldı. Gerçekleştirilen panel ve müzakereli toplantılarda, zorunlu eğitim ile müfredatın esnetilmesi ve çeşitlendirilmesi konuları ele alındı. Konu aynı zamanda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nin önündeki engeller bağlamında değerlendirildi. Toplantılarda zorunlu eğitimin 5, 8 veya 12 yıl gibi sayısal bir tartışmanın ötesinde, kişinin kendisini keşfetme, yeteneklerini geliştirme ve geleceğine yön verme sürecinde önemli bir araç olarak yeniden ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede, müfredatın esnetilmesi, katı merkeziyetçi yapıdan kurtarılması ve zorunlu eğitimin mesleki eğitim lehine geliştirilmesi ve değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.

Bu çalıştay toplantılarında öncelikle hangi konularda mutabakata varıldı? Zorunlu eğitimle ilgili hangi ana problemler ve konular öne çıktı?

-Çalıştayda, Türkiye'deki eğitim sisteminin temel sorununun merkeziyetçilik ve tek tip müfredat olduğu konusunda görüş birliğine varıldı. Müfredatın çeşitlendirilmesi ve bölgelere, şartlara göre değişiklik göstermesi gerektiği vurgulandı. Milyonlarca öğrenciye aynı müfredatın uygulanması ve öğrenci farklılıklarının, bölge ihtiyaçlarının göz ardı edilmesinin yarattığı sorunlar ele alındı. Ayrıca, eğitim sistemimizin milletimizin özgün değerleri ve ihtiyaçları doğrultusunda tasarlanmadığı, bu nedenle dünya görüşü, eğitim, insan ve bilim felsefeleri ile tarih, kültür ve değerlerimizle çeliştiği ve milletimizin değerleriyle ortak yönünün zayıf kaldığına dikkat çekildi. Bu temel sorunun çözülmeden diğer meselelerin de kökten çözülemeyeceği dile getirildi. 12 yıllık zorunlu eğitim süresinin ülke kalkınmasına katkı sunmadığı, aksine yetenek israfı, mesleki eğitime ilgisizlik ve diplomalı işsizliğe yol açtığı vurgulandı. Köylerin boşalmasıyla ziraat ve hayvancılıkta gerileme yaşandığı, meslek sahibi bireylerin yetişmediği ve sanayicilerin nitelikli eleman bulmakta zorlandığı ifade edildi.

Raporda halkın ve bölgelerin ihtiyaçlarına göre müfredatın çeşitlendirilmesi konusunda nasıl bir öneri sunuluyor?

-Raporda Türkiye Yüzyılı ve Maarif Modeli ile Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) projesi çerçevesinde müfredat çeşitlendirmesi konusu ele alındı. Yeni müfredat çalışmalarının eksikliklerine rağmen, eğitime ruh ve içerik kazandırma potansiyeline sahip olduğu belirtildi. Bununla birlikte, Bakanlığın müfredat çalışmalarında tek bir müfredat üzerinden yürütmesinin yetersiz olduğu vurgulandı. Halkın, piyasanın, çağın ve ebeveynlerin talebine göre müfredatın esnekleştirilip çeşitlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Valilik, kaymakamlık ve belediyelerin, hatta kimi okulların kendi müfredatını yapabilme yetkisinin artırılması gerektiği önerildi. Öğretmen ve idarecilerin, veli ve öğrencilerin isteklerinin de dikkate alınması, bölgelerin ihtiyaç ve şartlarına göre müfredatların çeşitlendirilmesi gerektiği belirtildi. Örneğin, köy ile kentin aynı müfredata tabi olmasının önüne geçilmesi gerektiği ifade edildi.

Eğitimin hayata entegre edilmesi konusunda neler öneriyorsunuz?

-Raporda, eğitimin sadece okul sıralarında kalmaması gerektiği vurgulanıyor. Esnaf teşkilatları, sanayi kuruluşları, tarım alanları, hukuk büroları ve hatta aile yuvaları gibi hayatın içindeki tüm alanların eğitime dahil edilmesi gerektiği ifade ediliyor. Bu modelin insan kaynağını daha verimli kullanacağı ve gençlerin erken yaşta iş hayatına atılmasını sağlayacağı belirtiliyor.

Raporda ortaokul ve liseler için nasıl bir vizyon ortaya konuyor?

