Toprak üzerinde daha güçlü olan kabilelerin, egemenlik kurma çalışmaları insanın tabiat üzerindeki eşitliğinin bozulmasına neden olmuştur.
Toprak üzerinde daha güçlü olan kabilelerin, egemenlik kurma çalışmaları insanın tabiat üzerindeki eşitliğinin bozulmasına neden olmuştur. Bozulan eşitlik ve adalet, sistemine karşı çıkışlar tarihten günümüz modern ulus devlet yapısına kadar devam etmektedir.
Yaşanan bu süreçte insanın insan üzerine artan tahakkümü çatışmalı ortamlar yaşanmasına sebep olmuş. Bu durum toplum yaşamını etkilediği gibi halk arasında da zamanla değişen süreçlerde birbirlerine karşı nefrete varacak tavırlar oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Bu çerçeveden başlayarak devam etmek istiyorum; Yalnızlığın terk edilmişliğin çıplak dağların başkentine dönüşmüş doğuda çoğu şehir. Böyle olmasına karşın bugün yoğun çatışmaların yaşandığı karşılıklı olarak binlerce genç insanın canını verdiği bölge olma birinciliğini de elinde tutmaktadır. Düşününce yöre halkının yıllar önce köyleri boşaltılmışken şimdide şehirleri bomboş. Bölge insanı başta olmak üzere kendi şehrini terk etmeye durmuşken, batıda bir yerde yaşayan birinin gelip Kürt bölgesinde yaşam isteği yokken neden bu kanlar dökülüyor anlam veremiyorum.
Bir ülkede aynı paydada yaşayıp yalancı söylemlerle gizli köşende nefret ettiğini itiraf ettiğin bir halkın ve o halkın yaşadığı; anılarının toprağın her zerresine işlendiği, o yöre halkının kendi dilini konuşup bölgeye Kürdistan demesinden neden irkiliyorsun! Neden? Özendiğimiz, Avrupa birliği içinde olmak için can attığınız Avrupa ülkeleri, ülkelerinin bölünmez bütünlüğüne zeval vermeden yüz yıllardır federalizmle yönetiliyorlar.
Gündem konusu ölüm nefret dışına çıkmıyor. Kaç yüzyıl sürecek? Kaç nesil devam edecek? söylemekten bıktığımız, yorulduğumuz bu kanlı gündemler.
Bu serzeniş üzerinden şunları söylemek istiyorum: Tarihte ve şimdi bölge halkının çoğunluğunca; Kürt bölgesi diğer bir deyişle Kürdistan bölgesi olarak değerlendirilen, günümüz ulus devletin siyasi sınır çizgilerine göre ise doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi denilen Yere, doğu yâ da güneydoğu demek yasal bir zeminde değerlendirilirken, Kürdistan bölgesi demek cesaret isteyen bir durum çünkü bu cümleyi kullanmakla terörist yaftasına maruz kalmak, bölücü denmek, belki de anayasal suçlar kapsamında değerlendirilip yargılanmak ta var. Tabi toplumsal algı ve imajı da göz önüne almak lazım.
Yaşanan bu durumun yansıması ise doğu dışında kalan yörelerde; o bölge halkının benliğine ve zihnine işlenmiş Kürt antipatisidir. Üzeri kardeşlik sosu ile süslenmiş. Bir halkı; örselenmişliği geri bırakılmışlığı üzerinden değerlendirip, biriktirilen nefreti söylemekten utanmayıp, Müslüman olduğu iddiasında bulunup Allah'ın huzurunda beş vakit secdeye durup, nefret ediyorum onlardan, pis demek, ne kadar Muhammedi ne kadar insani ve İslami düşün! Ve kork! Başına gelecek ilahi cezadan.
AK Parti iktidarıyla birlikte bu anlamda haklar, inançlar, kimlikler, üzerine daha rasyonel empatik açılımlar yapılmaya çalışıldı. En başat unsur ise Kürt açılımı diğer bir adıyla demokratik açılım. Yıllardır bitmeyen bir süreci barındıran bu durum AKP hükümetine karşı halkın sempatisi ve desteğini de kazandırdı.
Bu anlamda akil heyetleri oluşturuldu, köşe yazıları munisleştirildi, APO, bebek katili denen kişinin inançlı biri olduğu haberleri yapılmaya başlandı, Diyarbakır cezaevinde sırf Kürt olduğu için işkence gören kişilerin, başbakan Erdoğan tarafından meydanlarda yaşadıkları işkenceler anlatılıp akıtılan gözyaşı seansları yapıldı. Ve bu durum halkta yeni bir algı ve bakış açısı gelişmesine neden oldu. Evet, bazı konuları samimi bul masamda yüreklice yapılmış bir girişim gibi duruyordu.
