Son günlerde tarım ürünlerine yönelik çokça spekülatif haberin ortalıkta dolaştığı bir döneme girdik. Özellikle Rusya - Ukrayna Savaşı ve küresel ısınmanın etkisiyle, başta Hindistan olmak üzere bir çok coğrafyada ortaya çıkan üretim problemlerinden ötürü tarım ürünleri hususunda beklentiler küresel çapta kötüleşti.

Son günlerde tarım ürünlerine yönelik çokça spekülatif haberin ortalıkta dolaştığı bir döneme girdik. Özellikle Rusya - Ukrayna Savaşı ve küresel ısınmanın etkisiyle, başta Hindistan olmak üzere bir çok coğrafyada ortaya çıkan üretim problemlerinden ötürü tarım ürünleri hususunda beklentiler küresel çapta kötüleşti.

Geçen hafta Türkiye'nin mimarlığını yaptığı anlaşma sonrası olumsuz beklentiler ciddi derecede düşüş gösterse de dünya ve coğrafyamıza yönelik hazırlanan nüfus ve iklim merkezli araştırmalar önümüzdeki beş yıllık periyotta tarım ürünlerindeki pahalılık ve üretim problemleri konulu tartışmaların tekrarlanacağını gösteriyor.

2021 yılı verilerine göre tarım ürünlerinde yaklaşık 17 milyar dolarlık ithalatı ve 29 milyar dolarlık ihracatı olan, tarım açısından adeta cennetten bir köşe durumundaki ülkemizin performans ve potansiyelini genel anlamda ölçmek adına bu yazıyı kaleme aldık.

İlk olarak olmazsa olmaz değerimiz ekilebilir tarım arazilerine ilişkin verilerle başlayalım. Fakat önce şunu ifade etmek lazım ki dünyadaki tarım arazileri tüm dünyanın yaklaşık %40'larına yakınken ekilebilir araziler ise yaklaşık %10 civarındadır.

Dünyanın tüm ekilebilir arazilerinin %10,5'i ABD'nin, %9,2'si Hindistan'ın, %8,8'i Çin'in, %7,5'i Rusya'nın, %3,7'si Brezilya'nın, %3'ü Avustralya'nın, %2,6'sı Kanada'nın, %2'si Ukrayna'nın, %1,9'u Nijerya'nın ve %1,7'si Arjantin'in.

Türkiye, ekilebilir arazi bakımından %1,5 ile 12'inci olarak karşımıza çıkıyor. Görece çok iyi bir sıradayız. Potansiyelimiz çok yüksek.

Çıktılar üzerinden potansiyeli daha iyi anlamak için genel değerlendirmeyi pandemi ve son dönemde ortaya çıkan enflasyon/savaş krizlerinden arınmış rakamlarla yani 2019 verileri ile değerlendirip sonra güncel verileri kullanmak daha faydalı olur diye düşünüyorum.

2019 yılı rakamlarına göre dünyada tarım sektörü 3,5 trilyon dolarlık bir büyüklüğe sahipti. Bu tabloda Çin, Hindistan, Endonezya, Brezilya, ABD ve Japonya büyük üreticiler olarak karşımıza çıkıyor.

Fakat işin nüfus tarafı çok önemli olduğundan en fazla ihracat yapanların listesi de dikkatle incelenmeli.

ABD, Hollanda, Almanya, Fransa ve Brezilya... Bu beşli dünyanın en büyük tarım ihracatçıları.

Türkiye 2019'da, 70 milyar dolarlık üretim ve 21 milyar dolarlık ihracatıyla en büyük onuncu tarım ülkesi olarak potansiyelinin çok altında bir yerlerde sonuçlar üretmişti.

Fındık, kiraz, incir, kayısı, ayva ve haşhaş, kavun, karpuz, vişne, hıyar, keçiboynuzu, nohut, mandarin, elma, antepfıstığı, çilek, kestane, ceviz ve mercimek üretiminde dünyanın ilk beşinde olan Türkiye, nasıl oluyor da ne tarım arazisi ne ekilebilir arazi listelerinde olmayan, dilimize pelesenk olan deyişle "Konya kadar olan Hollanda" 2021'de 118 milyar dolarlık tarımsal ürün ihracatı yapmayı başarabildi.

2021'de tarımsal ürün ithalatı 82 milyar dolar, net ihracatı 36 milyar dolar olan Hollanda, 17 milyar dolar ithalatı 29 milyar ihracatı ve net 12 milyar dolar ihracatı olan ülkemize inanılmaz bir fark atmış durumda.

