“Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzab Suresi, 72.Ayet)
İnsanın tekamülü; Allah'ın rahmetiyle, büyüme (hücresel) ve beraberinde ruhi farkındalığa bağlı olarak gerçekleşir. Rabbimizin, uyum içinde yarattığı bu anlamlı öz, içsel iletişim mecralarımızı oluşturmaktadır. Nefsi yönelimlerimizi dengeleyen hakikati gözetme ihtiyacı, irademizi ikna etmekte ve eylemselleşmektedir. Bu da davranışlarımız üzerinde olay ve objelere karşı olumlu, olumsuz; artan ya da azalan bir eğim sunmaktadır. Böylece; niyet ve davranışlarımız bir nevi içsel medya deklarasyonlarımıza dönüşmektedir.
İnsanoğlu açısından mesajın özgül ağırlığı ve önemi; mecraya, daha geniş anlamda bir medyaya olan ihtiyacı kaçınılmaz kılmaktadır. İlk insandan beri, bu ihtiyaç aralıksız devam etmekte olup, ilahi mesajların anlaşılma ve tasarruf edilme biçimi ölçüsünde, maddi, manevi, bedensel ve ruhsal şartlar oluşmaktadır.
…
Medya kavramı, kökeni itibariyle Latince bir kavramdır. İngilizce 'media' araçlar, özellikle basın ve yayın araçları anlamındadır. İngilizce olan sözcük 'media' araçlar, aracılar sözcüğünden alıntılanmıştır. Latince 'medium' aradaki şey manasında olup, araç sözcüğünün çoğuludur. Aynı zamanda orta boy manasında da kullanılır.
Tanımda açığa çıkan, Türkçe ifadesiyle 'medyum'; ruh ötesi alemle insanlar arasında aracılık yaptığını öne süren kimselere denir. Dolayısıyla; 'medya kavramı'nın klasik kullanımının dışında, kökeni çok daha derin anlamlar içermektedir. Medya'nın anlamsal derinliğiyle birlikte; insanlığın şekillenmesine vesile olan medeniyetlerin oluşumu üzerindeki etkinliği her an canlıdır. Bu kavramın, içeriğini oluşturan mecra ve mesaj birlikteliği günümüz dijital dönüşüm sürecinde de başat rol üslenmektedir.
Günümüz medyası, alışageldiğimiz medya unsurlarından daha farklı çalışır. Nitekim, nesiller arası uyum ve alışkanlıklarımızın değişme döneminin eşiğindeyiz. Değişime yönelik bu farklılıklar, kullanılan materyaller vasıtasıyla kolaylaştırıcı eylemler halinde tecessüm eder. Bahsi geçen materyaller; bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler, programlar, yazılımlar, yapay zeka ürünü bir sürü cihaz; değişimin zihinlere kabulü konusunda insanlığa ciddi kolaylıklar sunmaktadır. Artık bildiğimiz, konvansiyonel medya unsurları işlev görmüyor. Daha doğru bir ifadeyle, dönüşüme uğrayan ihtiyaçlarımızı karşılama imkanı vermiyor. Anlaşılacağı gibi, öncelikle; ihtiyaçlarımızın dönüştüğü gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. İddia edildiği ölçüde dijital dönüşüm sürecinin, satın alma davranışlarımız üzerindeki etkisi de; ayan beyan ortadadır.
Güncel medya sisteminin mantığı bellidir. Önceki çağlarda, etken bir medya kabulü vardı ve toplumu direk edilgen halde kabul gören bir anlayış hakimdi. O dönemler, medyada üretilmiş senaryolar vardı ve siz o senaryoları satın almak zorundaydınız. Ortaoyunundan tutun, tiyatro, radyo ve televizyona kadar durum böyleydi. Fakat; 1980'ler itibariyle; internetin icadından günümüze gelinen süreçte medya alışkanlıkları üzerinde ciddi dönüşümler gerçekleşti. Çetleşme (chat) ile başlayan dijital iletişim, etkileşim süreci gelişen teknik ve bilginin siber alemdeki yaygın kullanımıyla; medyalaşma, daha heyecan verici hale bürünmüştür. MSN, sohbet odaları ve sosyal medya deneyimleriyle birlikte tabanda çok daha dinamik bir medya kabulü oluşmuştur. İletişim ve etkileşimdeki bu aşamalar, aynı jenerasyonun top yekün yaşadığı bir macera ve hatırat şeklinde hafızalarda anlamsallaşmıştır. Adeta; içinde bulunduğumuz çağın, özel bir hikayesine dönüşmüştür. Bu vesileyle; toplum üzerinde aidiyet bağı şeklinde güçlendirici bir etkiye bürünmüştür. Böylece; interaktif, önceden yazılı bir senaryoya bağlı kalmadan, iletişim-etkileşim unsuru olarak medya, sosyalleşme üzerinden yeniden yapılanma imkanı bulmuştur.
Süreci dolu dizgin yaşayan medyaya, dönüşüm aşamalarına yönelik internetin ilk dönemlerinde, insanları a-sosyalleştirdiğine dair eleştiriler yapılıyordu. Zira; dönemin konvansiyonel medya unsurları (TV, radyo, gazete vs) her daim aktifti. Oysa; internet sitelerine sadece bilgi edinme amacıyla giriliyordu. Adeta; bir ansiklopediden nasıl bilgi ediniliyorsa; bunun da ondan bir farkı yoktu. Edinilen bilgiler, 'literatür' gerçek bilgiler olduğu gibi, gereksiz ve asılsız bilgilerle de karşılaşma ihtimali vardı. Bu esneklik toplum gözünde internetin itibarını da zedeliyordu. Böyle bir keyfiyetin olması, internete, sokak ağzı gibi kendine has, farklı bir jargon da kazandırıyordu. Elbette; bunun ne kadarı kazanımdır tartışılabilir. Ancak; ekonomik faaliyetlerin sokaktan başladığı gerçeğine baktığımızda, bu alanda, internet aracılığıyla bir ekonominin gelişeceğini öngörmek de zor değildi. Dolayısıyla; insanı a-sosyalleştirdiği yönündeki bakışın tersine dönmesi, bu açıdan zor olmamıştır. Oysa; televizyon, radyo gibi kitle iletişim araçları da özünde insanları a-sosyalleştirebilecek yapılara sahipti. Ancak, bu cihazlar o dönemin yaşam biçiminde, insanlara birlikte kullanım imkanı tanıdığından sosyalleşmeye engel olmamıştır. Tam aksine insanları birbirine daha da yaklaştırmıştır. İnsanları sokaktan eve kapatırken, hane içerisinde konsantre olmalarını sağlamıştır. Dolayısıyla dönemin medya reytingleri, kullanım usullerine uygun, sosyal bir tasarım da tertip etmiştir.
Aile müessesesi, reklam ve pazarlama faktörlerinin hedef kitlesi haline geldiğinden, reyting mekanizmaları da birlikteliği önceleyen politikalar üzerine kurgulanmıştır. Özellikle; radyo ve Televizyon kültürü gelişmiştir. Aile fertleri gibi çeşitli insan guruplarının hep birlikte tüketimi körüklemesi, medyanın bu yönde gelişmesinde öncü olmuştur.