Kafkaslar’daOsmanlıhakimiyeti mücadelesi-1
Azerbaycan ve Mehmet Emin Resulzade (1884-1955)
Hazar Denizi’nin güneybatısına yerleşmiş olan Oğuz Türklerine Azeri Türkü denilmiştir. Fakat Azerbaycan isminin nereden geldiği ve ne anlama geldiği konusu ciddi bir tartışmaya uğramıştır. Bu tartışmaların ekseninde Zerduştluk geçmişine işaret eden rivayetler de bulunmaktadır. Bu rivayetlerden birisi azer’in ateş ve baycan’ın da muhafız anlamına geldiği ve Azerbaygan olan ismin daha sonra Azerbaycan haline geldiği şeklindedir. Ayrıca Farsça Ateşperest anlamına gelen Azer’den geldiğini de söyleyenler olmuştur. Bazı tarihçiler de isminin Mecusilikten dolayı değil, bölgenin volkanik bir coğrafyaya sahip olması, yanar dağlarının olmasından dolayı bu isimle anıldığını söylemişlerdir. Bir başka rivayet de buraya egemen olan Büyük İskender’in komutanı Atropates’ten geldiği ve bu kelime Sasanîlerin dilinde Azurbazagan’a, Arapların dilinde de Azerbaycan’a dönüşmüş, zamanla Türkler de bu ifadeyi benimsemişlerdi. Aslında Azerbaycan isminin Mecusilik/Zerdüştlük bağlantısının iyi araştırılması gerekir. Bu durum Zerdüştlük dinine giren bir Türk topluluğu olduğunu göstermesi açısından önemlidir ve zaten yaşanılan coğrafya ve kültürel hakimiyet nedeniyle bu dini benimsemeleri doğaldır. Bu olay Türk ve Kürt tarihinin çok eski bir dönemde kesiştiği ve Kürt dininden etkilendikleri anlamına gelmesi açısından da ilginçtir. Zaten Azerbaycan tarihine bakıldığında daha çok İran kültürü etkisine açık olduğunu görürüz. Hatta geleneksel Türk mezhep inancından farklı olarak Şialığı benimsemeleri de İran etkisinin ne kadar güçlü olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Bu kültür ve inanç ayrılığı Azerbaycan’ın Türk toplumundan çok İran toplumu ile kaynaşmasına neden olmuştur.
Azerbaycan ismiyle ilgili son iddia da Sovyetlerin sömürgelerindeki Türklerin durumuyla ilgilidir. Yani Sovyetlerin istila ettikleri Türk toplulukları birbirinden ayırmak ve onlara etnik olarak farklı oldukları hissini uyandırmak için her topluluğa bir ad, alfabe ve ayrı özerk devlet vermiş, böylece toplumları birbirinden koparmıştır. Onlara Türk olmadıkları ve Medlerden geldikleri görüşünü benimsetmeye çalışmışlardır.
Azerbaycan’a ilk Türk akınları çok erken bir dönemde MöVll. yy’da İskitler döneminde başlamıştır. Azerbaycan bölgesine Medler (Mö 900-700) hakim olmuş ve medlerin dini olan Zerdüştlük bölgede yayılmıştır. Ardından Büyük İskender ve Roma egemenliğine girmiştir. Sabirlerin ve Hunların torunu olan Hazarlar 650-985 yılında bölgede Hazar devletini kurmuşlardır. Hazarlar uzun yıllar bölgede huzur ve istikrar getirdiler, birbirleriyle savaşan Türk kavimleri arasında birlik sağladılar. Müslümanlar bölgeye geldiklerinde Hazarlar bölgeye hakimdi.
Burada ilk Müslüman ordularının görülmesi Hz. Ömer döneminde olmuş, İslam orduları İran’ı aldıktan sonra Kafkaslara yönelmiş ve bölgenin çoğunluğunu egemenlikleri altına almış Hazar devletinin yıkılması ile bölge tamamen Abbasi egemenliklerine girmiştir. Abbasilerin zayıflaması ile bölgede kurulan yerel devletler olan Müsafiriler, Saciler, Şaddadiler ve Büveyhiler’in hakimiyetine girmiştir. Ardından’dan Selçuklular bölgeye hakim olmuştur.
Selçuklular daha Tuğrul ve Çağrı Beyler döneminde bölgede fetihler yapmış ve birçok Oğuz boyunun bölgeye yerleşmesini sağlamıştır. Selçuklar, Bizans ve Gürcü sınırlarına güvenlik nedeniyle Türkmenleri (Oğuz) istihdam etmiş bu Türkmenler Anadolu’nun fethi ve Anadolu’daki Türk varlığının devamında önemli rol oynamışlardır. Selçukluların dağılmasından sonra Şemseddin İldeniz tarafından merkezi Gence olan İldenizler (Azerbaycan) Atabeyliği (1146) kuruldu. Kaynaklarımız İldenizler’i Azerbaycan Atabeyliği olarak tanımlarken bu isimlendirmenin kendileri tarafından mı yoksa daha sonraki tarihçiler tarafından mı verildiği konusuna değinmezler. İsimlendirmenin kendileri tarafından verilmesi durumunda Azerbaycan isminin çok daha önceden kullanıldığını göstermiş olacaktır ki İslami kaynaklar da Kafkaslardaki fetihlerde Azerbaycan fetihleri diye nitelemeleri asılında ismin kullanımının çok da eski olduğunu göstermiş olmaktadır. Azerbaycan bölgesi daha sonra Moğol, İlhanlı ve Altın Orda egemenliğine girdi. 1400’lü yıllarda Azerbaycan bölgesine iki Türk Devleti olan Karakoyunlular ve Akkoyunlular egemen oldular. Bölgedeki Türk nüfusu bu iki devlet döneminde artmış oldu. Hatta bu iki devletin kendi aralarındaki rekabeti ve Karakoyunluların Timur Devleti ile olan savaşına Osmanlı Devleti de müdahil olmuş ve bu durum Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’in yenilmesine yol açmıştır.
