İnsanda akıl, kalb ve ruh ilişkisini ele almadan önce bu üç kavramı açıklamamız gerekiyor. Psikolojide akıl: “düşünme, anlama, kavrama ve yorumlama gücü” olarak tarif edilmektedir.
İnsanda akıl, kalb ve ruh ilişkisini ele almadan önce bu üç kavramı açıklamamız gerekiyor. Psikolojide akıl: 'düşünme, anlama, kavrama ve yorumlama gücü' olarak tarif edilmektedir. Zeka, bilinç, zihin ve dimağ kelimeleri de akılla aynı anlamda kullanılmaktadır. Bu yazımızda 'kalb' derken kalbin vücudumuza kan pompalama görevinden farklı olarak rahmani ve ruhsal yönündenbahsetmiş olacağız. Bu anlamda kalb ahlaki,manevi ve hissi dünyamızınyani kişiliğimizin merkezidir. Bir insandan bahsederken 'yumuşak kalbli, iyi kalbli, vicdanlı' ya da 'katı kalbli, kötü kalbli, vicdansız' derken bir anlamda kişiliğinden bahsetmiş oluyoruz.
İnsana canlılık kazandıran hayattır. Hayatı anlamlı kılan duygulardır. Duyguların sağlıklı ve doğru işlemesi bilinç ve sağduyu ile mümkündür. Sağduyunun merkezi ise kalbtir. Ruh, vücudumuza hayat, canlılık, duygu ve bilinç kazandırmakla birlikte vücuda bağlı değildir; madde dışı, rahmani, nurani ve hayat sahibi bir varlıktır. Üstat Bediüzzaman ruhu özetle şöyle tarif eder: 'Ruh mahiyeti itibarıyla emir aleminden(1) gelen, harici bir vücut giydirilmiş,hayat sahibi bir kanundur. Denilebilir ki, hayat olmazsa, insan vücudununmaddeden farkı kalmaz. Hayat, ruhun ışığıdır; şuur, hayatın nurudur.'(2)
Akıl hastalıkları bazı yayınlarda 'ruhsal hastalıklar' olarak isimlendirilir Gerçekte hastalanan ruh değildir, beyindir. Çeşitli sebeplerle beynin akli fonksiyonlarında ve duygumerkezlerinde bozulmalar olduğunda kişi sağlıklı düşünemez, ruh da dolaylı olarak bundan etkilenir.
Duyguların yansıdığı yer vicdan, fikirlerinin yansıdığı yer de akıldır. Bu anlamda kalb ile akıl arasında sıkı bir ilişki vardır. "Onlar yeryüzünde dolaşmadılar mı? Ta ki, bu kalblerle akıl etsinler."(3)ayetinde akıl-kalb ilişkisinin esasını görmek mümkündür. Kur'an-ı Kerim'de güneş için 'ziya', ay için 'nur' denilmesindenmülhem olarak, kalbi güneşe, aklı aya benzetebiliriz.(4) Ay nurunu güneşten aldığı gibi, akıl dahi nurunu kalbten alır. Kalbin nuru akla ışık tuttuğu zaman akıl sağlıklı ve doğru işler.
Vahye Dayanmayan Akıl Gerçeğe Ulaşamaz
Din dışı bütün felsefî ekollerin temelinde akıl vardır, ama kalb ve aklıselim yoktur. Aklın doğru işlemesi için sağduyuya (aklıselime) ihtiyaç vardır. Sağduyunun kaynağı da vahiydir. Vahiy olmadan akıl tek başına doğruyu bulamaz, ilk yaratılışı anlayamaz. Yeniden dirilişi idrak edemez.'Ben neyim, nereden geldim, niçin buradayım, nereye gidiyorum?' sorularına doğru cevap bulamaz. İnsan aklıyla bir Yaratıcının olduğunu kabul etse dahi O Yaratıcının isim ve sıfatlarını, emir ve yasaklarını bilemez. Eğer Peygamberimiz olmasaydı Rabbimizi tam olarak tanıyamaz, bizden ne istediğini bilemezdik.
Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, kar ile zararı, sevap ile günahı ancak akıl yoluyla birbirinden ayırabiliriz. Akıl bu ayırımı yaparken vicdan da hakemlik görevi yapar. Akıl bize davranışlarımızın sorumluluğunu da yükler. Akıl nimeti Allah'ın bize en büyük lütfudur. Bir insanda aklın azlığı veya çokluğu Rabbimizin takdirindedir. Aklı olmayan davranışlarından sorumlu değildir, Hukukta buna 'ceza ehliyeti' deniyor. Peygamber Efendimiz bir hadisinde: 'İyileşinceye kadar akıl hastasından (deliden) kalem kaldırılmıştır (ona günah yazılmaz)' buyuruyor.(5)Bir işe girişmeden, bir davranışta bulunmadan önce aklımızla 'sebep-sonuç' ilişkisi kurar, kar-zarar hesabı yapar buna göre karar veririz. Biz cüz'i irademizle seçim yaparız, Allah da külli iradesiyle fırsat verir/yaratır.
Çocuğun RuhsalGelişimi Ana Rahminde Başlar
Her hayrın başı 'Bismillah'tır. Çocuk sahibi olmak isteyen anne ve baba adayı da besmele ile başlamalı, 'Allah'ım bize hayırlı bir çocuk ver' diye dua etmeli, erkek-kız ayırımı yapmamalıdır. Bizim için neyin hayırlı olduğunu bilemeyiz. Biz soyumuzu devam ettirecek bir erkek çocuğu isteriz, Allah onun yerine Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizi doğuran Fatıma annemiz gibi bir kız çocuğu verir. Bir anne adayı hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren mutlu olmalı, sağlığına dikkat etmeli, bebeği için güzel hayaller kurmalıdır. Psikolojide buna 'istenen bebek' diyoruz. Ana rahmindeki bir fetüs sekizinci haftadan itibaren annesi tarafından istenip istenmediğini, sevilip sevilmediğini hissetmektedir. İstenen ve sevilen bir bebek yaşıtlarına göre zihinsel ve duygusal yönden daha sağlıklı bir gelişme göstermektedir.
