Hatırlamak ne güzel şeydir. Alır götürür bizi eskilere. En çok da
kokular sürükler bizi aylar, yıllar öncesine. Sararlar etrafımızı,
bazen bir çıkmaza girip korkarız hatırladıklarımızdan bazense
sevgiyle mutlulukla tekrar o anları yaşamak isteriz. Nedir bizi
böyle geçmişe götüren? Geçmişte mi kalırız da hatırlarız, dönmek
isteriz o anlara? Nedir bu koku neden bizi alıp götürür?
Ne dersiniz bir yolculuğa çıkalım mı? Yaslanın oturduğunuz koltuğa
kapayın gözlerinizi. Eski sobalı küçük ama samimi evlerimizi
hatırlayın. Hepimizin evinde bir soba bulunur, evimizin tek odasını
ısıtırdık. Sobamızın üzerinde bir çaydanlık daima çay demlemeye
hazır sıcak bir su bulunurdu, eş dost gelince hemen çay demleyelim
sohbet edelim diye. Sabah kahvaltılarımızda sobalarımızın üzerinde
ekmeklerimizi kızartıp yağ sürerdik üzerlerine. Mis gibi kokardı
ekmeğimiz alev alev yanan sobanın üzerinde kızarınca. O kokuyu
duyumsayın lütfen, çekin içinize çocukluğunuzun sıcacık anlarından
birini.
Şimdi biraz dışarı çıkmaya ne dersiniz? Bir ilkbahar günü
sevgilinizle el ele yürürken birden bastıran, baharın ilk
yağmurunun ılıklığını yüzünüzde hissedin, herkes sokakta yağmurdan
kaçışırken sizin el ele yürüğünüz anın güzelliğini, aşkın verdiği
heyecanla durmadan gülümsemenizi ve hâkim olamadığınız kalp
atışlarınızı hatırlayın. Yağmur dindiğinde insanların ıslanmamak
için sığındıkları yerlerden çıkmasıyla hareketlenen sokakları
hatırlayın ve çekin yağmur sonrası toprak kokusunu içinize, çekin
toprak ananın güzellikleriyle gençlik anılarınızı anımsatan kokuyu
ciğerlerinize.
Bakın sokağın köşesinde yaşlı bir adam var toplamış mahallenin
birkaç ihtiyar delikanlısını sohbet ediyorlar. Haydi, bizde gidip
dinleyelim amcayı. “Küçüktüm o zamanlar çokça da hatırlayamıyorum.
Cenk var demişler İdi dedem ve babam gidip bir daha gelmemişler
idi” diye başlamıştı konuşmasına Çanakkale savaşları sırasında
yitirdiği ailesinden bahsediyordu. “Harp bittiğinde sağ kalıp
ailesinin yanına dönenler vardı. Köyde neşeyle hüzün bir idi her
gelenle sevinilir iken gelenin getirdiği ölü haberleri ile ağıtlar
yakılır idi. ” Diye devam ediyor yaşlı adam gözleri buğulu
dudakları titrek. Konuşmasının sonlarında “tek hatırladığım
bağırışlar, ağıtlar bir de babamın sağ kalan arkadaşlarının gelip
beni kucaklarına aldığında üzerlerindeki barut kokusu idi.” Bir
damla yaş düştü gözünden devam edemedi yaşlı dede. Ciğerlerini
yakmıştı o barut kokusu…
Çoğumuz bazen kaçmak isteriz bulunduğumuz yerden, belki sıkılır
bunalırız belki de gülümseyecek bir sebep, huzur bulacak bir omuz
ararız kendimize, bazen de mutluluktan kaçarız tanıdık anlardan
kaçarız bildiğimiz bir koku burnumuzdan girip içimizi yakmasın,
hayatımızda kaybettiğimiz insanları hatırlamayalım diye…
Şimdi açın gözlerinizi. Umarım çok yormamıştır sizi küçük
yolculuğumuz. Kokuları hissedin, yaşayın onların size verdiği
hazzı. Kokular bize geçmişimi mutluluklarımızı acılarımızı
hatırlatır. Sarar sizi yakın bir dost gibi bazen küçük bir
tebessümle bazen gözyaşıyla selamlarız onları. En mutlu anlarınızı
içinize çekmeniz dileğiyle sevgiyle kalın.