Yaşamımıza çengel atan önemli bir konu bu. Kiminde eğitim sorunlarına, kiminde aile yaşamı ve sosyal hayatı engeller. Kısacası pek çoğumuz takıntıların kıskacında yaşamaya çalışırız.

Peki, bu aşılamayacak bir rahatsızlık mıdır? Kişi kendini kontrol edebilir mi? Bu hususta tıp ne diyor? Klinik psikologlar ne gibi sonuçlar almaktadırlar?

İşte bu ve benzer soruların cevaplarını almak üzere Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz'ın kapısını çaldık.

Aldığımız cevapları sizlerle paylaşıyoruz.___

OKB olarak bilinen takıntılar nedir?

-Bireyde rahatsız edici düşünce, istek, hayal, duygu takıntılarının olduğu ve kişinin, bunların getirdiği sıkıntıyı azaltmak için tekrar tekrar bazı hareketleri veya zihinsel işlemleri yaptığı rahatsızlığa obsesif kompülsif bozukluk adı verilir. Bu rahatsızlık adından da anlaşılabileceği üzere, obsesyon ve kompülsiyon adı verilen iki ana belirtiden oluşur.

Bu rahatsızlık tekrar eden bir durum mu?

-Evet. Bu rahatsızlıkta kişinin tekrar tekrar aklına gelen ve sıkıntı yaratan düşünce, hayal, duygu veya isteklerdir. Bunlara obsesyonlar veya takıntılar adı verilir. Aynı şeyi uzun sürelerle ve tekrar tekrar yapmaktan kendini alamama hali vardır. Buna da kompülsiyon veya zorlantılar adı verilir.

En sık yaşanan takıntılı düşünceler nelerdir? Maddeler halinde alabilir miyim?

-Elbette. Zarar verme, bulaşma, şiddet ve saldırganlık, cinsel takıntılar, dini ve ahlaki takıntılar, şüphe takıntıları ülkemizde en sık görülenleridir.

Zarar verme takıntısı nedir?

-Zarar verme veya hata yapma sorumluluğuna yönelik takıntılardır. Başkalarına zarar verecek hatalar yapma, felaketlerden sorumlu olma düşünceleridir. Örnek verecek olursak yangın, hırsızlık ya da başka bir facia. Kendi dikkatsizliğinden dolayı bir başkasına zarar vermek gibi takındılar.

Bulaşma takıntısı da sık yaşanıyor demiştiniz…

-Evet. Bulaşma takıntıları; bedensel atıklar veya vücut sıvılarının bulaşması şeklinde ortaya çıkıyor. Örneğin kan, tükürük, idrar gibi. Kir-mikroplar, belirli yer ve insanlarla temas, hayvanlardan ve insanlardan gelen mikroplar veya hastalıkların geçmesi, belirli bir yer/objelerle veya insanlarla temas, bulaşma kaynaklı hasta olma şeklinde görüyoruz.

Düzen ve simetri takıntısı da sık görülenlerden değil mi?

-Doğru. Düzen ve simetri takıntısına da sık rastlarız klinikte. Sıralama ve kesinlik, bir şeylerin doğru düzenlenmediği düşüncesi, yön dengesi ve simetri, tek-çift sayılar gibi.

Ülkemizde artan şiddet ve saldırganlık konusunu anlamak için şiddet ve saldırganlık takıntısı konusunda neler söyleyebilirsiniz?

- Şiddet imgeleri ve düşünceleri, incitilmek istenmeyen insanlara/hayvanlara zarar verme düşünceleri, şiddetle ilgili kelimeler şeklinde ortaya çıkar. Mesela; ölüm, cinayet, silah gibi. İstenmemesine rağmen intihar düşünceleri, istenmeyen, saldırgan dürtülerle hareket etme düşüncesi olur.

Cinsel takıntılar da aile hayatı için önemli sanırım.

-Çok önemli. Kişi için kabul edilemez, yasak ya da tabu olan cinsel konular-imgeler olarak görüyoruz. Bunları da örneklendirecek olursam, tanıdık veya yabancı birisine karşı zina-tecavüz düşüncelerini söyleyebilirim. Yakınlarına karşı cinsel duygular besleme, eşcinsel olma, ya da konuşurken insanların cinsel organına bakma şeklinde düşünce içerikleri görülür bu kişilerde.

Klinik deneyiminiz açısından sorayım. Memleketimizde dini-ahlaki takıntılar ne durumda?

