Muş, Iğdır, İstanbul, Sinop, Malatya, Edirne, Tokat, Kayseri, Denizli, Düzce, Karabük, Ağrı ve Ankara’da yapılan ölçümlerde yüksek hava kirliliği tespit edildi.

Rapora göre, hava kirliliği birçok bölgede benzer oranlarla kendini gösterirken Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bölge illerinden Ağrı, Muş ve Iğdır hava kirliliği bakımından ülke genelinde ilk sıralarda yer alırken, bu illerle komşu olan ve hava kirlilik oranı Dünya Sağlık Örgütü’nün kılavuz değerlerinin altında ölçülen Bitlis ve Hakkari bölgede havası en temiz iller olarak belirlenmiştir.
 

Bu durumu değerlendiren akademisyenler ve çevre örgütü temsilcileri, kentleşme, coğrafik yapı, düşük nüfus ve kömür kullanımı gibi etkenleri göz önünde bulundurarak ortaya çıkan sonucu açıklamaktadırlar. Ayrıca ölçüm istasyonlarının yetersiz olduğuna dikkat çekerek, elde edilen sonuçların şüpheli olabileceği konusunda uyarılarda bulunmaktadırlar.

2-153
İklimhaber.org'deki bilgilere göre; 2020 yılında, Türkiye’de PM10 yıllık ortalaması sadece Bitlis ve Hakkari’de DSÖ kılavuz değerlerinin altında ölçüldü.

2014-2019 ve 2020-2024 Yılları Arasında Hazırlanan iki ayrı Temiz Hava Eylem Planı’nın Etkisi Oldu

Daha önce Bitlis Eren Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünde çalışan Eski Öğretim Üyesi Dr. Hülya Durmaz Bekmezci Bitlis’teki durumun her zaman böyle olmadığını söylüyor ve kentteki havanın temiz olmasını; coğrafik konum, kalitesiz kömür tüketiminin engellenmesi, düşük nüfus ve kentleşme ve sanayileşme oranı gibi nedenlerin yanı sıra 2014 yılında kent için hazırlanan Temiz Hava Eylem Planı’na bağlıyor. Şöyle başlıyor konuşmasına Bekmezci; ‘’Bitlis’in havası temiz diyebiliriz. Ancak bu her zaman böyle değildi. 2011 yılında havası en kirli ildi. 2014-2019 arasında Temiz Hava Eylem Planı hazırlandı. 2019 yılında da 2020-2024 yılları için hazırlandı. Bu çalışmaların meyvesini şu sıralar görüyoruz. Bu eylem planıyla beraber kentteki tüm kurumlar el birliği ile kaçak, kalitesiz, ucuz kömür tüketimini engellemeye yönelik bir mücadele başlattılar.

Bununla beraber Bitlis gelişmekte olan, nüfusu üniversitenin açılması ile artmaya başlayan tarihi eski kendisi genç bir kent. Yeni kentleşme alanı vadiden düzlüğe kaymaya başlamış ve bu doğrultuda yeni yapılan konutların doğalgaz kullanımına uygun olması doğalgaz kullanımına kısa sürede geçilmesine katkı sağlamıştır. Eski yerleşim alanlarında ise denetimler ve bilgilendirme çalışmaları ile ucuz ve kalitesiz kömür kullanımı oldukça azaltılmıştır. Bitlis ayrıca coğrafi konumu ile şanslı, Bitlis deresi ile oluşan vadi boyunca gerçekleşen hava akımı kirli havanın ağırlaşarak şehrin üstüne çökmesine engel oluyor kanaatindeyim. İşleyen büyük ölçekli sanayi yok denecek kadar az, ayrıca trafik yoğunluğu da diğer birçok şehrimize göre düşük olduğundan sanayi ve ulaşım kaynaklı kirletici emisyon oranları düşük.  Sanayi olarak mevcut olan taş ocakları ise mevsimsel koşullar sebebi ile yılın belli zamanları çalışıyor ve dönemsel olarak hava kalitesine etki ettiklerini söyleyebiliriz. 2011 yılındaki en kirli olduğu dönemlerde kirlilik temel olarak konut kaynaklı olarak ucuz ve kalitesiz kömür tüketiminden kaynaklanıyordu.”

Aynı raporda hava kirliliği en yüksek illerin başında gelen ve Bitlis’in komşusu olan Muş ,Ağrı ve Iğdır’ın yapısına değinen Bekmezci, bu iki kentin ovada yer aldığını ve kent merkezinin çok eski olduğunu, bu yüzden kömür kullanımın hâlâ fazla olduğunu söylüyor. Bekmezci, Bitlis’te yıllarca uygulanan Temiz Hava Eylem Planının diğer bölge illerde uygulanmamış olabileceğini ifade ederek komşu kentler arasındaki farkın nedenlerini şöyle anlatıyor: “Bölgenin birçok kentinde sanayi gelişmemiş ve ısınmada kalitesiz kömürler kullanılıyor. Tüm bunların yanı sıra coğrafik yapının belirleyiciliği var. Rüzgarın yönü ve hava akımı bunu önemli düzeyde etkiliyor. Muş ve Iğdır ovalarda kurulduğu için sirkülasyon çok yavaş kalabiliyor. Bu da bu iki kentteki havayı daha çok kirli kılabiliyor.”