Hepi topu 42 bin kilometre kare yüz ölçümü olan bir ülke nasıl böyle bir başarı yakaladı. Üstelik tarım sektörü Türkiye ekonomisinde 7,5 oranında, Hollanda ekonomisinde sadece %1,6 oranında büyüklüğe sahipken ve ülkemizde 4 milyondan fazla, Hollanda da ise sadece 300 bin insan tarımda istihdam olmuşken...

Hollanda sadece süs bitkisi ve tohumculuğundan 13,5 milyar EUR ihracat geliri elde eden bir ülke. Gerisini siz düşünün.

Topraklarının sadece %50'si deniz seviyesi üzerinde olan ve %20'si doğa ile mücadele (su yatakları) sonrası denizlerin doldurması ve bataklıkların kurutulması ile kazanılan bir ülkenin bu başarısı bizim gibi bu alanda bolluk yaşayan bir ülkeye "nerede hata yapıyoruz?" sorusunu en çarpıcı şekilde sordurması gerekiyor.

Evet, Hollandalılar için toprağın azlığı onu son derece değerli kılıyor ve en az girdi ile en çok çıktınız alınması için yüz elli yıldır Hollanda, "Altın Üçgen" olarak isimlendirilen bir sistemle çalışıyor.

Çifti üretiyor, devlet teşvik ediyor, Üniversiteler verimliliği artıyor. Ar-Ge, kooperatifleşme, pazarlama, verimli üretim modeli, piyasa denetimi, yüksek kalite, yüksek teknoloji gibi faktörlerin doğru uygulanmasıyla tarımda Hollanda fenomeni ortaya çıkıyor.

Peki, ne yapıyor Hollanda?

İlk olarak devlet 7 yıllık tarım bütçeleri oluşturuyor. Yani neyin ekilip biçileceği bir programa bağlı, bu işlemler her tarım arazisinin bağlı olduğu kooperatifin kontrol, destek ve denetimleri ile gerçekleştiriliyor. Bizdeki gibi canınızın istediği şekilde, plansız, programsız, geçen sene en çok para eden ürünleri ekip biçmek yok.

Devlet destekleri yukarıda ifade edilen program çerçevesinde kooperatifler aracılığı ile veriliyor, bizdeki gibi sonuçları takip edilmeyen, bağışa benzer bir hüviyetle değil. Dönem sonunda sıkı şekilde takip edilen bir şekilde veriliyor. Hak etmediğiniz ya da istismar ettiğiniz anlaşıldığı anda sistem dışı kalıyorsunuz.

Teknoloji ve bilim son derece ciddi bir şekilde işin merkezine alınıyor, dünyanın bir numaralı tarım Üniversitesi olan Wageningen Üniversitesi Hollanda tarımının beyni durumunda. Wageningen ve diğer tüm üniversiteler verim artışı için hiç durmadan yeni teknolojiler üretmeye çalışıyor, sahibi oldukları seralar ve tarım arazilerini çiftçilerin ziyaretlerine açarak üniversiteden öğrendiklerini kendi arazilerinde uygulamaları için teşvik ediyor. Yani çiftçiler üniversite içinde uygulamalı eğitim alabiliyor. Bizim topraklarımızda kesinlikle uygulanmayan bir üniversite-çiftçi işbirliği var. Bu sayede ve kooperatiflerin aldığı önemli rolün etkisiyle aşırı verimli bir uzmanlaşma söz konusu.

Ürettilenler bizdeki gibi aracılar tarafından toplanmıyor. Bizde yüksek sermaye gerektirdiğinden var olmayan emanet depoları kooperatiflerce kuruluyor ve ürünler hasat sonrası buralara depolanıyor. Ucuza aracıyla vermek yok. Çiftçi aracıların ya da şirketlerim eline, insafına bırakılmıyor.

Eksperler aracılığı ile tavan fiyat belirlendikten sonra müthiş bir dağıtım-pazarlama ağına sahip olan kooperatifler ürünleri bu tavan fiyat üzerinden açık artırma ile firmalara satılıyor. Yani ürün bizdeki gibi 3-4 defa el değiştirip pahalılaşmıyor. Çiftçileri bizimkilere göre çok iyi kar ediyor.

Ürünün kalitesine ve yakalanan üretim standartlarına göre alınan sertifikalarla tavan fiyatlar değişiyor. Çiftçi daha verimli ve kaliteli ürün ürettikçe daha çok kazanıyor. Bunun da anahtarı belirttiğimiz üzere üniversitelerde. Dolayısıyla son derece kaliteli ve işine hakim, uzman çiftçiler yetişiyor, bu bilinç seviyesi ile mesleğin itibar ve çekiciliği de artırılıyor. Bizdeki gibi çiftçilik her dizide, filmde, romanda geri kalmış bir sınıfın temsilcisi olarak resmedilmiyor; özendirilen, saygın bir meslek olarak toplumda yerine alıyor. Bu gerçekten çok önemli...

