Ortadoğu denince günümüz dünya toplumunda oluşan ilk algı savaşın,
nefretin, yoksulluğun, cehaletin kısacası kaos un, olduğu
önümüzdeki yıllar içinde düzelmesi mümkün olmayan parçalanmış ve
daha da parçalanıp yok edilmeye çalışılan dünya üzerindeki kanayan
coğrafya akla gelmektedir.
Ortadoğu tarihine baktığımız zaman birçok dinin, kültürün, dilin
özetle birçok milletin o topraklar üzerinde gün yüzüne çıktığını
görürüz, üç semavi dinin Yahudi lik Hristiyanlık ve son olarak da
İslamiyet in çeşitli mucizelerle kendini oluşturduğu kutsallarla
Allah’ın müdahale ettiği ve tüm dünya toplumlarına
evrensellikleriyle ses veren dinlerin yer edindiği coğrafya, birçok
farklı milletin bu topraklar üzerinde yaşadığı kendi varoluşunu
gösterdiği kadim bir coğrafya Ortadoğu,
Ortadoğu denince Hz. Musa nın Hz. İsa nın Hz. Muhammed in ve adını
saymadığım diğer peygamberlerin doğuşlarının müjdelendiği ve
onların doğuşlarıyla birlikte bu topraklar üzeride yeni bir
medeniyet tasavvurunun oluştuğunu görmekteyiz, her bir inanç,
kültür kendi getirdiği yâda var ettiği öğretilerle yaşam şekliyle
yaşadığı zaman ve uzamda birçok katkı sağlayıp yeni kültürel
oluşumlar gelenek ve görenekler üreterek varlığını devam
ettirmiştir. Dinlerde arkasından gelen diğer bir semavi dine ve
yeni bir kültürel yapıya bırakmıştır Yerini ve bu süreç son din
olan İslam’ın somutlaşmasıyla varlığını tamamlamıştır,
Bu bağlamda kavimler göçü ile bu coğrafyada yaşayan diğer din ve
kültür mensuplarıda farklı coğrafyalara doğru göç etmişlerdir. Ve
bu göçlerle beraber yeni yerler yeni kültürler farklı düşüncelerin
doğmasına ve kültürel etkileşimlere ortam hazırlamıştır. Ve oluşan
yeni toplumlar da yetişen filozoflar kendi yaşadıkları toplumun
gelenek, görenek, inanç, kültür vb durumlarından etkilenerek
ütopyalar kurmuşlardır, bu bağlamda Hristiyanlığın yoğun yaşandığı
Avrupa toplumlarına baktığımız zaman ‘’t0mmaso campanella’’ nın
güneş ülkesi adıyla yazdığı ütopyası, Platon, un "Devlet" adlı
eseri ve diğer ütop ya kitaplarında de ideal devletin ve toplumun
nasıl olacağını belirtilmektedirler.
Bu bağlamda Platon’un açtığı ütopik devlet anlayışı, gelecekte hem
doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Doğu
felsefesinde böyle hayalî bir devlet anlayışını Farabi’de
görmekteyiz
Farabi erdemli toplum ile ilgili medinetü-l fazıla kitabını
yazmıştır. Bu kitapta erdemli bir toplumun özelliklerini ve
yöneticilerin özelliklerini anlatmıştır. Adaleti sağlayacak
kanunların ve yöneticilerin olmasını istemiştir. Adaleti
engelleyenlere ceza vermek toplumun erdemli olması için bir
gerekliliktir demiştir. Erdemli bir toplumu erdemli yöneticilerin
yönetmesini istemiştir. Çünkü erdemli bir toplum erdemli yönetici
ile mümkündür. Yöneticilerin filozof veya peygamberlerin özelliğini
taşımaları gerektiğini düşünmüştür.
Erdemli şehrin yöneticisinin amacı; kendisine ve halkına gerçek
mutluluğu vermektir. Zenginlik ve zorbalıkla yönetmek, erdemli
yönetimin özelliklerinden değildir.
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi ütopya düşünsel ve
tutarlı bir toplum tasarısı anlamına gelmektedir var olmayan ülke
belli olmayan yer anlamın dadir. Zihinde tasarlanmış bir takım
ilkelere göre oluşturulmuş hayali toplumu ifade eden bir kavramdır.
Olmayacakla ilgili değil, olabilecekle ilgili fikir jimnastiğidir.
Her ütopya, kendi çağının toplumsal koşullarının bir eleştirisi
niteliğini barındırır. Dinsel bir inançla, yaşanan kötülüklerden
bahseder, kısaca ütopyalar, ideal bir toplum ve devlet
tasarımlarıdır.
Bu anlamda yaşadığımız coğrafyayı da içine alan Ortadoğu dini
çatışmaların yoğun yaşandığı hiçbir şekilde diyalog ve hoşgörünün
olmadığı adeta akıl tutulmasının olduğu bir toplum görüntüsü
vermektedir, örneğin Türkiye ye baktığımızda cumhuriyetin
kurulmasıyla başlamış olan ve halen devam eden etnik çatışmalar
yine Suriye, İran Filistin, mısır, Afganistan Libya, yemen ve adını
sayamadığım diğer ülkeler bu ve benzeri sorunlarla iç içe
kalmıştır. Ve sanki kurtulmaya çalıştıkça batmaktadırlar,
Bu ve benzeri sorunlardan yola çıkarak bir Ortadoğu tasarlamak
isterdim, tel örgüyle çevrilmiş hiçbir sınırın olmadığı bütün
Ortadoğu milletlerinin tıpkı Avrupa milletleri gibi birlik kurduğu
eğitimde fende teknolojide şehir planlamasında her türlü düzenin
sağlandığı bir Ortadoğu hayal ediyorum. Bu benim ütopyam tarihi
yapıların ve yaşanılan evlerin geçmişin iz düşümlerini yansıttığı
Ortadoğu milletlerinin kendi kültürlerini, inançlarını, dillerini,
düşüncelerini yeryüzü üzerinde özgürce ifade edip somutlaştırma
imkânı buldukları bir coğrafya hayal ediyorum. Tıpkı bir ressamın
hayalindeki yeryüzü parçasını resmettiği gibi. Tarihi yapıların
kendi özüne uygun yenilendiği, her kesin refah içinde yaşadığı bir
coğrafya İslam dininin atalar kültürünün etkisinden çıkarılarak saf
peygamberin tebliğ ettiği şekilde anlaşıldığı ve günümüz
gerçeklerini de göz önüne alarak yorumlandığı bir düş ve bu düş o
coğrafya üzerinde yaşayan bilinçli insanların yaşadıkları coğrafya
üzerinde kendi kutsallarının, kültürlerinin sembollerini özgürce
somutlaştırdığı yapıların oluşturduğu şehirler, her inanç ve dil
mensubuna hoşgörüyle bakıldığı adaletli ve ideal olmaya çalışan bir
toplum.