-Raporda, sadece meslek liselerinin değil, ortaokul ve liselerin de meslek öğreten ve öğrencileri mesleklerle tanıştıran bir yapıya kavuşturulması gerektiği vurgulanıyor. Bu doğrultuda, Bakanlığın Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) projesinin yeniden değerlendirilmesi ve ortaokul ve lise eğitimine entegre edilmesi öneriliyor.

Bu vizyonla, öğrencilerin erken yaşlardan itibaren farklı meslekleri tanıması, ilgi alanlarını ve yeteneklerini keşfetmesi ve geleceklerini bilinçli bir şekilde şekillendirmesi hedefleniyor.

Meslek liselerinin müfredatının uygulama eksikliği konusunda neler önerirsiniz?

-Meslek liselerinde uygulama ağırlıklı bir müfredata geçilmesi gerektiği konusunda görüş birliği oluştu. Öğrencilerin işletmelerde yaparak ve yaşayarak öğrenmelerine dayalı bir model önerildi. Bu sayede öğrenciler hem daha donanımlı hale gelecek hem de okulda derslik ihtiyacı azalacaktır. Ayrıca, Selçuklu ve Osmanlı'nın yetenek temelli eğitim modelinden esinlenerek, öğrencilerin bireysel yeteneklerine göre yönlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Yetenek ve liyakat temelli bir sistem, fertlerin potansiyellerini en üst düzeyde kullanmalarını sağlayacak ve toplumsal israfın önüne geçecektir.

Zorunlu eğitime neden karşı çıkıyorsunuz?

-Zorunlu eğitimi ile   "zorbalık" kavramı arasında yakın bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Yaşadığımız çağda uygulamalı ahlak alanında öne çıkan kavramlardan biri de "zorbalıktır". Kişinin yeteneğini dikkate almayan zorunlu eğitim ve katı ve tek tip müfredat uygulamaları bir nevi "zorbalıktır" diye düşünüyorum. Okumak istemeyen gence "12 yıl boyunca aynı sınıfta kalacaksın" demek, ona işkence etmek gibi bir şey değil mi?  "Beşikten mezara kadar öğrenin" diyoruz ama tek tip müfredatla herkese aynı elbiseyi giydirmeye çalışıyoruz. Bu da yetenekleri köreltiyor, üretkenliği öldürüyor. Bu yüzden zorunlu eğitim ve   katı müfredatların dayatıldığı, taraflara insiyatif ve söz/katılım hakkı vermeyen eğitim yapıları “insan hakkı ihlali” olarak değerlendirilmektedir.

Okul kavramını sadece beton duvarlar arasında teorik dersler almak olarak sınırlamak yerine, hayatın içine yayarak zorunlu eğitimi nasıl daha verimli ve cazip hale getirebiliriz? Bakanlığın Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM)  projesi bu konuda nasıl bir rol oynayabilir?

-Günümüzde okul denilince akla sadece dört duvar arasında alınan teorik dersler geliyor ve bu da zorunlu eğitimi bir sorun haline getiriyor. Oysa geçmişte Enderun, Lonca, Cami gibi hayatın içindeki pek çok mekân eğitim yuvası olarak işlev görüyordu. Bugün de eğitimi hayatın içine yaymalıyız. Milli Eğitim sistemi sadece okullardaki teorik eğitimi değil, hayatın farklı alanlarındaki uygulamaları da kapsamalıdır. Esnaf teşkilatları, sanayi tesisleri, hukuk büroları, hatta aileler bile sisteme dahil edilmelidir.

Eğitimde yetenek ve zorunluluk arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Raporda bu konuya da temas edilmiştir. Eğitimde başarı için yetenek çok önemli. Müzik kulağı iyi olan bir çocuk düşünün. Bu yeteneği desteklenirse harika bir müzisyen olabilir. Barış Manço bunun en güzel örneği. Ama ya yeteneği müzik değil de askerlik olsaydı? Babası subay olduğu için askeri okula gitseydi ne olurdu? Muhtemelen vasat bir subay olurdu. Eğitimde hikmetli sonuçlar için öncelikle insanın yaratılış amacını, yaşadığı çağın gerçekliğini, toplum değerlerini ve öğrencinin yeteneğini dikkate almalıyız. Mesleki eğitimde de yetenek çok önemli. Yaş itibariyle yetenek, çıraklık, ezber ve el becerisi "ağaç yaşken eğilir" ilkesine tabidir.

