Musa Aleyhisselâm, tek başlarına Amalika ülkesini fethetmek istemedi, İsrâil Oğullarına, “Geliniz birlikte fethedelim” dedi. Yahudîler, Tih çölüne bağlandıkları için, Hz. Musa’nın teklifini geri çevirdiler
Yahudîler, İlâhî buyruğu kabul etmediler. Peygamberlerinin sözlerine kulak vermediler. Hürriyetleri için savaşmayı göze almadılar. Vatanları için seve seve can vermeyi cân’a minnet bilmediler. Sinâ yarımadasındaki Tîh sahrâsında (1), on iki (70 km) fersahlık (2) kum vâdisinde tabiri câizse açık hava hapsine kondular. Sahrâ’da şaşkın şaşkın dolaştılar. Çöle bağlandılar. Yahudîler, Musa Aleyhisselâm'ı terkedip Mısır’a dönmek istediler. Ancak ilâhî cezâ’nın icâbı olarak her girişimlerinde dönüp dolaşıp, sabah hareket ettikleri yerde kendilerini buldular. Bir günlük yol gittiklerinde yine hareket ettikleri yere varıyorlardı. Geceleyin yola çıktıklarında ise sabaha karşı yine kendilerini akşam hareket ettikleri yerde buluyorlardı. Sadece, Musa Aleyhisselâm, Hazret-i Hârun, Yûşâ Aleyhisselâm ve Hazret-i Kâlib bu cezâ’nın dışındaydı. Onlar istedikleri zaman istedikleri yere gidebiliyorlardı.
KÜFÜR ORDUSUNA KARŞI DİRENİŞ
Mukaddes topraklara geçmek için beklenen müddet sona erdiği için, Ken’an diyarına doğru hareket edildi. Musa Aleyhisselâm, yeni nesil ile vaadolunan topraklara yaklaştığı zaman Lût Gölü güneyinde yaşayan Amalika milleti, geçiş için kendilerine izin vermedi. Savaş çıktı. Musa Aleyhisselâm, Hazret-i Hârun, Yûşâ Aleyhisselâm ve Hazret-i Kâlib bin Yüknâ ile birlikte Amâlika’lıların üzerine yürüdü. Dört kişilik inançlı, cesûr, korkusuz ve mütevekkil ordu koskocaman küfür ordusuna karşı koydular. Amâlika’lıların kendisine çok güvendikleri, Uc bin Unuk’u (3) Musa Aleyhisselâm asâ’sı ile öldürdü. (4) Zafer’den sonra Musa Aleyhisselâm, Eriha şehrinin karşısındaki dağa çıkarak kavmine anayurdları Ken’an diyârını gösterdi. Yemyeşil bereketli toprakları işâret ederek:
-“İşte vaadolunan mukaddes topraklar!”dedi. Orayı Yûşâ Aleyhisselâm’ın fethedeceğini bildirdi.
Dört kişilik inançlı, mütevekkil ve kahraman ordu, Amalika’lıları mağlup ettiler. Musa Aleyhisselâm, tek başlarına Amalika ülkesini fethetmek istemedi, İsrâil Oğullarına:
-“Geliniz birlikte gidelim, Amalika’lıların ülkesini fethedelim,” dedi; ama, Yahudîler, Tih çölüne bağlandıkları için, oradan çıkamadılar. (5) Kırk (40) sene orada dolaştılar, bir tarafa çıkıp gidemediler. (6)
ÇÖLDE GEÇEN KIRK YILLIK HAYAT
Kırk yıl...
Tabiri câizse “Açık hava hapishânesi”nde geçen kırk yıl.
Bu süre içeresinde Yahudîler’in bütün ihtiyaçları karşılandı.
Ne istedilerse Cenab-ı Allâh, Musa Aleyhisselâm’ın dualarının bereketiyle verdi.
Firavun’un zulmünden kurtulduktan sonra kendi nefislerinin zulmüne uğrayan Yahudîlerin akıllanmaları ve özeleştiri yapıp uslanmaları için önlerinde uzun bir zaman vardı.
Bu zaman içerisinde geçimleri için ayrıca çalışıp yorulmaları da gerekmiyordu.
Çölde hapsedilen Yahudîler, yeme ve içme gibi ihtiyaçlarının giderilmesi için, hep Musa Aleyhisselâm’a baş vurdular.
Yûşâ Aleyhisselâm, Tîh çölünde Musa Aleyhisselâm’ın birçok mucizelerine şahit oldu.
Bulut gölgelik etti.
Gökten kudret helvâsı indi.
Gökten Bıldırcın eti geldi.
Taştan su fışkırdı.
Elbiseleri eskimedi.
Ve bunlara benzer mucizeler, görüldükçe Yûşâ Aleyhisselâm’ın Hazreti Musa’ya olan sevgisi artıyor ve bilgisine bilgi katıyordu.
