Son zamanlarda dünya piyasalarında bir “petrol fırtınası” esiyor. Petrol fiyatlarının düşüşüne Suudi Arabistan öncülük ederken her kesimden bu konu hakkında farklı yaklaşımlar mevcut.

ABD’nin, Ukrayna konusunda Rusya’yı dize getirme isteğinin sonucu olarak dibe doğru şelale etkisiyle “düşürülen” petrol fiyatları, İran ve Rusya ekonomisine ciddi darbeler vurmaya başladığı gibi, aynı darbenin ABD’deki kaya gazı şirketleri için de olacağını öngörmek yanlış olmaz. Morgan Stanley’e göre Brent Petrol fiyatı 43$’a kadar inecek ve birkaç yıl içerisinde de 70$ civarında stabil kalacak. Çünkü petrol çıkarmanın maliyeti 70$ civarında. Bu durumda en büyük zarar kaya gazı çıkaran şirketler için olacak. Çünkü kaya gazı çıkarmanın maliyeti 80$’ken, 70$ civarına inen petrol fiyatları, kaya gazına yatırımı durduracaktır.

Bunun dışında önümüzdeki 15-20 yıllık dönem için geliştirilmeye çalışılan hibrit ve elektrikli araba teknolojisi, petrol ihtiyacını azaltacağı için petrol üreten ülkelerin elinde önemli miktarda petrol rezervleri kalacak. Dolayısıyla arz kesintisi uygulamak yerine, yüzeye yakın kaynaklara sahip olduğu için maliyeti düşük olan Suudi Arabistan’ın düşük maliyetle piyasaya petrol sürmesi, yüksek maliyetli ülkelere ciddi zarar verip önlerini kapatabilir.

Ayrıca her ne kadar da Suudi Arabistan, ABD’nin sözünden çıkmasa da, İŞİD’e verdiği Selefi destek açık olan Suudlar, Koalisyon güçlerine karşı petrol üzerinden bir operasyon başlatmış olabilir ki, bu da göz ardı edilmeyecek bir ihtimaldir.

2013 yılının Kasım ayında St.Petersburg’da yapılan basın toplantısında Erdoğan’ın Putin’e “Bizi de Şangay İşbirliği Teşkilatı’na alın” demesi, o zamanlar AB’ne çekilmiş bir blöf olarak görülmüş ve çok ciddiye alınmamıştı. Ancak bu olaydan hemen hemen bir ay sonra 17 ve 21 Aralık tarihlerinde hükümete ve Başbakana yapılmaya çalışılan darbe girişimi bu sözü unutturduğu gibi, o kargaşa da bu talep de unutulmuştu. Görünen o ki bu blöfü birileri gayet ciddi bir tehdit olarak algılamış ve taşeronlar vasıtasıyla darbe girişiminde bulunmuştu.

Geçen zaman zarfında Putin bu talebi gayet ciddiye alarak, Teşkilat bazında, Türkiye’nin de aralarına katılması için ciddi kulis faaliyetlerinde bulunmaya başladı ve Türkiye “Diyalog Ortağı” olarak ilk adımı attı. Hatta Rus gazetelerden bazıları Türkiye’nin yakında Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılacağı yönünde yazılar da yazmaya başladılar. Bunun yanında Rusya’nın kurduğu Avrasya Ekonomi Topluluğu’na üyelik de sık sık zikredilmeye başlandı. Böylelikle Türkiye, Orta Asya’daki Türk kardeşleri ile bu teşkilat vasıtasıyla birleşerek oradaki bakir pazarlara hükmetmeye başlayacak. Bunun ilk temelleri Putin’in geçen hafta Türkiye ziyaretinde atılan ekonomik entegrasyonu sağlamaya yönelik iyi niyet anlaşmalarıyla atıldı. Malum olduğu üzere ekonomik olarak entegrasyon ve birbirine bağımlılık sağlandığı andan itibaren siyasi olarak da bir “göbek bağı” ortaya çıkıyor. Bu noktada Putin, Bulgaristan üzerinden AB’ye girecek doğalgaz boru hattı projesini iptal ettiğini belirterek, girişin Türkiye üzerinden Yunanistan güzergahı boyunca olacağını söyledi. Böylece Avrupa’ya gidecek gazın vanası bizim elimizde olacağı için, Putin’in “aba altından gösterdiği sopayı, bizim elimize iliştirmiş olacak.”

Son olarak Doğu Akdeniz’deki doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması için Yunanistan ile görüşen Taner Yıldız; “Biz kendilerine gereken teklifi verdik. Daha pahalıya gaz kullanmak isterlerse yolunu biliyorlar.” şeklinde gerekli uyarıyı yaptı.

Görünen o ki “enerji koridoru” olmak isteyen bu hükümetin kesinlikle gitmesi gerekli. Yapılan her türlü operasyon geri teptiği gibi, artık olayı bir bağımsızlık mücadelesi olarak gören Türk halkı Erdoğan’a sahip çıkıyor. Bu noktada yapacak bir şey kalmadığı durumda, Erdoğan’ın can güvenliği de dahil her şey tehlikede olabilir. Çünkü bağımsızlık mücadelesi veren güçlü Türkiye, Batının en son istediği şey. Ama işin güzel olan kısmı, artık köle olarak yaşamak istemeyen Türk halkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hükümete gereken desteği veriyor.

Çünkü, Türkiye’nin enerji yollarının kullanımı açısından bir geçiş noktası olması küresel anlamda güç ve söz sahibi olması sonucunu getirebileceği gibi politik ve ekonomik olarak da “dokunulmaz ve vazgeçilmez” bir noktaya konuşlanmamıza sebep olacak. Çünkü enerji koridoru olarak ülkemizi kullanan ülkeler, herhangi bir politik veya ekonomik istikrarsızlığın kendilerine pahalıya patlayacağını bilirler. İsviçre’nin yıllarca süren istikrarının en büyük sebebi, güçlü ve zengin kişilerin gizli kasası olarak kullanılmasında olduğu gibi. İnşaallah o günlere az kaldı.