Bir taraftan ne iş yaptıkları ve yetkinlikleri bilinmeyen, sadece bir e-posta adresi ve bir telefonla açılmış bir sosyal medya hesabı üzerinden gıda, beslenme ve sağlık konusunda bilgi kirliliği ile rant elde etmeye çalışanlar, bir tarafta da bu rantı fark edip kendi konusu olmadığı halde konunun uzmanı gibi davranarak bu ranttan pay kapmaya çalışan ‘’bilim insanları’’ olması, bilgi kirliliği konusunda ne kadar vahim bir noktada olduğumuzun en açık göstergesi olarak karşımızda duruyor.
Dünyada ve özellikle ülkemizde adeta bir terör olayına dönüşmüş bilgi kirliliği her alanda yaşamımızı etkilemeye, kabullerimizi değiştirmeye ve bizi bir rant malzemesine dönüştürmeye devam ediyor.
Bugün birçok alanda ve konuda yoğun bir bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz. Sosyal medyanın kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu bilgi kirliliğine zemin sağlıyor.
Bilgi kirliliği sadece bilgi dağarcığımızı ve entelektüel bakış açımızı etkileyen bir konu değildir. Toplumsal dengelerin bozulmasına, toplumsal kabullerin manipüle edilmesine, toplum sağlığını etkileyecek davranışların oluşmasına sebep olacak düzeyde ciddi etkileri olan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Daha önce de bu köşede farklı sebeplerden dolayı birkaç kez sosyal medyadaki bilgi kirliliğine değinmiştim. Bugün bu konunun bir alt başlığı olarak düşünebileceğimiz, başlı başına ele alınması gereken 'sosyal medyada gıda ve beslenme konusunda bilgi kirliliği'ne değinmek istiyorum.
Neredeyse Türkiye ekonomisinin yarısına denk gelen gıda, beslenme ve sağlık sektörleri büyük rantlar elde etmek isteyenlerin iştahını kabartan bir alan haline gelmiş durumda.
Bu noktada bilgi kirliliği devreye sokularak, yasalara uygun üretim yapan kuruluşlara ve onu denetlemekle görevli kamu kurumlarına yönelik güven zedeleyici çalışmalar yürütülüyor. Yanlış bilgileri yayanlar toplumun gıda, beslenme ve sağlık konusundaki kabullerini etkileyerek kendilerine bir rant alanı yaratıyor.
Yaratılan bu rant alanında kontrolsüz, denetimsiz ve yasadışı bir şekilde büyük paralar kazanılıyor. Söz ettiğim sorun öyle bir hale geldi ki, bu rant alanını ayakta tutmak için medyada -özellikle de sosyal medyada- büyük bir rant lobisi de oluşmuş durumda. En üzücü ve düşündürücü olanı ise isminin önünde, doktor, doçent, profesör yazan, bu rant lobisinin değirmenine su taşıyan ve o ranttan pay kapmaya çalışan ''bilim insanları'' olmasıdır.
Bir taraftan ne iş yaptıkları ve yetkinlikleri bilinmeyen, sadece bir e-posta adresi ve bir telefonla açılmış bir sosyal medya hesabı üzerinden gıda, beslenme ve sağlık konusunda bilgi kirliliği ile rant elde etmeye çalışanlar, bir tarafta da bu rantı fark edip kendi konusu olmadığı halde konunun uzmanı gibi davranarak bu ranttan pay kapmaya çalışan ''bilim insanları'' olması, bilgi kirliliği konusunda ne kadar vahim bir noktada olduğumuzun en açık göstergesi olarak karşımızda duruyor.
Sözde bilim insanlarının bu rant değirmenine su taşıması başka bir yazı konusu olmayı hak edecek kadar ciddi bir olay. O konuya başka bir yazıda mutlaka değineceğim.
Öncelikle adeta bir teröre dönüşmüş, sosyal medyada rastladığımız gıda, beslenme ve sağlık alanlarındaki bilgi kirliliğini konuşmak gerekiyor.
Bir yandan sanki kamu kurumları kendi görevlerini yapmıyormuş algısı yaratmak için yapılan bilgi kirliliği var.
Sosyal medyada açılan 'gıda hafiyesi', 'gıda dedektifi', 'gıda polisi' gibi hesaplar üzerinde sanki kamu kurumları kontrol ve denetim yapmadıkları için bu işe el atmış dürüst gönüllüler gibi görünen, kim oldukları, hangi bilgi ve donanım ile bunu yaptıkları bilinmeyen rantçılarla karşı karşıyayız.
Bir tarafta bu yolla kamu kurumlarına güveni azaltarak onlarını yerini almayı ve gıda sektörü üzerinde bir baskı unsuru haline gelerek manipülatif bilgilerle sektörden rant elde etmeyi amaçlayan rantçılar var. Diğer tarafta ise kamu kurumlarınca dünya standartlarına uyumlu üretim yapmaları için çok sıkı denetlenen sektöre duyulan güveni zedeleyerek oradan kendilerine rant alanı yaratan sosyal medya hesapları…
Yasal üretim yapan gıda, beslenme ve sağlık sektörü kamu kurumlarınca insan sağlığı açısında kılı kırk yaran bir titizlikle kontrol ve denetime tabi tutuluyor. Kar elde etmek için bu sektörü hedef alan sosyal medya hesapları ise, tüm toplumu etkisi altına alan bir bilgi kirliliği kampanyası yürütüyor.
Toplumun bu sektörlere duyduğu güveni zedeleyerek oluşturulan boşluktan faydalanılarak 'doğal', 'organik', 'mucize' gibi etiketlerle piyasaya sürülen; kontrol ve denetimden uzak, nerede ve nasıl üretildiği bilmeyen, insan sağlığı için ciddi riskler taşıyan ürünler bahsettiğimiz sosyal medya hesapları üzerinde fahiş fiyatlarla satılarak büyük bir rant elde ediliyor.
Etiketinde tarladan, yayladan, çiftlikten, doğadan, dalından, yerinden, doğal ürün, organik ürün, gezen tavuk, köy peyniri, yayla balı gibi ibarelerin kullanıldığı kontrolsüz ve denetimsiz birçok ürün sağlıklı beslenmeyi amaçlayan vatandaşlar tarafından tercih edilir hale gelmiş durumda.
Peki kim oldukları ve ne oldukları belli olmayan bu rantçılara birileri sormayacak mı; 'Yahu siz kimsiniz?' diye?
Bence bunu sormak artık bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Bir teröre dönüşmüş, gıda beslenme ve sağlık ile ilgili sosyal medyadaki yanlış paylaşımlara; toplumdaki bireyler olarak öncelikle biz dur demeliyiz.
Ancak bu konuda asıl büyük sorumluluk ve görev; üniversitelerde konunun uzmanı bilim insanları, kontrol ve denetimden sorumlu kamu kurumları ve bu alanda yasal faaliyet gösteren sektör kuruluşlarına düşüyor.
Çok geç olmadan, ilgili paydaşların bir araya gelerek bilgi kirliliği ile mücadeleye başlaması gerekiyor.