İsrail, Sina Yarımadası’nda askerî yığınağa gittiği iddiasıyla Mısır’ı suçlarken, 1979 normalleşme anlaşmasıyla birbirine bağlı iki devlet arasındaki gerilim tırmanma noktasına geldi. İsrailli yetkililer ve onlarla yakın çizgideki neo-muhafazakâr düşünce kuruluşları, Kahire’nin barış anlaşmasını ihlal ettiğini öne süren söylemleri kışkırtıyor ve Tel Aviv’in Mısır topraklarına yayılma hevesine işaret ediyor.
Eylül 2024’te Washington merkezli Foundation for the Defense of Democracies (FDD), Mısır’ı Hamas’a tünellerle yardım ederek Filistin direniş hareketinin askerî kapasitesini geliştirmesine katkı sağlamakla suçlayan bir rapor yayınladı. Oysa Kahire’nin, Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütlere karşı uzun süredir sergilediği sert tutum düşünüldüğünde bu suçlamalar abartılı görünüyor.
Bu iddialar, Mısır’ın 2011 ile 2015 arasında 2 binden fazla tüneli yok etmeye yönelik agresif önlemler aldığını ortaya koyan belgelerin sızmasıyla çelişiyor. Hatta üst düzey Mısır askerî yetkililerinin, bu yeraltı ağlarını tamamen ortadan kaldırmak için bir kanal inşa etme fikrini tartıştığı bilgisi de yer alıyor.
Ayrıca yine Eylül ayında, İsrailli askerî analist Alon Ben-David, Channel 13 News’te, “Mısır toprağında açık bir tünele rastlanmadı. Filadelfi Koridoru’nun altında kullanılabilir durumda tek bir tünel bile bulunamadı,” diyerek Tel Aviv’in öne sürdüğü suçlamaları bizzat çürüttü.
Buna rağmen, Tel Aviv’den gelen iddialar bununla sınırlı kalmadı. İsrail’in eski Mısır Büyükelçisi David Govrin, Sina’daki askerî varlığını güçlendirerek normalleşme anlaşmasını ihlal etmekle Kahire’yi suçladı. Yedioth Aharonoth gazetesine konuşan Govrin, “Tüm bu yıllara ve hatta 7 Ekim 2023’e rağmen, Mısır’ın İsrail’i 1948 sınırları içinde gerçekten tanıyıp tanımadığı sorusu hâlâ geçerliliğini koruyor,” dedi.
7 Ocak’ta işgalci devlet, Sina’daki askerî faaliyetleriyle ilgili Mısır’dan resmî açıklama talep ederek, silahsızlandırrmaa maddelerinin ihlâl edildiğini öne sürdü. Bu anlaşmayı 1979’da imzalayan ABD ise devreye girerek Mısır’a sağladığı 95 milyon dolarlık askerî yardımı kesti. Washington’ın bu kararı, Kahire üzerinde baskı kurmak için tekrarladığı bir yöntem olarak biliniyor.
Ardından, bu fonlar Lübnan Silahlı Kuvvetleri’ne (LAF) yönlendirildi. Bu durum, 2023’te Mısır’a gidecek yardımın Tayvan’a kaydırılmasını andıran bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Bu hamle, Lübnan’da yeni seçilen Cumhurbaşkanı Joseph Aoun üzerinde ABD etkisini artırmaya ve Beyrut’un iç işlerine müdahale etme çabalarının bir parçası olarak görülüyor.
ABD yönetiminin, Mısır’ın insan hakları ihlallerini sık sık koz olarak kullandığı da biliniyor. Tarihsel olarak, Mısır’ın İsrail’den sonra en çok ABD yardımı alan ülke olduğu gerçeğinin altı çiziliyor.
Sina’da karşı karşıya gelme
2005 yılında, İsrail’in Gazze Şeridi’nden geri çekilmesinin ardından, 750 Mısırlı güvenlik gücünün Sina Yarımadası’na konuşlandırılmasına izin veren bir anlaşmaya varıldı.
O dönemde, İsrail Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı olan Yuval Steinitz, bu anlaşmaya şiddetle karşı çıkarak şöyle demişti:
“Kediye sütü emanet ediyoruz. Bu, hükümet için kapkara bir gün. Sina’nın silahtan arındırılmış olma özelliğinden vazgeçiyoruz; karşılığında birkaç iltifat ve jestten başka bir şey elde etmiyoruz.”
O tarihten bu yana Kahire, Sina’ya ilave kuvvet ve teçhizat konuşlandırmak için yüzlerce başvuruda bulundu. Tel Aviv ise özellikle 2013’te patlak veren tekfirci isyanın ardından çoğunlukla bu talepleri onayladı. 2018’de New York Times, İsrail’in, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin talebi üzerine Sina’da hava saldırıları düzenlediğini ortaya çıkarmıştı.
Operasyon El-Aksa Sel’i sonrası, Kahire ve Tel Aviv arasındaki ilişkiler ciddi ölçüde bozulmaya başladı. İşgalci devlet, ilk olarak Gazze’nin nüfusunu Sina’ya sürüp kitlesel bir etnik temizlik planını Mısır’a önererek, Gazze ile işgal altındaki Filistin arasında bir tampon bölge kurulmasını istedi. Cumhurbaşkanı Sisi bu teklifi doğrudan reddetti ve gerilim daha da tırmandı.