Avrupa'daki 1000 kilometrekare çapında 250 milyon kişilik bir pazara sahip olan Hollanda sadece üretimle değil ithal edip teknolojisi ve tekniği ile işlediği ürünlerle de ciddi paralar kazanıyor. Afrika'dan ve Güney Amerika'dan ithal ettiği kahve, tropikal meyve ve diğer ürünlerle büyük bir pazar oluşturmuş durumda. Yani satmak için alıyor, ihtiyacı olduğundan değil.

Bunların yanında, sektörle ilişkili know-how birikimi ile oluşturduğu makineleri, sistemleri, akıllı tohum teknolojilerini, sera aletlerini de dünyaya satarak ticaretini büyütüyor. Hasılı işim sanayisinden, hizmet ve eğitiminden de milyarlarca dolar kazanıyor.

Bu alandaki faaliyetlerinin en büyük sebeplerinden biri tabi ki de AR-GE'ye verdikleri önem. Dünyanın en büyük 25 gıda firmasının 15'inin Hollanda'daki AR-GE merkezi var.

Tüm bunlar bir araya gelince elbette tarıma yönelik start-upların merkezi de Hollanda oluyor. Kooperatif Bankacılığı sayesinde fon bulmada zorlanmadan üniversitelerin onayları ile fikirlerini hayata geçiren gençler için finansal desteğin varlığı, kurulan bu muazzam sistemin büyüyerek devam etmesini sağlayan itici güç olarak karşımıza çıkıyor.

Daha anlatılacak çok şey olsa da resmi önemli bilgiler açısından %90 oranında tamamladığımı düşünüyorum. Şimdi bu resme bakarak ülkemizin tarım alanında hangi aksiyonları alması gerektiği hususunda biraz kafa yorup maddeler halinde sıralayalım.

1- En az 5 yıllık bir tarım politikasının oluşturulması ve üretimin çevresel ve küresel faktörlere göz önünde bulundurularak bu çerçevede gerçekleştirilmesi, bununla beraber hayvancılık politikalarınun da yem üretiminden kaynaklı olarak bu politikalara uyumlu şekilde hazırlanması,

2- Halihazırda binleri bulan tarım kooperatiflerine yönelik acil bir aksiyon planı hazırlanarak, yöneticilerinin yetkin, ziraat mühendislerinin ve akademisyenlerin ön planda olduğu, uzman pazarlamacıların, üreticilerin, bankacıların, ekonomistlerin, mühendislerin vazife aldığı, ilgili bakanlıklarla uyum içinde çalışan kadrolarla yenilenmiş, modern dünyayla uyumlu ve rekabet edebilir hale getirilmesi,

3- Onlarca ziraat fakültesi olmasına rağmen gereken etkinliğin son derece düşük olmasından ötürü bu fakültelerin ders içeriklerinin ve yönetimlerinin değiştirilip kooperatiflerle birlikte çalışan, bakanlıklarla uyumlu, yeni teknoloji ve teknikleri araştıran ve kendilerine tahsis edilen arazilerde çiftçilere açık şekilde deneyimleyen bir yapıya kavuşturulması,

4- Aracılık sisteminin sonunu getirecek şekilde kooperatiflerce depolama, fiyatlandırma, açık artırma ile satış işlemlerinin gerçekleştirilebilir hale getirilmesi,


5- Çiftçiliğin medya ile sürekli halde düşük tutulmaya çalışılan itibarının yükseltilmesi için gereken çalışmaların yapılması, Türk insanının kafasındaki çiftçi imajının değiştirilmesi,

6- Bu alanda girişimde bulunmak isteyen start-uplara ve AR-GE faaliyetleri başta olmak üzere tüm diğer sayılan faaliyetlere kaynak oluşturması amacıyla bu alanda uzmanlaşmış kooperatif bankalarının ve yatırım şirketlerinin kurulması

Evet, altı maddeye sığdırdığımız bu aksiyon listesinde yüzde %10'luk bir adımın bile Türkiye'yi bambaşka bir noktaya taşıyacağından eminiz.

Hasılı tarımın olmazsa olmazları olan iklim, biyoçeşitlilik ve toprak açısından son derece zayıf bir ülke olan Hollanda'nın mucizeler yarattığı bir dünyada Türkiye gibi bu açılardan cennet sayılacak muazzam güce ve potansiyele sahip bir ülke için bu maddelerde sayılanlar, birkaç yıllık sıkı bir çalışma dönemi sonrasında en iyi şekilde elde edilebilecek kazanımlardır. Önemli olan tüm bunları yaparken liyakate, kul hakkına, milli bilince uygun davranılmasıdır...