-Bu da yoğun olarak görülür. Dindar bir kişinin ibadet sırasında aklına günah olduğunu düşündüğü dürtüler, düşünceler ve görüntülerin gelmesidir. Örneğin namaz kılarken kişinin aklına küfürler gelebilir. Veya kutsal şeylere küfür-saygısızlık düşünceleri, günah, cehennem-ceza içerikleri gibi düşüncelerden kendini alıkoyamayabilir.

Şüphe takıntıları vardı birde…

-Bir işi yapıp yapmadığından emin olamamaya yönelik düşüncelerdir. Örneğin; ocağı söndürme, kapıyı kilitleme gibi.

Ancak takıntılar bunlarla da sınırlı değildir. Daha spesifik konularda da bireyin zihninde istemsiz ve tekrarlayıcı şekilde yer edinip, sıkıntı veren düşünceler olabilmektedir.

Dini takıntılar ile cinsel takıntılar arasında bilimsel açıdan bir fark var mı?

-Bu rahatsızlığı yaşayan bireylerde dini ve cinsel içerikli takıntılar birlikte görülebilmektedir. Özellikle dini içerikli obsesif düşünceler, dini inancına bağlı olma konusunda hassasiyeti olan bireylerde günah, yasak ya da ahlaki olarak uygun karşılanmayan düşüncelerin akla gelmesi şeklinde ortaya çıkan takıntılardır. Dini obsesyonların alt basamaklarında görülen cinsel takıntı da kökeni itibariyle benzerlik göstermektedir. Ahlaki ve inanç yönündeki hassasiyet, ahlaken uygun olmayana, günah görülene karşı koyamama yönündeki düşüncelerin verdiği sıkıntı ön plandadır. Yakınlarına karşı cinsel duygular beslemeye, eşcinsel olma, ya da konuşurken insanların cinsel organına bakar mıyım şeklinde zihne gelen düşünceler olabilmektedir.

O halde takıntılar ile beynin tam olarak nasıl bir bağlantısı olduğunu sorayım…

-Genellikle bir problemle bir sorunla karşılaştığımızda, onu nasıl çözeceğimizi anlamaya çalışırız. Ve bu çaba büyük bir oranda etkili olur. Bu nedenle takıntı, kaygı ve diğer istenmeyen takıntılar ile bağlantılı duygu ve düşünceler aklımıza geldiğinde, içgüdülerimiz daha hızlı adapte olabilmemiz için bize aynı düşünce yapısını kullanmamızı söyler: 'Düzelt!'. Nedenini bul, düzelt ve bunlardan kurtul! Fakat takıntıyla bağlantılı duygu ve düşünceler, dış dünyada çözülebilen ya da düzeltilebilen durumlarla pek benzerlik göstermez. Aslında bu tür deneyimlerden kurtulmak için ne kadar çabalarsak, onlar da o kadar güçlenip korkutucu hale gelebilmektedir. Bu da onlardan kurtulmak için daha fazla çaba sarf etmeye neden olur. Bu da yaşam kalitesini olumsuz manada düşüren bir döngüye girmeye sebebiyet verir. Bireyin, kuralcı, detaycı ve mükemmeliyetçilik gibi kişilik özelliklerine sahip olması bu rahatsızlığa karşı yatkınlığı arttıran nedenlerdendir. Beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesini sağlayan nöronlar, elektrik sinyalleri ile birbiriyle iletişim kurar. İletişimin sağlıklı bir şekilde olması, nörotransmitterler olarak tanımlanan kimyasallarla mümkün olabilmektedir. Bu kimyasallardan biri olan serotoninin düşük miktarda bulunması ise takıntı rahatsızlığına sebebiyet vermektedir.

Bu rahatsız eden takıntıların gelmesi kişinin elinde mi?

-Hayır, elinde değil. Aslında gün içerisinde zihnimize istemli veya istemsiz diyebileceğimiz bir sürü düşünce gelir. Bunların zihnimize geliyor olmasıyla ilgili kontrol hiçbir şekilde bizim elimizde değildir. Yalnızca bu gelen takıntılı düşüncelere nasıl tepki vereceğimiz bizim kontrol ve tercihimizdedir.

Bu kişiler kendini suçlar mı, değersizlik duygusu yaşarlar mı?

