Örgütün yapılanması ve organları 3
Örgütü kuran ve yöneten şüpheli Fetullah Gülen, istihbarat örgütleriyle irtibatlıdır ve bilgiler almıştır.
Bu örgüt hakkında istihbarı kurumlar 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar takip yapmıştır.
Fetullah Gülen ve örgütü, 12 Eylül 1980 Askeri darbesi sonrasında ise hiç bir adli soruşturma ve takibata uğramamış, bu örgüt hakkında o güne kadar tutulan her türlü arşivleme çalışması durdurulmuştur.
Şüpheli Fetullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkarılmasına rağmen altı yıl boyunca bu emir infaz edilmemiş, şüpheli askeri mekânlarda dâhil olmak üzere her yerde serbestçe dolaşmış, altı yıl sonra yakalanmış ve aynı gün dönemin başbakanı ve içişleri bakanının devreye girmesi üzerine serbest bırakılmıştır.
Askeri darbe döneminde yakalanmamasını şüpheli örgüt toplantılarında yıllarca bir kerameti gibi anlatmıştır.
Şüphelinin yakalama kararının infaz edilmemesi onun bir kerameti değildir.
Dönemin devlet adamlarının din adamı görünümünden dolayı merhamet edip koruyup kollamalarıdır.
Terör örgütü lideri Fetullah Gülen, görevinden istifa etmesine rağmen yurdun çeşitli yerlerine giderek “altın nesil” konusu başta olmak üzere çeşitli hususlardaki vaazlarına ve konferanslarına devam etmiştir.
Bu esnada da çeşitli gazete ve dergilerde, M. Abdülfettah Şahin, Hikmet Işık, vb. takma adlarla yazılar yazmaya başlamıştır.
Fetullah Gülen ile CIA ilişkisi, 1983 yılında Moon Tarikatının Türkiye'deki uzantısı Kasım Gülek üzerinden sağlanan irtibatla başlamıştır.
Resmi adı Birleştirme Kilisesi olan Moon Tarikatını kullanarak komünizme karşı blok oluşturmak isteyen ABD, Türkiye'de komünizmle mücadele kuruluşlarına destek vermektedir.
Komünist harekete karşı olan Fetullah Gülen'in de bu politika çerçevesinde Türkiye'de desteklenip büyümesini sağlamış, lise ve kolejler açmasına izin verilmiştir.
Komünizmin yıkılmasından sonra okulları yabancı ülkelere de yayılmış, Fetullah Gülen'e bağlı vakıf ve şirketler 1992'den sonra Orta Asya Türk Dernek Türkiye genelinde mitingler düzenlemiş, komünizm aleyhtarı gösteriler yapmış, 1977 yılında işlevini yitirdiği için kendini feshetmiştir.
Dernekle ilişkisi bulunanlardan biri Abdullah Öcalan, diğeri ise Mücadeleciler olarak bilinen grubun lideri Aykut Edibali'dir.
Cumhuriyetleri, Kafkasya ve Balkan ülkelerinde kolejler açmışlar, Asya ve Afrika'ya da bu okullar yayılmıştır.
ABD, Fetullah Gülen'in okullarının yayılmasına yardımcı olmuş, her ülkenin kapısı cemaat için açtırılmıştır.
Fetullah Gülen, başlangıçtaki iyi bir Türk-İslam tecrübesi üretme hedefi koymuştur.
Cami ve kışla arasındaki sürtüşmede kışlanın yanında yer alan bir kültürden gelen Fetullah Gülen, önceleri devlet-i ebed-i müddet fikrini sahiplenmiş, kışlanın disiplinini önemsemiş, itaati Müslümanlıktaki esas telakki olarak kabul etmiştir.
Bu sebeplerle 1980 darbesine destek vermiş 28 Şubat sürecinde aynı görüşlerini sürdürdüğü için hak ihlallerini, demokratik olmayan uygulamaları ve baskıları eleştirmediği gibi bunları mazur göstermeye çalışmıştır.
Askerin anayasada kendilerine verilen görevi yerine getirdiğini, sivil kesimlerden daha demokrat, mantıklı ve muhakemeli davrandığını ileri sürmüş, bu darbeyi en az hasarla atlatmak istemiştir.
Gerçekten de 28 Şubat sürecinin Türkiye'de tek kazananı Fetullah Gülen ve cemaati olmuştur.
Yurt dışına çıkış yaptığı tarihe kadar Ankara’da Samanyolu Kolejinde, İstanbul’da ise FEM Dershanesi Altunizade Şubesinde kendisine tahsis edilmiş özel mekânlarda konaklamış, faaliyetlerini buralardan idare etmiştir.
(Buna rağmen konakladığı bu okulların kendisine ait olmadığını söyleyerek inkârda bulunmaktadır) Kendisini önemli göstermek için 1990’lı yıllarda Türkiye'deki önemli devlet adamları ve siyasetçilerle yakınlık kurup Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüşmüştür.
Amerikan gizli servisi CIA Başkanlığına getirilen Morton Abromowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşüp dostluk kurmuştur.
Abraham Foxman ile Papa II. John Paul ile görüşmeler yapmıştır.
Siyasi yönden cemaatin oy potansiyeli fazla olduğuna inanıldığı için siyasiler kendisini muhatap almış ve bunu fırsat bilerek siyaset alanına zaman zaman yön verip etkili olmuştur.
Mesela Refahyol Hükümetinde Başbakan Erbakan ve kabinesine “beceremediniz artık bırakıp gidin” çağrısı yaparak haddini aşmış, siyasete sözde ılımlı şekilde müdahil olmuştur.
Fetullah Gülen'in 28 Şubat döneminde paniğe kapılmış, uzun süre ABD'de kalmış, hükümet ve CIA yetkilileri ile görüşmüştür.
Bu hareketiyle kendisine Türkiye'de karşı olan kesimleri "arkamda Amerika var" mesajı ile tehdit ederek başarılı da olmuş, nitekim post modern darbe yapan ve demokrasiye balans ayarı yapanlar ona ve teşkilatının kılına bile dokunamamıştır.
Hatta cemaat en fazla bu dönemden sonra büyümüştür.
Gizliliğe büyük önem veren anılan, tutuklandığı 1971 yılında itibaren tüm temas ve faaliyetlerini gizli bir şekilde sürdürmüş, “Sıkıştığınız zaman Allah’ı bile inkâr edebilirsiniz” talimatından da anlaşılacağı üzere, kendisi ve kendisine bağlı şahıslar, gereken her durumda şartlara göre takiyye yapmaktan kaçınmamışlardır.
Tutuklandığı 1971 yılındaki 54 sanıklı davada, kendisi ve kendisine bağlı bulunan birkaç kişi dışında yargılanan tüm sanıklar Nurcu olduklarını kabul ederken, Fetullah Gülen bunu inkâr etmiştir.
İlerleyen yıllarda da bu tutumunu devam ettirmiş, yurt dışında bulunması nedeniyle 1999 yılında Ankara 2 Nolu DGM'ye avukatları aracılığıyla yaptığı savunmada, "Müslüman olmak dışında Nurculuk, vb. hiçbir akıma mensup değilim.
Şimdiye kadar 'ci, cu' gibi değerlendirmelerin ayrımcılık manasına geldiğini, bu bakımdan Müslüman olmak dışında hiçbir akıma mensup bulunmadığımı ve dolayısıyla Nurcu olmadığımı defalarca belirttim” ifadelerinde bulunmuştur.