Fâtır Sûresi’nin 29. âyet-i celîlesinde şöyle buyurulmuştur -meâlen-: “Muhakkak o kimseler ki Allâh’ın Kitâbı’nı dâimâ okurlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve bizim, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden, gizli ve açık infâkta (harcamada) bulunurlar. İşte onlar, hiç zevâl bulmayacak, aslâ zarar etmeyecek bir kazanç umarlar.”
Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Ümmetimin en faziletli ibadeti, Kur’ân-ı Kerîm okumaktır.”
“…Allâh’ın evlerinden (mescitlerden) birinde toplanıp, Allâh’ın Kitâbı’nı okuyup aralarında onu birbirlerine anlatan topluluğu, melekler kuşatırlar. Onların üzerlerine sekînet (huzur) iner ve rahmet, onları kaplar. Allâhü Teâlâ, indindeki (melek)lere onları anar.”
“Kim Allâh’ın Kitâbı Kur’ân-ı Kerîm’den bir âyet dinlerse onun için kat kat sevap yazılır. Kim de bir âyet okursa kıyamet gününde onun için nur olur.”
Diğer bir hadîs-i şerîfte, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.): “Rutûbet isâbet eden demir nasıl pas tutuyorsa, (günaha bulaşan) kalpler de pas tutar” buyurdular.
Ashâb-ı Kirâm, “Yâ Resûlallâh! (Paslanan) kalplerin cilâsı nedir?” diye suâl ettiler. Buyurdular ki:
“Ölümü çok anmak ve Kur’ân-ı Kerîm’i okumaktır.”
Müslüman bir kimse ibadete, zikre ve Kur’ân-ı Kerîm okumaya devam etmelidir. Çünkü kişi nasıl yaşarsa o hâl üzere ölür. Nitekim anlatıldığına göre; ömrünü Mevlâ’dan gafletle geçirmiş biri, geçimini haşhaş satarak sağlarmış. Ölmek üzere iken kendisine “Lâ ilâhe illallâh” demesi telkîn edildikçe “Bir demeti, bir para” diye cevap veriyormuş. Onun için bazı evliyâ, talebelerine bu kıssayı anlatır ve “Kelime-i şehâdeti çokça söyleyiniz ki o söz üzere ölesiniz. Nitekim bu adam, hayatı boyunca söylediği kelimelerle ölmüştür.” derlerdi. Hâsılı, kişi hayatta ne ile çok meşgul olmuşsa o hâl üzere ölür, öldüğü hâl ile de diriltilir.