Raporda zorunlu eğitim ve müfredat tekeli, yanında merkezi sınavların oluşturduğu gölge müfredatın Maarif Modeli hayata geçirilmesi önünde en büyük engel olduğu belirtiliyor. Bunu nasıl açıklarsınız?

-Rapor, merkeziyetçi ve katı müfredat ile uygulanan mevcut zorunlu eğitim sisteminin başarı anlayışının, hak, adalet ve fazilet duygularını güçlendirmediğini, aksine bencillik, rekabet ve egoyu beslediğini vurguluyor. Diploma, başarı, kariyer gibi kavramların ön planda olduğu bu anlayışta, inanç, tevazu, zarafet gibi değerler geri plana itiliyor. Bu durum, kazanç ve terfi için her şeyin mubah görüldüğü, yalan, hile ve başkalarının hakkına tecavüzün yükselmenin basamakları haline getirildiği bir ortam oluşturuyor. Halbuki Maarif Modeli, eğitimin maarif haline gelmesi ve ilimden irfana geçilmesi gibi bir misyon taşıyor. Bu model, imana, dine, kalbe, ruha, manevi boyuta, terbiyeye, nefis tezkiyesine, arınmaya, incelmeye, zarafete, yardımlaşmaya ve diğergamlığa önem veren bir anlayışı dirilteceğini iddia ediyor. Eğer Maarif Modeli'nin insan-ı kâmil, ruh ve kalp bütünlüğünün ikamesi iddiası doğruysa, bilginin hikmet, fazilet, fıtrat ve ahlak boyutlarını göz ardı eden ve onu sadece sınav geçilen meta derecesine indiren yapıdan, merkezi sınav sistemi, zorunlu eğitim ve tek tip müfredattan çıkmak gerekiyor. Çünkü bu ikisi bir arada olamaz.

Zorunlu eğitim sistemi ve katı müfredatı, gençleri gerçek hayatın zorluklarına ve sorumluluklarına hazırlamak yerine, hiçbir insani endişe ve bedelin olmadığı, sorunsuz bir dünya hayali mi oluşturuyor? Bu sistem, gençlerin karşılaşacakları gerçek sorunlara çözüm üretme becerilerini geliştirmek yerine, onlara idealize edilmiş bir dünya mı sunuyor?

- Her gün birkaç saatini bu âlemde geçiren çocukların ve gençlerin zihni insaniyetsiz ve ahlaki sınırların olmadığı bir biçimde şekilleniyor.  Böyle düşünmeye alıştığından dinden ve ahlaktan soyutlanmış düşünce biçimleri sanalda kalmadı, oradan taşarak gerçek dünyayı da şekillendirmeye başladı. Aptallaştı. Zihni ve gönlü işlemez hale geldi. Tüm bunlar içi boşaltılmış müfredatların ve mesleksizliği, sanatsızlığı getiren zorunlu eğitimlerin ürünü olmaktadır.

Türkiye'nin birçok alanda elde ettiği başarılara rağmen eğitim alanında neden benzer bir başarıyı yakalayamıyoruz?

-Genel görüş, "devlet beynine" hâkim olan "güçler”in eğitimin gerçek potansiyelini ortaya çıkarmasına izin vermediği yönünde. Bu güçlerin arkasında, Milli Eğitim'in bugüne kadarki uygulamalarında etkili olan rantçı ve piyasacı bir sistemin olduğu düşünülüyor. Zorunlu eğitim ve tekelci müfredat anlayışının da bu kesimler tarafından desteklendiği söylenebilir. Bugüne kadar görev yapmış her Milli Eğitim Bakanı, eğitim alanında birtakım değişiklikler yapmaya çalıştı. Ancak bu çabalar, eğitimi toplumun ihtiyaçlarına ve beklentilerine cevap verecek şekilde dönüştürmeye, çoklu müfredat anlayışını ikameye ve eğitimi mesleki eğitim yönlendiremedi. 

Analiz ve Sonuçlar raporun tümü okunabilir ancak bize çözüm hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Halkımız, bir medeniyet fikri, ruhu ve iddiası kazandıracak nitelikli bir eğitimin hasreti içindedir. Çözüm ise aslında gayet basittir: Devletin halkına güvenmesi ve ona çocuk muamelesi yapmayı bırakmasıyla başlar. Devlet, eğitimin finansmanında, müfredatın belirlenmesinde ve eğitim sektörünün çalışanlarının statüsünde konum değiştirmelidir.