“Ölçüm Sistemleri Yetersiz”

Konuşmasının devamında kentteki hava kalitesi ölçüm sistemine değerlendiren Bekmezci, istasyonun güvenlik nedeniyle korunaklı bölgede kurulması ve tek istasyon olması nedeniyle ölçümlerin yetersiz kalabileceğini ifade ediyor: “Kentte bir adet hava kalitesini ölçen istasyon var. Konumu nedeniyle hava kalitesi ölçümlerinde doğru sonuçların elde edilmesini etkiliyor olabilir. Tek istasyon tüm bir ilin hava kalitesini değerlendirmek için yetersiz. Bu istasyonda sadece PM 10 ve SO2 ölçülebiliyor ve ulusal hava kalitesi izleme ağında saatlik ortalama veriler şeklinde yayınlanıyor. Ağdaki veriler incelendiğinde ölçümlerin sürekli olmadığı belli gün ve saatlerde ölçüm sonuçlarının olmadığı görülebiliyor. İlimizde doğru ölçüm sonuçlarının elde edilebilmesi ve sürdürülebilirliği için istasyon sayılarının artırılması gerekli ve hatta büyükşehirlerde olduğu gibi gezici hava ölçüm istasyonları ile de desteklenmelidir.”

Bekmezci son olarak kentte yenilenebilir enerjiye olan teşvik politikalarından söz ediyor ve bu politikaların kömür kaynaklı kirlilik etkisini düşüreceğini ve bunun da havanın temiz kalmasına katkı sunacağını ekliyor: ‘’ İlimizde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına ve yaygınlaştırılmasına yönelik aktif çalışmalar mevcut. Belediyelerin denetimindeki güneş santralları ve Rahva bölgesinde  çalışmaları devam eden rüzgar türbinleri ile yerel yönetimler ve orta ölçekli kurumlar yenilenebilir enerjiye geçmeye başladılar. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve yaygınlaştırılması kömüre olan ihtiyacı ortadan kaldıracak ve dolayısı ile havaya karışan kirletici oranlarını düşürerek hava kalitemizin artmasına katkıda bulunacaktır.

“Hakkari’de Raporun Tersi Bir Tablo Hakim”

Hakkari’de yaşayan ekolojist Hacı Tansu ise Hakkari’deki mevcut hava kirliliğini değerlendirdiği konuşmasında durumun tam tersi olduğunu söylüyor. Tansu, kentte bulunan hava ölçüm istasyonun 50 yıl önce kurulduğunu ifade ediyor ve şöyle devam ediyor: “Hakkari kent merkezinde 50 yıl öncesinde kurulmuş bir ölçüm istasyonu var. Etrafında binalar var ve hava hareketliliğini hissedebilecek bir yerde değil. Bu yüzden ölçümlerin sağlıklı olduğuna inanmıyorum. Kentte bizim yaşadığımız durum tam tersi.” Kentin jeopolitik özelliklerine değinen Tansu, şunları dile getiriyor: “Hakkari’nin etrafı yüksek dağlarla kaplı. Tek hava girişi olacak bir bölgesi var. O da nehrin olduğu bölge. Zap Nehri kentin çöplerinden oluşan katı atıklarla dolu. Bunlar 12 ay boyunca yanıyor ve sürekli havayı kirletiyor.”

Hakkarililerin Sadece Dörtte Biri Doğalgaz Kullanıyor

Kenttin kış koşullarının çetin olduğunu, bu yüzden ısınmak için yakılan kalitesiz kömürlerin hava kirliliğinde önemli bir pay sahibi olduğunu dile getiren Tansu, “Bölgede kışlar sert geçiyor. Kışın yardım kömürü denilen kalitesiz kömürler yakılıyor. Keza resmi kurumlar da bu yakıtları kullanıyor. Geçen sene kente doğalgaz girdi. Kent sakinlerinin ancak dörtte biri şu an doğalgaz kullanabiliyor. Doğalgaz kullanımı tam hakim olduğunda kirlilik düşebilir. Öte yandan kentin dibindeki çöplüğün sürekli yanıyor olması da kirliliği tetikliyor. Yine araç sayısı çok fazla, egzoz dumanların da etkisi var” sözleriyle kirliliğin nedenlerini sıralayan Tansu, kentin etrafının dik yamaçlardan oluştuğunu, buralarda kurulacak güneş panelleriyle kirliliğin engellenebileceğini düşünüyor.

Atlı: “Kentlerdeki İstasyon Sayılarının Az Olması Kirliliğin Temsiliyeti Açısından Sorunlu”

Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı, havası en kirli tespit edilen Ağrı ve Muş ile en temiz gözlemlenen Hakkari ve Bitlis’te istasyon sayılarının az olmasının kentlerdeki kirliliğin temsiliyeti açısından sorunlu olduğunu söylüyor ve istasyon sayılarının artırılması gerektiğinin altını çiziyor. Etkisini sürdüren  COVID-19  pandemisine dikkat çeken Atlı, kirliliği azaltmak adına her kentte Temiz Hava Eylem Planlarının uygulanması gerektiğini söylüyor:  “Kara Rapor 2021’in bulguları, Türkiye’de hem politika bazında hem de mevzuat anlamında iyileştirmelere ihtiyaç duyulduğunu açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’nin hava kirliliği ile mücadelesi ve hava kalitesinin iyileştirilmesinde konunun ulusal ve yerel stratejik planlara girmesi, hava kalitesi ölçüm verilerinin iyileştirilmesi ve modelleme sonuçları ile birlikte verilerin kamuoyunun bilgisine açılması, şehirlerde Temiz Hava Eylem Planlarının uygulanması, kanserojen olan ince partikül madde (PM2.5) istasyonlarının artırılması, mevzuatla yasal sınır belirlenmesi ve sanayi planlarının izin süreçlerinde sağlık etki değerlendirmesinin yapılması belirleyici olacak.’’

Kaynak: Haber Merkezi