-Kişiler zihnine gelen takıntılar ve takıntıların içeriklerine göre suçluluk, değersizlik ve çaresizlik duygularını sıklıkla hissederler. Çünkü takıntılı düşünceler, istenmeyen, müdahaleci, uygunsuz, anlamsız, rahatsız edici şekillerde yanlılık içerir ve bireyi olumsuz bilgiye-içeriğe odaklar. Bu ise, benlik ve dünya hakkında çarpıtılmış bir izlenim sunar. Düşünce ve gerçeklik arasındaki ayrımı yapma noktasında güçlük yaşamasına sebebiyet verir ve takıntılı düşüncenin gelmesi ile ilgili olumsuz bir yoruma yönelir. Bu da kişiye suçluluk, değersizlik ve çaresizlik gibi duygusal bir sıkıntıya sebebiyet verir.

Takıntı ne zaman saplantıya dönüşür?

-Her insanın aklına istemsiz ve olumsuz düşünceler gelir. Bu rahatsızlığı yaşayan bireyler bu düşüncelerin içerikleri veya akıllarına gelmiş olmasıyla ilgili herhangi bir yorum yapmazlar. Takıntı sorunu yaşayan kişiler ise bu düşüneler hakkında; düşüncenin aşırı önemsenmesi, düşüncelerin kontrolü, belirsizliğe tahammülsüzlük, tehlikenin aşırı abartılması, aşırı sorumluluk, mükemmeliyetçilik, sıkıntının sonuçlarıyla ilgili düşünceler, olumlu deneyim yaşama korkusu diye tarifleyebileceğimiz obsesif hata içeren bir yorum yapmaktadırlar ve bu da düşüncenin saplantıya dönüşmesine neden olur.

Takıntı için hayatı yavaşlatıyor diyebilir miyiz?

-Tabii diyebiliriz. Bu rahatsızlığı olan birçok kişi bu düşüncelerin ve yaptıkları davranışların anlamsız ve gereksiz olduğunu bilmekle beraber kendilerine engel olamazlar. Gelen takıntıları düşünmeyi sürdürme eğilimi de bu takıntılardan kurtulmak için yapılan rahatlatıcı davranışlarda, ritüellere dönüşerek kişinin zamanından yemesine neden olur. Bu da hayatını yavaşlatmasına neden olabilmektedir.

Takıntı akademik hayatı, öğrenciliği ne yönde nasıl etkiler?

-Öğrencilikte takıntılar akademik başarıyı düşürmekte ve performansa olumsuz etki etmektedir. Fark edilmeyen takıntılı düşünce ve davranışlar çocuk ve gencin okul başarısına, sosyal ilişkilerine zarar vermektedir. Çocuk ve gençte özgüven eksikliği, düşük benlik algısı gelişebilmektedir. Takıntılı tekrarlayan olumsuz düşünceler ve yineleyen davranışlar motivasyonu ve performansı da düşürmektedir. Zihin sürekli olarak bir konuda tekrarlayan şekilde meşgul olduğu için derslere, sınavlara konsantre olmak güçleşmektedir. Zaman yönetimi zorlaşmakta, dikkat ve konsantrasyon güçlükleri başlamaktadır. Çoğunlukla mükemmeliyetçi eğilim ve başarısız zaman yönetimleri nedeniyle bu bireylerde sınav kaygısı açığa çıkmaktadır.

Takıntılı olanların ilişkileri nasıl bir seyir izler? Ne gibi zorluklardan söz edilebilir?

-Takıntılı düşünceler gibi, ritüelleşen rahatlatıcı davranışlarla uğraşı kişinin zamanını verimli kullanamamasına, normal hayat akışını kaçırmasına ve sosyal muhakemesinin düşmesine sebebiyet vermektedir. Tekrarlayan bu hal üzere, kişi insanlarla iletişim kurmada ve sürdürmede zorluklar yaşayabilir. Kişi kendini takıntıların akışına teslim ettiğinde, buna çevresindeki diğer bireyleri de dahil etme yönünde bir tutum sergiler. Başlangıçta kişinin isteklerini kırmama arzusu ile hoş görülen bazı durumların giderek takıntıları daha da güçlendirmesi, ilişkinin gidişatında bağımlı bir hale bürünüp karşı tarafı bunaltabilmektedir. Bunun neticesinde de ilişkide kopmalara ve bitişlere neden olabilir.

Takıntılı davranışların görülmesinde kadın erkek farkı söz konusu mu?

-Yapılan çalışmalar ve eldeki bulgular ışığında, takıntıların kadınlarda erkeklerden 1,5 kat daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Takıntılar için bir başlama yaşından bahsedebilir miyiz?

