Başbakan Davutoğlu yaptığı açıklamayla baklayı ağzından
çıkardı; “Abdullah Öcalan’ı serbest bıraksak bile Örgüt’ün
onu dinleyeceğini mi sanıyorsunuz?”
Görünen o ki Barış Süreci’nin başından beri devletin hedefinde
olan; “Başarılı olunursa terör, başarısız olunursa Öcalan
biter” ikileminde sonuç Öcalan’ın bitmesi yönünde oldu.
Örgüt tarafından İmralı’ya terkedilen Öcalan, uzun bir müddettir
kimseyle görüştürülmüyor.
Öcalan’ın Kandil’e direnme ihtimali sonucunda PKK’nın ikiye
bölünmesi gibi bir tahminimiz vardı, ama görünen o ki,
Öcalan’ın kimseyle görüştürülmeme amacı “vereceği
mesajın savaş lehinde olacağı” düşüncesidir.
Öcalan, PKK’yı bölmeye veya kendi istediği istikamette
yönlendirmeye gücü olmadığını düşünmüş olacak ki, Kandil ile aynı
istikamette görüş bildirip, “özgürlüğünü olmasa da
karizmasını kurtarma” derdine düştüğü anlaşılıyor. Üstelik
bu kadar çatışmanın ardından, Öcalan’ın “barış yapalım”
demesi, örgüt tabanında ciddi manada kendisine oy
kaybettirir. O yüzden en azından bir müddet ortalık
yatışıncaya kadar “barış” kelimesini
kullanma ihtimali kalmadı. Görünen o ki, barış süreci ile dışarı
çıkmayı planlayan Öcalan, fiilen ölmese de siyasi olarak
öldü.
Bir müddettir, yabancı istihbaratlar PKK’yı kullanarak yoğun
çatışma süreci ile ülkenin erken seçime götürülmesini engellenmeye
çalışmıştı. Görünen o ki bu plan tutmamış durumda.
Erken seçime gidilme durumunda bu yoğun çatışma süreci devam
ederse, HDP’nin oy kaybetme, daha da ötesi barajın altında
kalma ihtimali bulunduğundan dolayı, Cumhurbaşkanı
tarafından seçim kararı verildiği anda PKK terörünün biraz da olsa
durulma ihtimali olduğunu düşünüyorum. En azından barış ve ateşkes
çağrıları artacaktır. Daha doğrusu akıllı bir adamın sandığa
gömülmemek için bu şiddeti bir müddet durduracağı fikri üzerinden
hareket ediyoruz.
Ancak Kürtlerin hâlâ bedevi olan ve kendilerini çatışma
üzerinden var eden kültürleri buna engel olabilir. Üstelik şiddete
ara vermek isteseler bile, devletin bunlara izin vereceğini
düşünmüyorum.
Acı bir gerçek olarak şunu ifade etmeliyim ki;
“HDP’nin ve PKK’nın gerçek yüzünün görülmesi ve
hatırlanması için bu şiddete ihtiyaç vardı.”
Elinde saz çalıp dolaşan, parlak suratlı, barış çığırtkanı bir
liderin arkasında kan emici bir kitlenin olduğu, Doğan ve Cemaat medyası tarafından uzun süre
saklanmıştı. Bunun sonucunda da HDP seçimlerden bir rekora imza
atarak çıktı.
Ancak şu da bir gerçek ki, HDP’nin Erdoğan ve AKP
düşmanlığı üzerine kurdukları seçim kampanyasını devam
ettireceklerini göstermeleri, sadece inat ve düşmanlık üzerine
kurulu Türk siyasi kültürünü çok iyi analiz
ettiklerini gösteriyor. Bu yüzden, HDP’ye giden oylardan
sadece biraz insaf, merhamet ve akıl sahibi olanların geri
döneceğini düşünüyorum. Geri kalanı aynen Erdoğan düşmanlığı
üzerine devam edecektir. Bir de Güneydoğu’daki görüşmelerimde
halkın önemli bir kısmının “Eğer HDP barajı
geçemezse ortalığı yakıp yıkar, o yüzden ona oy verelim”
şeklinde düşündüğünü ve cidden oy verdiğini görmüştüm. Artık nasıl
olsa ortalığı yakıp yıktıkları için bu oyların da geri gelme
ihtimali var. Üstelik sandıklarda polis ve askerin etkin bir
durumda bulunacak olmaları, bir kısım oyları kaydıracaktır.
Bu arada Demirtaş’ın geçen hafta Avrupa’ya gidip
“ağlanması” hemen sonucunu verdi. Almanya, PKK’ya
saldırıda bulunulduğu için Patriot Füzelerini geri
çekme kararı aldı.
Almanya ile Türkiye arasındaki savaşın farkında olmayanlara
Allah akıl, fikir ve merhamet versin. Türkiye’nin bu savaşında
sandıkta AKP’ye atılan bir oy,
Çanakkale’de atılan bir mermi kadar kutsaldır. Bu bir özgürlük
savaşıdır. Bu özgürlük savaşında içimizdeki hainler, İngiliz
Muhipleri Cemiyeti tarzı örgütleri kuranlar kadar
hainlerdir.
Yunan Ordusu İzmir’e doğru kaçarken, karşılarına çıkan
her kadına tecavüz etti. Bu süreç boyunca
hamile kalan ve Yunanlıların çocuklarını doğurmak zorunda kalan
kadınların travmalarını Halide Edip anlatır. Çünkü kendisi bu
kadınlara psikolojik destek vermek için görevlendirilmişti.
İşte içimizdeki hainlerin nereden
geldiğini anladınız.