Dün gece Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - Fransa temsilcisi Lyon arasındaki UEFA Avrupa Ligi mücadelesi, futbolseverlere tatsız bir golsüz beraberlik sundu. Her iki takım da gözle görülür derecede temkinliydi; ancak sarı-lacivertli temsilcimiz için bu sonuç, biraz hayal kırıklığına neden olmuş olabilir.

Maçın ilk 15 dakikasında Fenerbahçe’nin hızlı ve baskılı bir oyunla başlaması taraftarlara umut vermişti. Tribünlerdeki coşku ve takımın rakip kaleye yaptığı pres, gol sinyalleri verse de, ceza sahası çevresindeki son dokunuşlarda yaşanan eksiklikler gol özlemini uzattı.

İlk yarıdaki etkili oyununa rağmen Fenerbahçe, ikinci yarıda tamamen farklı bir kimliğe bürünmüş gibiydi. Oyun daha çok kendi yarı sahasında kabul edildi ve özellikle orta saha bağlantıları kopuk kaldı. Fransa ekibi, oyunın kontrolünü eline alır gibi görünse de, net pozisyonları sonlandırmaktaki yetersizlikleri nedeniyle skoru lehine çeviremedi.

Bu golsüz beraberlik, temsilcimizin puanını 9’a yükseltirken, tur biletini son maça bırakmasına neden oldu. Burada esas sorun, Fenerbahçe’nin şöyle bir mesaj vermesi: Maçı kazanma arzusundan ziyade kaybetmeme korkusuyla oynayan bir takım izlenimi. Avrupa sahnesinde bu anlayışın sınırları çok dar ve sonuçları acımasız olabiliyor.

Fenerbahçe, UEFA’daki genel sıralamada şu an 23. basamakta yer alıyor. 

Şimdi gözler, 30 Ocak Perşembe günü Danimarka deplasmanında oynanacak olan kritik maçta. Midtjylland, UEFA sıralamasında 19. sırada yer alıyor ve onlar da üst tura çıkmayı hedefliyor. Midtjylland karşısında bir galibiyet, Fenerbahçe’yi bir üst tura taşıyacak. Ancak deplasman faktörü ve rakibin fiziksel futbolu, temsilsimiz için ciddi bir engel olabilir.

Fenerbahçe teknik ekibi ve futbolcuları, bu maçtan alınan derslerle geleceğe daha güçlü bir şekilde hazırlanabilir mi? Taraftarların beklentisi, sahada daha çok sorumluluk alan ve sonuca gidebilen bir Fenerbahçe görmek. Avrupa hayali, yalnızca sahada daha büyük bir cesaretle gerçek olabilecek bir hedef.