-Takıntıların yaygınlığı çocuk ve ergenlerde %0,2-4 arasında değişmektedir. OKB'nin başlangıç yaşı, en sık 7, ortalama 10'dur. Ancak yaşamın ilk yıllarında dahi klinik olarak tedavi gerektirebilen olgular bulunmaktadır. Takıntılar ne kadar erken yaşta başlarsa gidişatı da o kadar kötü olabilmektedir. Bilimsel araştırmalar takıntıları olan erişkinlerin %80'inin belirtilerinin 18 yaşından önce başladığını göstermiştir. Ancak ortalama başlangıç yaş aralığı 21-25'tir.

Yoğun takıntı yaşayanlarda tedavi edilmezse intihar riski var mıdır?

-Takıntılarla uğraşı bireyin yaşam doyumunu azaltmakta, tükenmişlik ve çaresizlik duygularını hissettirmektedir. Aynı zamanda kişinin yaşamını anlamsız görme eğilimine de sevk edebilmektedir. Takıntıların tedavi edilmemesi durumunda ise intihara yönelim olup olmadığı konusunda bazı çalışmalar, istatistikler kısıtlı da olsa literatürde bulunmaktadır. Yapılan eski çalışmalar bu rahatsızlığı yaşayan bireylerde düşük intihar oranlarının olduğunu göstermektedir. Son dönemde yapılan çalışmalarda ise bu riskin umulanında altında olduğunu yalnızca ölümcül olmayan intihar davranışlarının olabildiği görülmüştür.

Takıntılarda alevlenme veya sönümlenme görülür mü?

-Bu rahatsızlık genel olarak süreğen olma eğiliminde seyir edebilmektedir. Süreğen gidişat içerisinde ise belirtilerde alevlenme dönemleri veya kendiliğinden sönümlenme dönemleri görülebilir. Fakat bunlar geçici bir süreliğine olabilmektedir.

Takıntı tedavisinde hekim takibi ve TMU gibi uygulamaların yanı sıra terapinin etkisi önemli mi?

-Bu rahatsızlığın tedavisinde bilimsel yöntemlerle etkisi saptanmış ikili yöntem bulunmaktadır. Bunlar; ilaç tedavileri ve bilişsel davranışçı tedavi adı verilen psikoterapi yani konuşma ve sözel etkileşim yoluyla ruhsal rahatsızlıkların tedavisi türüdür. Gerek ilaç tedavisiyle gerekse bilişsel davranışçı tedavi yöntemiyle yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Çeşitli araştırma sonuçlarına bakıldığında ilaç tedavisi alanların %60-70'inde yaklaşık 2-3 aylık bir süreçte belirtilerde %30'dan fazla azalma ortaya çıkabildiğine rastlanılmıştır. Bu fayda ilaç kullanılmaya devam edildiği sürece devam etmektedir.

Ayrıca Bilişsel Davranışçı Terapi ile de tedavi sürecini tamamlayanlarda yaklaşık %85'e varan oranda hasta düzelebilmektedir. Bu rahatsızlıkla ilgili dünya üzerindeki örneklere bakıldığında Bilişsel Davranışçı Terapinin etkinliği söz konusudur.

Takıntı terapisinde neler yapılıyor?

-Bu rahatsızlıkta ilk etapta mantıksal örgüyü oluşturmayı ve kullanmayı, sıkıntıyla mücadele edilebilecek teknikleri aktarıp öğretmeyi ve tekrarlayan davranışları engellemeye yönelik adımları atmayı hedefler. Bu aşamalar kişinin sahip olduğu takıntılı düşüncelere, sıkıntının etkisinden kurtulmak adına yapılan kompulsif davranışlara, yaşadığı sıkıntının şiddetine ve düşünce yapısına göre oluşturulup, düzenlenir. Terapide rahatsızlığı sistematik bir düzene oturtmak ve duyarsızlaştırma adımlarını belirlemek oldukça önemlidir. Birey, düşüncelerini nasıl yöneteceğini ve sıkıntısıyla nasıl mücadele edeceğini öğrenmeye başladıkça, adım adım kompulsif davranışlara müdahale etmeye başlar ve bunları yapmayı bırakır. Tedavi sürecine uyumla devam edildikçe de sıkıntı azalır, kompulsif davranışlar yok olmaya başlar ve kişi rahatlar.

Son olarak takıntılı kişilerle yaşayanlara ne önerirsiniz?