2024’ün başına gelindiğinde, işgalci ordu Gazze’ye yönelik işgalini yoğunlaştırdı ve Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze’nin en güneydeki kenti Refah’a saldırı sinyali verdi. Mısır, Refah Sınır Kapısı ile Gazze’yi ayıran Filadelfi Koridoru’nu geri alma girişiminin 1979 normalleşme anlaşmasının ihlali olacağı uyarısında bulundu.
6 Mayıs’ta, Hamas’ın ateşkes teklifini kabul ettiği gün İsrail, Refah’a bir saldırı başlattı. Refah Sınır Kapısı ve Filadelfi Koridoru’nun ele geçirilmesi, eski İsrail Başbakanı Ehud Barak’tan bile tepki çekti. Barak, bu hamleyi “Mısır’la yapılan barış anlaşmasının açık bir ihlali” şeklinde nitelendirdi. Kahire anlaşmayı iptal etmekle tehdit etse de, Sisi’nin fiili yanıtı, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı (UAD) davasına katılmak ve İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçlamak oldu.
İsrail tanklarının ilk kez Refah Sınır Kapısı’na girdiği sırada bölgeyi tahrip ettiği ve oradaki Mısırlı askerî görevlilerle alay ettiği bildiriliyor. Aynı ay içinde çıkan bir çatışmada İsrailli askerler bir Mısırlı askeri öldürdü. Haziran’da ise İsrail, Sina Yarımadası’ndaki hedeflere bir dizi hava saldırısı düzenledi.
İsrail’in Mısır’a genişleme vizyonu
Geçen yıl, İngiliz Ulusal Arşivleri’nde ortaya çıkan belgeler, İsrail’in Sina Yarımadası üzerinde meşruiyet sağlamak için tarihsel bir kampanya yürüttüğünü gözler önüne serdi. 1967 savaşının ardından İsrail’in Sina’yı işgal etmesi sırasında, Batı’daki İsrail yanlısı lobi ve düşünce kuruluşları, stratejik bölgedeki Mısır egemenliğini gayrimeşrulaştırmayı hedefleyen söylemler yaydı.
Haziran 1967’deki saldırganlık savaşından sonra Sina’nın işgalinden sadece iki yıl sonra, Jewish Observer and Middle East Review adlı yayın, kapağında “Mısırsız bir Sina — geçmiş, bugün ve geleceğe yeni bir bakış” yazan kışkırtıcı bir makale yayımladı.
Britanya Siyonist Federasyonu ise, Sina’nın 1923’e kadar Türkiye kontrolünde olduğu ve bu nedenle de Britanya’nın Filistin Mandası’na dâhil edilmesi gerektiği tezini öne sürerek İsrail’in toprak iddialarına zemin hazırlıyordu.
Günümüze gelindiğinde, benzer argümanlar İsrail’in yayılmacı emellerini haklı göstermek için tekrar dolaşıma sokuldu. 6 Ocak’ta İsrail’in Arapça hesaplarından, eski Yahuda ve İsrail krallıklarının sözde topraklarını gösteren bir harita paylaşıldı. Bu harita Ürdün ve Körfez ülkelerinin tepkisini çekerken, modern Mısır’ın bir parçası olan Sina da bu haritada üstü kapalı şekilde hedef gösteriliyor.
Geçen yıl Temmuz ayında, İsrail’in Miras Bakanı Amichai Eliyahu, X platformunda (eski adıyla Twitter) Sina Yarımadası’nın yanı sıra Güney Lübnan, Güney Suriye ve nihayetinde Ürdün’ün bir kısmının da işgal edilmesi çağrısında bulunan bir gönderiyi retweet etti.
Eylül’de ise Lübnan’a saldırı düzenleyen İsrail’le ilgili Jerusalem Post gazetesi, “Lübnan, İsrail’in vaat edilmiş topraklarının bir parçası mı?” başlıklı bir makale yayımladı, ancak gelen yoğun tepkiler üzerine bu yazıyı kaldırdı.
Batı Asya-Kuzey Afrika (WANA) bölgesi için varoluşsal tehdit
Bugün İsrail, 60 günlük ateşkes uygulamasının ardından bile Güney Lübnan’da kalmaktan açıkça söz ederken, Suriye’deki işgalini de günden güne genişletiyor. Aynı zamanda işgal altındaki Batı Şeria’nın ilhakı da gündemde. Tüm bu adımlar, İsrail’in resmen belirlenmemiş sınırlarını genişletme konusundaki kararlılığını gözler önüne seriyor.
Mart 2023’te İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, “Büyük İsrail” haritasını açıkça sergileyerek Siyonist liderliğin uzun vadeli hedeflerine ilişkin spekülasyonları güçlendirdi. “Büyük İsrail” anlayışı, Lübnan’ın, Mısır’ın, Suriye’nin, Ürdün’ün, Suudi Arabistan’ın ve Irak’ın bazı bölümlerini kapsıyor.
İsrail liderleri, bu yayılmacı politikaları tarihî, dinî ve siyasî çeşitli argümanlarla meşrulaştırmaya çalışıyor. Hizbullah’ın merhum genel sekreteri Hasan Nasrallah da Siyonistlerin bu stratejiyi durmaksızın sürdüreceği ve ancak birleşik bir Arap direnişiyle göğüslenebileceği konusunda yıllar önce uyarıda bulunmuştu.