Taraf muhatap olarak gördükleri PKK, Abdullah Öcalan, HDP arasında yapılan diyalog ve müzakere süreci, dolma bahçede masanın (mecazi olarak) devrilmesiyle bitirildi. Karşılıklı olarak ilan edilen ateşkes sonlandırıldı. Bu anlamda iki tarafı da çok samimi bulmadığımı fakat AKP tarafının daha da samimiyetsiz olduğunu düşünüyorum nedeni ise; AK Partinin nin geldiği sürece bakınca genelde şöyle bir stratejisi var gibi; mevcut bulunan dönemde güçlü olan kim ise o grupla bir süreliğine iş tutar dostluk diyalog gösterileri yapar ve işi bitince çöp kutusuna süpürür. AKP bu pragmatist yaklaşımından kaynaklı güven verici durmuyor.
Örneklerle resmedersek, milli görüş hareketinden çıkan bir oluşum olan AK Parti o siyasi yapının siyasi mirasını ve destekçilerini ardından sürükleyerek yeni oluşuma imza atarak kendini tanıttı. Daha sonra gülen cemaatinin desteği ile kurduğu AKP yi, onlarla belli bir süreye kadar yol arkadaşlığı yaptı sonra çıkarlara ters düşünce onlarla da çatışmaya başlandı.
Sonra Kürt hareketi ile iş tuttu bu sürece kadar bu şekilde dost ol ve sonrada işin ve çıkarın bitince süpür taktiği belli bir süre sonra bazı kesimlerde uyanışa neden oldu bu taktik bu defa tutmadı. Çünkü karşısında işini gizli planlayan silahsız bir cemaat yâda siyasi yapı durmuyordu. Her türlü kanlı eylemi açıkça yapmaya hazır bir oluşum vardı. Ve bu süreç bu şekilde istenilen hedefe ulaşılmadan bitirildi.
Şimdi ise MHP, diğer milliyetçi radikal dinci gruplar ve çetelerle işbirliği içine girerek doğu güneydoğu bölgesine 90'lı yıllardaki kanlı terbiye metoduyla yeni girişim ve eylemler yapılıyor. Özetle: Yapılanlar sonucunda yaşananlar için hükümet kanadı için şu söylenebilir: barış süreci diyerek halkı oyalayarak gaz almaya çalışan bir devlet yâ da hükümet.
HDP tarafından durum değerlendirilirs e şunlar söylenebilir; Bu durum karşında PKK ve unsurları doğu bölgesinde açılım sürecinde olduğu söylenen hendek savaşlarına girişerek öz yönetim ilanları yapmaya çalıştı. Bu durumu da meşru ve kutsal bir zemine dayandırarak peygamberin savaşlarda uyguladığı hendek yöntemini örnek aldıklarına dair açıklamalarda bulundular. İlk etapta şunu söylemek istiyorum PKK yıllardır halkın dini değerlerini Kemalist sistem gibi öteleyen hor gören bir düşünce yapısına sahip iken kendi içinde dini anlamda uygulamaları yokken peygamberin savaşta uyguladığı hendek yöntemini örnek aldığını söylemesi yapılan eylemi dini anlamda halkın gözünde meşruiyet kazandırılmaya çalışılması çabaları olarak değerlendiriyorum.
Hendek politikası ve bunun devamında hedef olarak belirlenen öz yönetim talebi başta Kürt halkını derinden sarmış, evsiz yurtsuz bırakmış çocuklar başta olmak üzere birçok sivilin ölümüne neden olmuştur.
Kürt hareketinin özgürlük bağımsızlık taleplerinin, dilinin, kültürünün, yaşam alanının meşru bir zeminde değerlendirilmes i için akan kanlar verilen bedel yeterli değimli? Şimdi yeni bir söylem lazım daha akılcı, stratejik duygusal tepkimelerden uzak planlı programlı ve kansız olan. Bu yapılan hendek kazımı ve beraberinde söylenen öz yönetim talepleri Kürt hareketini çeteleşmiş bir grup çocuğun öfkesi gibi gösteriyor. ciddiyetten, düşünce mantıktan uzak. Bir medeniyet kurtarma yâda o medeniyeti yeşertme iddiasında bulunurken, o medeniyetin yansıması olan şehirleri yerle bir etmek mantık ve akıl dışı bir durum.