-Takıntı rahatsızlığı yaşayan bireylerde sıklıkla günlük ritüelleri içine yakınlarını ve çevrelerini de dahil ederler. Örneğin bulaşı/kirlenme takıntısı olan bir kişi dışarıdan eve gelen herkesin eve girer girmez kendi kurallarına uymasını, içeri girer girmez soyunarak yıkanmasını, kendi kullandığı eşyalara dokunulmamasını isteyebilirler. Buna benzer sınırlamalar aile fertlerini bunaltabilmekte ve aile içi çatışmalara yol açabilmektedir. Bazense kişiler rahatsızlıklarının farkında oldukları halde, rahatsızlıkları çok eskiye dayandığından artık fayda görmeyecekleri düşüncesiyle tedaviye müspet bakmayabilirler. Aile fertlerine bu konuda büyük görevler düşmektedir. Aile fertleri bunun bir rahatsızlık olduğunu daima kendilerine hatırlatmalı ve kişiyi tedavi olması konusunda teşvik etmelidir.

Bu rahatsızlığı yaşayan bireyler, ellerinde olmadan takıntıları nedeniyle bazen yakınlarını belirli kurallara uymaya zorlamaktadırlar. Bu da kişi ve aile fertleri/yakınlarıyla çatışmalara sebebiyet verebilmektedir. Belirtileri tartışarak, kavga ederek veya onaylamakla düzeltmek mümkün değildir. Kişi bu düşünce ve davranışın saçma olduğunun farkında olabilmektedir, onlarla bunu tartışarak üzerlerine gitmek ya da onları onaylamaya yönelmek kişinin sıkıntısını artırmaya sebep olur. Bunun aksine daha destekleyici ve onları anladığımızı, anlamaya çalıştığımızı belirterek-göstererek destek olmak, onları onaylamaktan kaçınmak gidişatın seyri açısından olumlu sonuçları beraberinde getirmektedir.

KLİNİK PSİKOLOG ULUĞ ÇAĞRI BEYAZ KİMDİR?

2013 yılında İstanbul Bilim Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Eğitimine Üsküdar Üniversitesinde devam etmiş ve 2019 yılında eğitimini "-Toplumsal Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Risk Toplumu Bağlamında İncelenmesi" konusu üzerine yaptığı çalışmayla tamamlamıştır.

Lisans eğitimi boyunca Medipol Hastanesi başta olmak üzere birçok devlet kurumu ve özel kurumlarda Stajyer Psikolog olarak görev almıştır. Lisans mezuniyeti sonrası ise Atölye Kanguru kurumunda Psikolog olarak mesleğe başlamış, üstün zekalı çocuklar ve aileleriyle çalışmıştır. Ardından Psikolog Yedek Subay olarak yerine getirdiği askerlik vazifesini, Ankara Gaziler F.T.R. Eğitim Araştırma Hastanesi'nde İç güvenlik yaralılarıyla ve Gazilerle çalışarak tamamlamıştır. Askerlik sürecinin ardından İstanbul'a dönerek Fransız Lape Hastanesinde staj ve çalışmalara katılmıştır. Yüksek lisans eğitimi süresince de NP İstanbul Hastanesi Feneryolu Polikliniğinde tam zamanlı ve gönüllü psikolog olarak çalışmıştır. Klinik Psikoloji mezuniyetiyle birlikte serbest zamanlı olarak çalışmaya başlamış, kendi şirketini kurmuş, pandemi sürecinde de öncelikle Hiwell Online Psikolojik Danışmanlık şirketinde, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde ardından da Madalyon Psikiyatri Kliniği Suadiye şubesinde çalışmıştır. Şimdilerde ise NP İstanbul Hastanesi Etiler Polikliniğinde hizmet vermektedir.

Bilişsel Davranışçı Terapi- Teori, Uygulama/Beceri Eğitimlerine, Süpervizyonuna ve bu ekolde çeşitli workshoplara katılarak uluslararası akreditasyon sürecine devam etmektedir. Ayırca Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemleme (EMDR), Şema Terapi ve birçok alanda aldığı eğitimlerle alanında uzmanlaşmıştır. Profesyonel kariyerinde; Depresyon, Obsesif-Kompulsif Bozukluklar, Anksiyete Bozuklukları, (Yaygın Anksiyete, Sosyal Anksiyete, Sağlık Anksiyetesi), Vücut Dismorfik Bozukluk, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Panik Bozukluk, Özgül Fobiler, Uyum Bozuklukları, Yaygın İşlevselliği Olan Depresyon-Yaygın İşlevselliği Olan Anksiyete gibi başlıklar ağırlıklı olmak üzere; yetişkinlerle bireysel psikoterapi, çeşitli psikolojik, nöropsikolojik, ve kişilik testleri uygulamaları üzerine çalışmalarını devam ettirmektedir.