En önemlisi de Cenab-ı Allâh, Musa Aleyhisselâm’ın duasının bereketiyle İsrâil Oğullarının etrafına bir güvenlik kuşağı çekmişti. Etrafları düşmanlarla dolu olmasına rağmen hiç kimse onlara saldırmıyordu.
BULUT GÖLGELİK OLDU
Tih çölü çok sıcaktı. Yahudîler, Hazret-i Musa’ya koştular.
-“Ya Musa! Burada helâk olacağız!”
-“Neden?
-“Çok sıcaktan.
-“Benden ne istiyorsunuz?”
-“Gölgelik istiyoruz.”
Musa Aleyhisselâm dua etti. Duasının bereketiyle bir bulut gelip başlarına gölgelik etti. (7) Tîh sahrâsında dolaşırlarken bulutlar kendilerine gölgelik oldu. (8)
GÖKTEN İNEN YEMEK
Yahudîler, Hazret-i Musa’nın başına toplandılar: Yâ Musa bu çölde yiyeceklerimizi nasıl temin edeceğiz?” dediler. Musa Aleyhisselâm dua etti. İsrâil Oğullarının yemeleri için gökten menn (9) ve selva yağdı. Kudret helvası bıldırcın yağdı. Gökten kudret helvâsı ve bıldırcın etinin yağması Eriha feth olununcaya kadar her gün muntazam olarak devam etti. Yahudîler, yemek yediler. Susadılar. Su için Hazret-i Musa Aleyhisselâm’ın başına üşüştüler.
-“Yâ Musa! Su. Suyu nereden bulacağız!” dediler.
Musa Aleyhisselâm dua etti. Cenab-ı Allâh ona:
-“(Ey Musa!) Asân ile taşa vur!” (10) diye emretti.
Musa Aleyhisselâm, Allâh’ın izniyle asâsını taşa vurdu. Orada pınarlar fışkırdı. O taştan on iki pınar fışkırdı. (11) Yahudîler, on iki kabile oldukları için. Yahudîler birlik, beraberlik ve kardeşlik ruh’undan hâlâ yoksundular. Çölde bir pınar kâfi ,iken kabileler bir diğerinin pınarında su içmediği için onlara on iki pınar verildi.
GİYECEK
Bir kaç gün sonra Yahudîler, Musa Aleyhisselâm’a yine başvurdular.
Orada bulunan Yûşâ Aleyhisselâm sordu:
-“Ne istiyorsunuz?”
-“Giyecek!”
Musa Aleyhisselâm dua etti. Musa Aleyhisselâm’ın duasının bereketiyle, Allâh tarafından İsrâil Oğullarının üzerlerinde bulunan elbiseleri, boylarıyla birlikte uzayan ve hiç eskimeyen bir şekil aldı. (12)
KAYNAKLAR:
(1) Tîh Çölü: Mısır ile Filistin arasında, Kızıldeniz kuzeyindeki
Sinâ yarımadasının iç kesiminde yer alan taşlık veya kumluk çöl.
Bazı yerlerinde vahalar da görülen bu çöle Arap coğrafyacıları
“Benî İsrâil çölü” derler; bu ad, Musa (Aleyhisselâm) kumandasında
Mısır’dan çıkan Yahudîlerin 40 yıl süreyle burada dolaşıp durmuş
olmaları (…)na bağlıdır. Mısır’ı Filistin'e bağlayan Cifâr denilen
kuzey kesimlerinden ve El-Ariş’ten geçerdi. Meydan Larousse, c. 12
,s. 162,Meydan yayınevi-İstanbul
(2) Tîh Çölü, doksan fersahtı. Başka bir rivâyete göre; Tîh’in
uzunluğu on iki, genişliği sekiz fersahtı. Nişâncızâde, Mir’ât-i
Kâinât, 1/217
(3) Uc bin Unuk, (veya Uvc bin Unk) denilen kişi, çok kuvvetli,
güçlü, iri yapılı insan azmanı bir kişiydi. Ordular, ona karşı
koyamıyordu. Çoğu kere, tek başına bir orduya karşı savaşıyordu.
Uzun ömürlü ve insan azmanı haliyle herkesi ürküten, bu kâfir
hükümdârı; Musa Aleyhisselâm, asâsıyla katletti.
(4) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/216
(5) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/216
(6) Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ ve Tarihi Hülefâ, c.1,
s.20,
(7) Bakara:2/57
(8) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 187
(9) Ayet-i Kerimede geçen “menn” kelimesinin tefsiri hakkında
değişik rivâyetler vardır:
a) Menn zamk gibi ağaçlar üzerine yağan ve şeker gibi tatlı olan bir madde’dir.
b) Menn, yufka ekmektir.
c) Menn, bal’dır.
d) Menn, kudret helvâsı’dır. İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1,
s. 187
(10) Bakara: 2/60
(11) Bakara:2/60
(12) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 187