Dünya finans sistemi çökmek üzere. İnsanlığın ihtiyaçlarına cevap vermesi de mümkün görünmüyor. Borca dayalı bir para üretme kurgusu ve kredi adı altında üretilen temelsiz bir para modeli, sistemin icatçı gurubunu tek taraflı bir avantaja sokuyor. Buna karşılık, tüm insanlığı da zorunlu köleliğe itiyor...
Dünya finans sistemi çökmek üzere.
İnsanlığın ihtiyaçlarına cevap vermesi de mümkün görünmüyor.
Borca dayalı bir para üretme kurgusu ve kredi adı altında üretilen temelsiz bir para modeli, sistemin icatçı gurubunu tek taraflı bir avantaja sokuyor. Buna karşılık, tüm insanlığı da zorunlu köleliğe itiyor.
Zira; bankacılık sistemi onlarca yıldır dilediğince para üretebiliyordu. Ürettikleri bu paraları kendi uhdesinde tutarak; tüm dünyaya borç olarak veriyor ve sonra bunun geri ödenmesini zaruri kılıyor. Bu, diğer bir ifadeyle; finansal hız (el çabukluğu) üzerinden tüm insanlığı köleleştirmekten çok da farklı bir şey değildi. Yeteri kadar eskimiş, deşifre olmuş bu hokkabazlık düzenine, nokta koyma vakti geldi ve geçiyordu zaten.
Devletlere baktığımızda, her biri trilyonlarca/milyarlarca dolar borca batmış, borçlarını ödeyebilme adına yarıştıklarını görüyoruz. Adeta; birbirini yiyorlar. En üst tabakada bulunan devletlere, emperyalist (güçlü) devletler diyoruz. Bu devletler; kapitalizmin boyunduruğu altında olmasına rağmen, 'emperyalist devletler' ismi altında, kısmen seçkin bir küme oluşturmuşlar. Kendilerince güçlüler. Diğer devletlere tahakküm edebiliyorlar. Ancak; finansal sistemin jandarmalığından öte, herhangi bir üst statü de edinemediler.
İçinde bulunduğumuz finansal kriz sürecine bu konjonktürde bakıldığında, tüm dinamiklerin alt tabakada toplandığını görüyoruz.
Yani; büyük sanılan devletler bile, ne yapacaklarını bilemez haldeler. Kriz; her geçen gün, etkisini arttırıyor. Yine de; kimse net bir şekilde yeni bir 'para sistemi kurulacak, sistem yürüyecek' diyemiyor. Pandemi başladığından bugüne, Bretton Woods (Uluslararası Para Anlaşması) benzeri bir konferansın yapılacağı, uzman olduğu ileri sürülen kimselerce sürekli dillendirilmekte.
Ancak; şekil itibariyle, bu o kadar da kolay görünmüyor. Zira; günümüz dünya konjonktürü, 1944 konjonktüründen hem çok farklı, hem de çok karmaşık. II.Dünya Savaşı sonrası kurulan finansal yapı; özellikle, ABD'nin çıkarları doğrultusunda tüm dünyaya dayatılmıştı. Buna rağmen; gerek ABD, gerekse; diğer emperyalist devletlerin, sürecin sonunda, aşama aşama çırak çıkacakları gerçeğini hep birlikte izlemekteyiz.
Artık; sadece savaş, terör ve siyasetten ibaret, tekdüze bir dünyadan söz edemeyiz.
Paranın, politika yapıcı özelliğinin insanlar üzerinde kullanıldığı, hükümetlerin siyasi kararları üzerindeki etkileri ortada. Yine aynı etki altındaki basiretsiz idarecilerden kurulu hükümetler üzerinden, devlet politikaları da yönlendirilebiliyor. Su yolu halinde ilerleyen bu etki, köleliği, zihinlerde kadim bir değer olarak yüceltiyor. Teknoloji ve bilişimle oluşturulan yeni dünyadaki sanal uygulamalarla daha da vahşileşen bu kapitalizmin; bir de yükselen yeni değerler üretme çabasında olduğunu görüyoruz. Değer üretme ifadesindeki kasıt; tüm yeryüzü kaynaklarını ve insanlığı bağlayıcı, tek elden kontrol edebilecek, ileri düzey yöntemlerdir.
Mevcut finansal sistemin yıkılma senaryoları içerisinde, pandemi, aşı, çip, yapay zeka, enerji, dijital para vs konu başlıkları üzerinden tartışmalar devam ediyor. Buna, bir anlamda pazarlık da diyebiliriz. Tamamen sürecin uygulanabilirliğine bağlı, nelerle karşılaşılacağı belli olmayan bu çetrefilli durum, tüm dünyayı meşgul ediyor.
Dünya Savaşı'ndan sonra yıkılan şehirlerin yeniden inşası, psikolojik olarak çökmüş, yorgun düşmüş Avrupa halkları kadar olmasa da; insanlık, benzer bir şekilde korona pandemisiylehırpalanmaya devam ediyor. Pandemi süreci, gerek devletlerin, gerekse dünya toplumlarının varlık/yokluk sınavlarına dönüşüyor. Bu sınavın verilebilme durumu, yeni para kredi sisteminin en önemli değişkenlerinden biri olarak görünüyor.
Sadece pandemi değil, birbirinden farklı, birçok parametre var.
Bu bütünleşik durum, gelişmeleri daha da karmaşık bir yapıya sokuyor. Böylece; güç odakları açısından süreç, puslu bir havayla birlikte yürütülmüş oluyor. Gelişmelerin, belirsiz koşullar altında ilerlemesi, onlar için çeşitli avantajlar oluşturuyor. Bu avantajlar; yeni güç dengelerı kurulurken, mutabakat süreçlerinde hiyerarşik yapıda konumları belirleyecek bir argümana dönüşeceği izlenimi veriyor.
Dolayısıyla; her biri özel ve derinlikli olacak şekilde küresel güçler tarafından üretilen, birbirinden farklı birçok projeyle savaşmak zorundaki bir insanlıktan söz ediyoruz.