Ürdün tarafından BM’ye sunulan ve İsrail’in 2017 sonuna kadar,
22 Kasım 1967 yılında BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararla
belirlenen sınırlarına geri çekilmesi için verilen Filistin
tasarısı, yine BM Güvenlik Konseyi tarafından reddedildi.
Tasarıyı onaylayanlar; Çin, Rusya ve Fransa. Onaylamayanlar
ABD ve İngiltere.
Tasarının ayrıntılarının, malumunuz olduğu üzere İsrail’i bitirecek bir hamle içerdiği için, ABD ve İngiltere tarafından kabul edilmemiş olması gayet makul duruyor. Ancak tasarının kabulü yönünde oy kullanan Fransa’nın ismi, son Paris saldırısı sonrası farklı bir şekilde okunmalı diye düşünüyorum. Bu saldırının İslami olmaktan ziyade Mossad tarafından Fransa’ya gözdağı verme amacı gütmesi de diğer bir makul durum. Paris’in göbeğinde gayet profesyonelce işlenmiş, istihbari ve askeri olarak kusursuz olan bu cinayetler, hem bir İslam düşmanlığı yaratacak, hem de Fransa hükümetine gerekli mesajı verecekti.
Modern savaşların artık ekonomik olarak yapıldığını düşünürsek, Modern Haçlı savaşlarının da aynı modelde olacağını tahmin edebiliriz. Avrupa, ekonomik kriz dolayısıyla yaşanan işsizliğin sosyal bir patlamaya dönüşeceği korkusu ile yaşarken, işsizliği azaltmak için en iyi yolun, “Müslüman işgücünü” Avrupa’dan kovacak bir operasyon olacağı düşüncesiyle, Alman İstihbaratının da işin içinde olacağını varsayabiliriz. Biz Müslümanlar ise hâlâ Avrupalı olmaya çalışmanın ezikliği ile; “Biz yapmadık. Biz yapılanlara karşıyız, İslam sevgi dinidir.” Mesajları vermeye çalışıyorlar. Cemil Meriç’in dediği gibi; “Olimpus Dağı’nın çocukları, Hira Dağı’nın çocuklarını asla kabullenmeyecekler.” gerçeğini unutuyorlar. Başbakan Davutoğlu’nun Paris yürüyüşüne katılması da bunun bir göstergesi. Başbakan bu yürüyüşe katılmasaydı maalesef “taraf” olarak algılanacağı için, Türkiye’yi teröre destek olan ülkeler listesine aldırmak için uğraşan iç ve dış mihraklar, önemli mesafe alacaktı.
Cinayetleri işleyen Kuaşi Kardeşlere gelince. Ne tür bir
istihbarat ağı içerisinde olduklarını bilmiyorum ancak,
Hz.Peygamber’in (SAV) çizildiği karikatürleri görünce bu
cinayetlere üzüldüğümü de söyleyemeyeceğim. Sadece, Müslümanlar
için başlatılan bu linç kampanyası için üzüldüm o kadar. Aslına
bakarsanız kimsenin itiraf edemediği, fakat içten içe sevindiği bir
durum bu. Bu fikre karşı çıkanlar, öncelikle aynı karikatürün
kendileri veya eşleri için çizilmiş olduğunu düşünüp, ondan sonra
ifade özgürlüğünden bahsetmeliler. Kendisi ve eşi için bu tür bir
karikatürü kabul etmeyenin, Hz.Peygamber için bunu kabul etmesini
ise üzüntü ile izlerim.
Tarihe bir bakarsak, Hz.Peygamber’i rencide edici şiirler yazan Asma binti Mervan ve Ebu Afek, savaş şartları dışında, bizzat Hz.Peygamber tarafından verilen bir talimatla evlerinde suikast düzenlenmesi sonucu öldürülmüşlerdir.
İslam hoşgörü dinidir ama şahısları rencide edici şekilde
hareket etmeyi de kabul etmez. Asım Köksal’ın İslam Tarihi-Hz
Muhammed ve İslamiyet adlı 8 ciltlik eserinin 3-4 cildinde yer alan
bu olay, bilinenin aksine geçmişte bu tarz suikastların da olduğunu
göstermiştir.
Ancak bu cinayetlerin İslam hakkında kötü bir imajı olduğu da unutulmamalı. Avrupalıların, ülkelerinde yaşayan Müslümanlar hakkındaki fikirlerini ise, Kutsal Topraklar’daki Müslümanları gördüğümde kurtuluşa olan inancımı yitirdiğim zaman, daha iyi anladım. Şu gerçeği kabul edelim ki biz hâlâ bedeviyiz.