Müfredatta halkın söz sahibi olacağı bir anlayışın yerleşmesiyle birlikte, insanımızın değer ve inançları; düşünce, sanat ve hayat tasavvuru ekseninde bir eğitim inşa olmaya başlayacaktır. Bu sayede, öğretmenin ve öğrencinin benimseyeceği ve halkın kendisinden görüp aidiyet duyacağı bir eğitim yapısı ortaya çıkacaktır.

Müfredat Esnekliğinin ve Çoklu Müfredatların Getireceği Güzellikleri maddeler halinde alabilir miyim?

-Tabi. Zorunlu eğitimden/müfredattan esnekliğine geçildiğinde ortaya çıkacak anahtar başarıları şu başlıklarla sunabiliriz:

Esnek Öğrenme Modelleri: Evde eğitim, açık okul, çevrimiçi öğrenme gibi esnek öğrenme modelleri yaygınlaşacak ve öğrencilere farklı öğrenme seçenekleri sunulacaktır.

Yetenek Temelli Eğitim: Öğrencilerin yeteneklerini geliştirmeye ve topluma sunmaya yönelik bir eğitim sistemi hayata geçirilecektir.

Çoklu Müfredat: Tek tip müfredattan çoklu müfredata geçilecek ve Valilik, Kaymakamlıklar/Belediyeler ve hatta bazı okullar kendi müfredatlarını oluşturma yetkisine sahip olacaklardır.

Mesleki Eğitimin Güçlenmesi: Öğrenciler, ülkenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak mesleki eğitime yönlendirilecek ve mesleki eğitimin itibarı artırılacaktır.

Hayat Boyu Öğrenme: Ahilik sistemi ve meslek ahlakıyla eğitim gibi hayat boyu öğrenme fırsatları sunulacaktır.

Eğitimin Hayata Yayılması: Esnaf teşkilatı, ticaret hayatı, sanayi tesisleri gibi hayatın diğer alanları da eğitim sistemine dahil edilecek ve tüm kurumlar okulun bir parçası haline gelecektir.

Esnek ve Çeşitlendirilmiş Müfredat: Öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alan, esnek ve çeşitlendirilmiş bir müfredat oluşturulacaktır.

Hayata ve İş Piyasasına Uygun Eğitim: Öğrencilerin hayata ve iş piyasasına hazırlanmasını sağlayacak, uygulamaya yönelik bir eğitim sistemi oluşturulacaktır.

Çözüm Önerilerinizi akılda kalması için yine maddeler halinde alabilir miyiz?

-Şöyle sıralayabiliriz:

Zorunlu Eğitim ve Tekelci Yapıların Kaldırılması: Eğitim, bu toprağın ruhuna ve felsefesine uygun hale getirilerek zorunlu eğitim ve tekelci yapılar kaldırılmalıdır.

Çoklu Müfredat Sistemine Geçilmesi: Öğrencilerin farklı ihtiyaçlarını ve ilgi alanlarını dikkate alan çoklu müfredat sistemine geçilmelidir.

Üniversite Kontenjanlarının Planlanması: Üniversitelerdeki bölümlerin kontenjanları, ülkenin ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir.

Mesleki Eğitimin Güçlendirilmesi: Mesleki eğitim, hayatın içine yayılarak öğrencilerin iş alışkanlıkları kazanması sağlanmalıdır.

Öğretmen ve Öğrenci Motivasyonunun Artırılması: Öğretmenlerin ve öğrencilerin kendi tecrübelerinden yola çıkarak öğrenme süreçlerine aktif katılımları sağlanmalıdır.

Eğitimde Çoğulculuğun Sağlanması: Özel okulların Millî Eğitim Bakanlığına bağlılığı kaldırılmalı ve farklı eğitim felsefelerine sahip okulların açılmasına imkân sağlanmalıdır.

Ev Okulu Uygulamalarına İzin Verilmesi: Müfredat tekeli ve zorunlu eğitim sistemi esnek hale getirilerek ev okulu uygulamalarına izin verilmelidir.

Lise Eğitiminin Amaçlarının Belirlenmesi: Lise eğitiminin amaçları geniş katılımlı istişarelerle belirlenmeli ve lise ve mesleki eğitim, iş dünyasının temsilcileriyle birlikte yapılandırılmalıdır.

