DİN İLE SAVAŞANLAR

İslam inancına göre Yüce yaratıcı her bireyi kendi kararlarını vereceği bir irade ile yaratmıştır. İnsanları dinin varlığından haberdar edip inanıp inanmamakta belli başlı kuralları belirterek özgür olduklarını bildirmiştir. Dinde zorlama insanlara ait değil bu hak yaratıcıya aittir. Allah bu durumu kutsal mesajı Kuran’da detaylıca anlatmış Dini vecibelerin zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılması gerektiğini belirtmiştir. Zorlama, bir kimseye hoşlanmadığı bir işi, fiili, inanç ve ibadeti tehdit ve korku ile zorunlu olarak yaptırmaktır. Hâlbuki din zorla yapılacak bir fiil değil kişilerin kendi özgür iradeleri ile seçtiği kalben tasdik edip onaylayacakları özgürlük ve içtenlik isteyen bir gerçekliktir.

Günümüz modern dünyasında yaşayan bireyler olarak toplumun en küçük birimini oluşturan aile insanların kendi özgür iradeleri ile seçtikleri ve kendilerine göre bir ideoloji inanç huzmesi etrafında birleşip oluşturdukları bir toplumsal realitedir. Bu anlamda topluma baktığımız zaman homojen bir inanç atmosferi göremeyiz her birey ve aile kendi içsel ve düşünsel durumuna uygun olarak seçtiği hayatı yaşamaktadır.

Her bireyin özgür iradesi ile seçtiği yaşamını idame ettirdiği inanç ve yaşam biçimi, bizim gibi gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinde ise; din, inanç ve ideolojiler mafya tik bir hale bürünerek belirli tarikatların, cemaatlerin ve hatta devletin kendince belirlediği dini anlayışı; tarikatlar takipçi ve müritlerine devlet’te vatandaşlarına empoze etmeye çalışmaktadır. Bu durum sadece din için geçerli değil laikliği, çağdaşlığı tekellerine alan gruplarda aynı şekilde kendi cemaat, vakıf, tarikatlarını kurup karşı bir salvo ile kutuplaştırıcı bir şekilde didişmektedirler.

İnançlar, din, ideolojiler ve senin dinin sana benim dinim bana düşüncesi dini tekeline alıp öteki yaptıkları ateist, deist ve benzeri yeni kavramlar etrafında birleşenler başta olmak üzere, Allaha ve bir dine inanıp emredilen dini görevleri kendince yorumlayıp yaşamına aktaranları da günah keçisi seçip, günahkâr ilan edenler arasındaki didişme ve çekişmeden kaynaklı olarak din ile savaşanlar kimlerdir gerçeğini irdelemek istedim.

Kimlerdir din ile savaşanlar; Allah’ı tekeline almış cemaatler, tarikatlar, siyasetçilerdir. Dini sembolize ettiği düşünülen doneleri örneğin; başörtüsü, cübbe, sarık, sakal ve benzeri görseller üzerinden kendini cennetin tapusunu almış konumunda görüp, öteki gördüklerini dışlayıp günahkâr görenlerdir.

Kimlerdir din ile savaşanlar; inanıyorum inanç benim için manevi bir doyum sığınacak bir liman kâinat denen uçsuz bucaksız uzayda ben neyim? Kimim? Nasıl böyle her şeyin farkındayım. iki ucu karanlık bu geliş ve gidişte nedir?. (Doğum- ölüm) gibi sorgulayıp diğer herhangi bir kimsenin inancını yâda inançsızlığını sorgulamayanlar başta olmak üzere onları yobaz, irtica, mürteci, gerici, görüp yaşama alanlarını gasp edenlerdir.

Oysaki yüce yaratıcı; inanan yâda inanmayan hangi inanç sistemi içinde olursa olsunlar, İslam inancına göre Allah tüm insanlık ailesinin yaratıcısı hamisidir. İnsanları inançlarını yâda inançsızlığına göre yakıp yıkmak suçlama eleştirmek hiç kimsenin sorumluluğunda değildir. İnsanın görevi bu dünya üzerinde ömrü vefa ettiği sürece kadar kendi iradesi ile yaşamaktır. İyilik ve kötülüklerin mükâfatı veya cezası yüce yaratıcının tekelindedir. İnsanların değil. Nasıl ki devlet adalet kurumu ile suçluları cezalandırıyorsa ve kişileri bu duruma itiraz etse dahi o ceza vuku buluyorsa, Arşın sahibi, yüce yaratıcının işine karışmak kimsenin tekeline verilmemiştir.

İslam dininin ilk ve tek kaynağı Kuran’a bakıldığı zaman şu gibi ayetlere rastlıyoruz: "dinde zorlama yoktur." (bakara, 256) "dileyen iman etsin, dileyen küfre girsin." (kehf, 29)

"senin dinin sana, benim dinim banadır." (kâfirûn, 6) ayeti ve bu anlamı veren diğer ayetlerde; tüm insanlığa hitap eden İslam’ın insanları zorla değil, özgür iradeleriyle tercih yapmalarına imkân veren hürriyet-sever bir din olduğunun göstergesidir.

Bu ayetlerde dinde zorlamanın olmadığı gerekçeli şekillerde ortaya koyulmuştur. İnanmanın zorlama ile oluşacak bir durum olmadığı, gönül işi isteğe bağlı bir tercih olduğu, Zorunlu yapılan ibadetlerin gerçek ibadet sayılmadığı, Dinin asli unsurunun tasdik etmek, onaylamak ve kalpten inanmak olduğu ve Bunun kişilerin isteği, iradesi doğrultusunda oluşacak bir durum olduğu açıkça belirilmiştir.

Özetle; Zorbalıkla dindar veya ateist insan oluşturulamaz, Zor ile baskı ile ancak dindar görünümlü, ikiyüzlü, müfteri, münafıklar türer. İnanç yâda inançsızlık kişisel bir eğilim ve tercihtir. Kişiler kendilerine verilen iradeleri ile herhangi birini seçerler. Seçtikleri tercihlerinden dolayı birilerini aşağılamak, ötekileştirmek herhangi bir kişinin yada kurumun haddine, insafına bırakılmamıştır.