Doğumla birlikte ana rahmini terk eden yeni doğmuş bir bebek 'ana rahmini terk etme anksiyetesi' adını verdiğimiz, yeni hayata adapte olma sıkıntısı yaşar. Ana rahmindeyken her şey ayağına geliyordu. Acıkma yok, altı kirlenme yok, üşüme yoktu. Ancak zamanla acıktığında onu şefkatli kollarında emziren, altı kirlendiğinde temizleyen, seven ve koruyup kollayan bir annesi olduğunu, yeni geldiği bu dünyada yalnız ve korumasız olmadığını yaşayarak fark etmeye başlar. Böylece anneye güven ve bağlanma duygusu gelişir.
Anneye güven ve bağlanma çocuğun manevi hayatında çok önemlidir. Öyle ki, babaya güven, insana güven, hatta Allah'a güven ve bağlanma duygusunun temelinde anneye güven yatmaktadır. Hamilelik dönemi ve doğumu sıkıntılı geçen bir bebeğe yaşama isteği ve dayanma gücü veren anne sevgisi, anne ilgisi ve anne sütüdür. Bunlar bir bebeğin vazgeçilmez ruhsal gıdalarıdır. Doğumu takip eden üç yılı anneden ayrı geçiren ve ruhsal gıdalardan mahrum kalan çocuklarda güven ve bağlanma duygusu gelişmemektedir. Bu çocuklara manevi eğitim vermek, Allah ve Peygamber sevgisi aşılamak çok zordur.
Manevi Değerler Duygusal Zeka İle Kavranır ve Ailede Yaşayarak Kazanılır
Çocuğun ilk ve temel eğitim kurumu ailedir. Fıtrat hadisi olarak bilinen hadiste Peygamber Efendimiz:'Her doğan, fıtrat üzere doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar' sözüyle bu gerçeğe işaret etmektedir.(6) Çocuk sevgi, saygı, merhamet, adalet, dürüstlük, çalışkanlık, sorumluluk, temizlik, paylaşma, yardımlaşma, cömertlik, şükür, vefa, minnettarlık gibi değerleri aileden aldığı eğitimle, yaşayarak kazanır.
Sokakta açlıktan miyavlayan kediye bir tekme atarak duvara yapıştıran, bir ayağını sakat bırakan, bu davranışından dolayı hiç üzüntü duymayan çocuğu da; bu yaralı ve aç kediyi görüp acıyan, içi sızlayan, sırtını okşayan, su ve ekmek vererek doyuran çocuğu da bir anne baba yetiştirmiştir. Birinci çocuk «empati yoksunluğu kişilik bozukluğu» olan ve tedavi edilmesi gereken bir çocuktur. İkinci çocuk empati kuran, duygusal zekası gelişmiş, ahlaklı ve vicdanlı bir çocuktur.
Çocuklarımızı kimsesizler yurduna, darülacezeye, huzurevine götürelim. Aklın, sağlığın ve yaşın da bir sınırı olduğunu öğrensinler. Mahallemizde yoksul, dul ve yetimlerin yaşadığı evlere birlikte gidelim, yardım edelim, yoksulluğun ne olduğunu, yardım elimizi uzattığımızda onların yüzündeki mutluluğu görsünler, yardım etmenin iç huzurunu yaşasınlar. Bir değeri bilmek başka, yaşamak başkadır. Ailede yaşanmayan bir değeri nasihatle çocuğa kazandırmak çok zordur. 'Temizlik imandandır'(7) hadisini bilmeyenimiz yoktur. Ancak gelin görün ki sokaklarımız, piknik yerlerimiz, parklarımız, hatta cami avluları ve şadırvanlar dahi attığımız çöplerle kirletilmiş durumdadır. İnancımıza göre topraktan geldik, ama toprağa saygımız yok.
Rabbimizin: 'Yiyin için, ama israf etmeyin, ben israf edenleri sevmem'(8)emrini de bilmeyenimiz yoktur. Buna rağmen ülkemizde her yıl tonlarca ekmek çöpe atılmaktadır. Bir yılda çöpe atılan ekmeğin parasıyla beş yüz okul binası yapılabiliyor. Evlerde, otellerde, orduda çöpe atılan yiyecekleri ve yemek artıklarını da buna kattığımızda yer yıl binden fazla okul binası çöpe gidiyor demektir.(9)
Sözün kısası, israfın olduğu ülkelerde ve evlerde bereket kalmaz.
- Emir alemi:Cenab-ı Hakk'ın irade sıfatının tecelli ettiği, hakim ve galip olduğu alem. Bu alemde bütün kainatta olacak bitecek şeylerin emri, komutu ve kanunu vardır. Şu görünen şehadet aleminin sevk ve idare edildiği makamemir alemidir diyebiliriz.
- Nursi, Sözler, yirmi dokuzuncu söz, 46
- Hacc, 46
- Yunus, 5
- Ebu Davud 4398, İbniMace 2041, 2044
- Buharî, cenaiz 92; EbûDavut, sünne 17; Tirmizî, kader 5
- Müslim, taharet 1; Darimi, Vudu 2; Müsned, 5/342,344; Acluni, Keşfu'l-Hafa, 291
- A'raf, 31
- haberler.com, 17 Ekim 2014