Osmanlı – Safevi Çekişmesi
Fakat bence günümüz Azerbaycan’ı şekillendiren en önemli devlet Safeviler olmuştur. Safevi hanedanlığının (1501-1736) siyasi olarak kuruluşu 1502’de Şah İsmail’in Nahçıvan’da Akkoyunlu ordusunu yenmesiyle başlar. Safevi tarikatının şeyhi Şah İsmail, bölgede Osmanlılara karşı tutunabilmek için Sünni inancına karşı Şia inancını devlet politikası haline getirdi ve bölgede Şiiliği yaymaya çalıştı. Safeviler, Şiiliği bölgede gerekirse zorla yaymaya çalışmışlardır. 1606 yılında Gence’yi ele geçiren SafevilerŞençay Nehri kıyısında binlerce Sünni Türkmen’i katlettiler. Bu aşiretlerin başında Karakalpak, Şa’adlu, Pazuki, Kazak, Karamlu ve Hacılar gibi aşiretler geliyordu. Bu aşiretlerden 25 bin aile göçe zorlanmıştır. Bundan sonra bölge Osmanlı ve Safevi çekişmesine sahne olmuştur.
İran’ın Türkmenler arasında Şiayı yayarak Osmanlı Devletini dini açıdan zayıflatma siyasetinin doğuracağı tehlikeyi ilk kez Yavuz Sultan Selim fark etmiştir. Trabzon valiliği yaptığı sırada İran’ın bölgedeki çalışmalara yakinen tanık olan Yavuz, Padişah olunca ilk yaptığı iş, bu tehlikeyi bertaraf etmek için Şah İsmail ile savaşmış, Safevi ordularını Çaldıran’da yenmiştir. Bu zaferle doğu Anadolu ve Güney Azerbaycan’ı almış, Tebriz’e egemen olmuş, Kürtlerin’deŞiileştirilmelerini önlemiş oldu.
Yavuz’un oğlu Süleyman’da babasının politikasını takip etmiş ve İran’a düzenlediği seferle Bağdat’ı alarak tüm Azerbaycan’a egemen olmuş, İran’ın yayılmasını önlemiştir. Kanuni’nin 1554’te Karabağ’a girilmiş ve daha sonra Revan ve Nahçıvan Osmanlıların eline geçmiştir. Nahçıvan Seferi’yle Kars ile Arpaçay’a kadar uzanan saha Osmanlı topraklarına katılmıştır. Daha sonraki dönemlerde (Özdemiroğlu Osman Paşa komutasında) Şirvan, Azerbaycan, Dağıstan ve Gürcistan’da Osmanlı egemenliğini kurup güçlendirdi. Kırım Hanı Mehmed Giray’ın yardımı ile Karabağ, Mugan ve Kızılağaç’a kadar bütün Kuzey Azerbaycan’ı işgal etti.
Bu savaşlar Osmanlı padişahları Yavuz Sultan Selim, Kânûnî, IV. Murâd, III. Ahmed dönemlerinde aralıklarla yaklaşık 150 yıl (1514 – 1747) devam etti ve Azerbaycan toprakları kimi zaman Osmanlı, kimi zaman Safevi idaresine girdi. Şii-Sünni mücadelesinin en yoğun olduğu bu dönem oldu. 1590’da imzalanan Ferhat Paşa Antlaşması ile Tebriz, Karabağ, Gürcistan, Dağıstan ve Şirvan Osmanlılara bırakılmış böylece Osmanlı toprakları ilk kez Hazar denizine kadar genişlemiştir. Ancak 1603-1618 savaşları sonucunde bu topraklar tekrar Safevilerin eline geçmiştir. V. Murat döneminde 1623-1639 arasında Osmanlı’nın Azerbaycan’ı tekrar ele geçirmek gibi bir girişimi olduysa da, bölgeyi Safevi idaresinden geri almak mümkün olmamış 17 Mayıs 1639 da Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla Osmanlı- Safevi savaşları sona ermiştir.
1736 yılında Şah lll. Abbas’ın ölümü ile Safevi Devleti yıkılmış yerine bir Afşar Türkü olan Nadir Şah tarafından Afşar hanedanlığı kurulmuştur. 1747 yılında Nadir Şah’ın ölümü Azerbaycan’daki İran hakimiyeti sona ermiş Azerbaycan hanlıklara bölünmüştür. Azerbaycan hanlıkları kuzey ve güney diye iki grupta toplanabilir. Kuzeyde; Şeki, Gence, Bakü, Derbent, Kuba, Nahçıvan, Talış, Revan. Güneyde; Tebriz, Urumiye, Erdebil, Hoy vs. Hanlıkların kurulması, Azerbaycan’ın birliğinin bozulmasına ve kendi içlerinde siyasi çekişmelere yol açmıştır. İran’da ise bundan sonra Türkmenlerin egemenliği başlamış ve bir Türkmen aşiret olan Afşarlar (1736-1794) ve daha sonra Kaçarlar (1794-1925) ülkeye hakim olmuştur. Aslında İran tarihi incelendiğinde Kürtler (Med), Farisiler (Pers), Kürt-Farisi (Sasani), Türk (Safevi- Afşar ve Kaçarlar) egemen olmuştur. İran dediğimiz Farisi milletinin egemenliği yeni bir dönemdir. İran’ın kısa tarihini daha sonra işlemiş olacağız.