Düzensiz göç, son zamanlarda akademide ve uluslararası göçle ilgilenen kamu yönetiminde artan bir sorun haline geldi. Somut tedbirlerle uğraşan kamu yönetimi, bu olgunun mevcut kurum ve normlara uygun olmadığını vurgulamakta, yasa dışı göç olarak adlandırmaktadır.
Düzensiz göç, son zamanlarda akademide ve uluslararası göçle ilgilenen kamu yönetiminde artan bir sorun haline geldi. Somut tedbirlerle uğraşan kamu yönetimi, bu olgunun mevcut kurum ve normlara uygun olmadığını vurgulamakta, yasa dışı göç olarak adlandırmaktadır. Ancak sosyal bilimciler için sorunun tanımı daha karmaşıktır ve daha fazla tartışmayı gerektirir.
Küreselleşme ile birlikte nüfusun geniş kesimlerinde ikamet yerini değiştirme isteği ortaya çıkmıştır. Ancak mevcut düzenlemeler ve kurumlar henüz yeni koşullara uyum sağlayamamakta, genellikle bu istekleri karşılayamamaktadır. Değişen ekonomik ve politik koşulların bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni küresel normlar ve kurumlar, sermayenin, malların ve iletişimin sınırları engelsiz bir şekilde geçebilmesini sağlıyor. Öte yandan, her şeyin değiştiği bir dünyada nüfus hareketleri durdurulmakta ve dolayısıyla düzensizliğe itilmektedir. Bu çelişkili durumun nedenleri sosyal bilimlerde en çok tartışılan konular arasındadır.
Düzensiz göç, hem Türkiye gibi göç veren ülkeler olarak kabul edilen ülkeler hem de kontrollü göç uygulanan ülkeler için yeni ve alışılmadık bir olgudur. Bu göç hareketinin göç korkusunun, göçmenlerin ve yabancıların yoğun olarak yaşandığı bir siyasi ortamda ortaya çıktığı da bilinmektedir. Tüm ülkelerde hem iç hem de dış politikayı etkilemiştir. Burada çarpıcı olan, karşılıklı korkuların körüklediği bu siyasi ortamda, göçü düzenleyecek yeni düzenlemelerin ve kurumların geliştirilmesinin tüm ülkelerde engellenmesi, yabancı karşıtı tedbirlerin artmasıdır.
Son zamanlarda bir insan hakkı olarak göç, göçmenlerin ve yabancıların artan korkusu sonucunda siyasallaştırılarak adeta bir ulusal güvenlik sorunu haline getirilmiştir. Maalesef günümüzde göçmen olmak suçlu olmakla eş anlamlı hale geldi. Sonuç olarak, değişen siyasi ve ekonomik koşullar nedeniyle kendi ülkelerinden kaçmak zorunda kalan milyonlarca insan, sadece hukuka karşı savunmasız değil, aynı zamanda suçlu olarak da görülüyor.
Avrupa'da İslam korkusunun da körüklediği yabancı düşmanlığı, Türkiye'nin AB üyeliği tartışmalarına kadar etkisini gösterdi. Öte yandan ABD ve AB'ye yönelik olumsuz tutum Türkiye'de de yayılıyor. Bu, yabancı korkusunu körüklemekte ve ülkede yaşayan yabancıların durumunun daha da kötüleşmesine katkıda bulunmaktadır.
Türkiye ve Düzensiz Göç
1960'lara kadar Türkiye geleneksel bir göç politikası yürüttü ve sınırları mümkün olduğunca kapalı tuttu. 1960'lar, Türkiye'nin yabancı işçi gönderme ve turizmi geliştirme politikasıyla dışa açılımının başlangıcı olarak kabul edilir. 1980 sonrasında ise Türk vatandaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtlayan engeller yavaş yavaş kaldırılmıştır. O andan itibaren sadece emek göçü amacıyla değil, turizm, ticaret ve eğitim amaçlı da seyahat edilebiliyordu. Türkiye bugün sınırlarını hem ülkeyi terk etmek isteyen kendi vatandaşlarına hem de Türkiye'de kısa süreli kalmak isteyen yabancılara açık tutuyor ve nispeten liberal bir sınır politikası ile açık bir toplum haline geldi. Öte yandan, yabancılar ve göçle ilgili normlara ve kurumlara bakıldığında, Türkiye'nin hala kendisini bir göç ülkesi olarak tanımladığı ve kurumların daha çok yurtdışına emek göçüne yönelik olduğu görülmektedir.
Güncel istatistiklere göre, çoğunluğu Avrupa'da olmak üzere yaklaşık dört milyon Türk vatandaşı yurt dışında yaşıyor. Göçmenlerin akrabaları, emekli olanlar ve göç ülkesinde vatandaşlığa kabul edilenler de dikkate alınırsa, yurt dışına göç deneyimi olan Türk vatandaşlarının sayısının çok daha fazla olduğu varsayılabilir. 2005 yılına ait sınır istatistikleri, her yıl sekiz milyondan fazla Türk vatandaşının Türkiye'ye giriş çıkış yaptığını gösteriyor. 2003 yılında İçişleri Bakanlığı'na göre 600.000 kişi yeni pasaport aldı ve 400.000 kişi pasaportlarını yeniledi. Bu rakamlar ister zengin ister fakir olsun, hemen her sosyal çevreden insanın uzun veya kısa süreli, düzenli veya düzensiz göç hareketlerinde yer aldığını göstermektedir.
1990'dan sonra Türkiye'nin uluslararası nüfus hareketleri haritasındaki konumu kökten değişti. Demir Perde'nin kenarından Avrupa Kalesi'nin kenarına kaydı. Buna, burada kısaca özetlemek istediğimiz bir dizi değişiklik eşlik ediyor.
Bu değişikliklerden ilki, eski Sovyetler Birliği ülkeleriyle sınırların açılması ve dolayısıyla Türkiye'nin uzun süredir koptuğu komşu ülkelerle yeniden temasıyla ilgilidir. Türkiye sınırlarını turizm tanıtımı amacıyla açtığından, söz konusu bölgelerden gelenler giriş sorunu yaşamamaktadır.