Sınav Sisteminin Yeniden Yapılandırılması: Ne öğreteceğimizi ne kadar iyi belirlersek belirleyelim, ölçme değerlendirme denilen sınav sistemi ve öğretme yöntemi doğru belirlenmemişse hedefe varamayız, Lise bitirme sınavları yeniden ihya edilmeli ve üniversiteye geçişte bu sınavların sonuçları dikkate alınmalıdır.

Yetkililere bir Çağrıda bulunmak ister misiniz?

-Elbette. Çalıştayımızı zaten bu amaçla gerçekleştirdik. Çalıştayımızda ortaya çıkan sonuçlar, eğitim sistemimizin karşı karşıya olduğu sorunları ve çözüm önerilerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu raporun, Millî Eğitim Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlar tarafından dikkate alınarak, eğitim politikalarının geliştirilmesine katkı sağlamasını umuyoruz.

Türkiye Yüzyılı'nda, eğitimin zorunluluk ve sınırlılıklarından arındırılarak, insan fıtratına ve toplumun ihtiyaçlarına uygun, yetenek temelli, esnek ve hayatın içine yayılmış bir yapıya kavuşması için tüm ilgili tarafları iş birliğine çağırıyoruz. Yirminci yüzyıl Türkiye'sinde uygulanan eğitim müfredatı, ne yazık ki demokratik ve pedagojik ilkelerden uzak, baskıcı ve ideolojik bir yapıya sahipti. Bu durum, gençlerimizin potansiyellerini gerçekleştirebilmelerini engelleyerek, ülkemizin geleceğine de olumsuz bir etki yaptı.

Geçmişin hatalarını tekrarlamamak ve gençlerimizin geleceğini güvence altına almak adına, insanımızın değerlerinden ve kültüründen beslenen bir anlayışla maarifi yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Bu bağlamda, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" önemli bir fırsat sunuyor. Ancak, bu modelin önündeki engelleri de açıkça görmeli ve çözüm yolları üretmeliyiz. Bu engellerin başında, mesleki eğitimi körelten ve normal eğitimi de yozlaştıran zorunlu eğitim ve merkeziyetçi katı müfredat uygulaması gelmektedir.  

Yaptığınız Çalıştay Sonuç Raporunun ayrıntılarına merak eden okuyucularımız nereden ulaşabilirler?

-Gerçekleştirildiğimiz çalıştay raporuna şu web adresinden ulaşabilirler:

https://www.maarifplatformu.com/turk-egitim-sistemi-ve-zorunlu-egitimin-yansimalari-calistay-raporu/

Son olarak teşekkür mahiyetinde koordinatör kurumlar, editörler ve müzakerecilerin kimler olduğunu da alabilir miyiz?

-Elbette. Size de aynı zamanda teşekkürü borç bilirim.

Koordinatör kurumlar: Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği, İstanbul Medeniyet Enstitüsü.

Editörler: Bayram Yılmaz, Bayram Özer, Mehmet Ali Gündoğdu, Osman Çakmak, Rafet Fener.

Panelist/Müzakereci:  Ahmet Kavlak (Doç. Dr., IGDU), Ayşe Kitapçı (Öğretmen, MEB), Bayram Özer (Prof. Dr., OMU, Eğitim Fakültesi), Bayram Yılmaz (Eğitim uzmanı, Enderun), Beytullah Karagöz (Doç. Dr., TOGÜ, Eğitim Fakültesi), Cihat Yaşaroğlu (Prof. Dr. İNÜ, Eğitim Fakültesi), Erol Demir (Yönetici, MEB), Fatih Çelikel (Dr., Öğretmen), Mustafa Altınsoy (Yönetici, MEB), Mehmet Ali Gündoğdu (Doç. Dr., İSÜ, İTBF), Metin Barut (Eğitimci Yazar), Muhammed Gür (Prof. Dr., MÜ, İTBF), Nurettin Konaklı (Eğitimci, İşadamı), Osman Çakmak (Prof. Dr., Maarif Platformu Başkanı, İRÜ), Rafet Fener (Yönetici, MEB), Recep Gündoğan (Prof. Dr., HÜ), Sadık Gündoğdu (Makine ve Endüstri Y. Mühendisi, Sanayici), Sefa Tetikoğlu (Öğretmen, Sendikacı),   Ünal Akyüz (Dr., MEB),