Bu konuda yazıp yazmamakta uzun zamandır kararsızdım. Bazılarına dokunacak belki de, ama gerçekçi olmak lazım. Şehir içi ulaşımda taksilerin alternatifsiz olduğu dönemler geride kaldı. Günümüzde dünyanın birçok yerinde dijital platformlar aracılığıyla çağrılan araçlar, müşterilere daha hızlı, güvenli ve konforlu bir ulaşım imkânı sunuyor. Ancak Türkiye'de, özellikle büyükşehirlerde, TAG gibi alternatif ulaşım modellerine yönelik sistematik bir saldırı ve baskı politikası izleniyor. Bu durum, taksicilerin şiddet ve tehdit politikasıyla kendini gösteriyor. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz bir haber, TAG sürücülerinin darp edilmesi, tehdit edilmesi ve çalışamaz hale getirilmesi. Bunun temel nedeni, taksi lobisinin yıllardır sahip olduğu tekelleşmiş rant sistemini kaybetmek istememesi. Taksi plakalarının milyonlarca lira değerinde olduğu bir ortamda, plaka sahipleri bu sistemin devamını istiyor ve rekabeti engellemek için hukuku hiçe sayan yöntemlere başvuruyorlar. Ancak bu durumun mağduru yalnızca TAG sürücüleri değil; müşteriler de kötü hizmete mahkûm ediliyor.

Ankara'da yaşanan bir olay, bu durumun çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre, bir grup taksi şoförü, müşteri kılığına girerek bir TAG sürücüsünü durdurdu ve şiddet ve tehditle aracını engellemeye çalıştı. Olay sırasında TAG sürücüsüne yönelik tehditler ve fiziksel müdahaleler gerçekleştirildi. Bu durum, taksicilerin TAG sürücülerine yönelik saldırılarının ne kadar organize ve sistematik olduğunu gözler önüne seriyor. Bu tür olaylar, TCK'da yer alan "Kasten Yaralama" ve "Suç Örgütü Kurma" gibi suçları işaret ediyor. Ancak bu suçlara rağmen yeterli hukuki yaptırım uygulanmadığı için saldırılar devam ediyor. Ankara'da geçtiğimiz günlerde yaşanan farklı bir olayda ise, Martı Tag sürücüsünü alıkoyarak darp eden 4 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Bu adım, olumlu bir gelişme olmakla birlikte, benzer olayların önlenmesi için daha kapsamlı ve kalıcı çözümlere ihtiyaç var.

Taksicilerin TAG benzeri sistemlerle rekabet edememesinin başlıca sebepleri arasında fahiş fiyatlar ve keyfi ücretlendirme, kaba ve müşteri memnuniyetine uzak hizmet, teknolojik gelişmelere uyum sağlanmaması gibi sorunlar yer alıyor. Tüm bunlara rağmen, TAG gibi sistemler şeffaf fiyat politikaları, müşteri yorumları ve sürücü değerlendirme sistemleri ile çok daha güvenilir ve hesaplı bir alternatif sunuyor.

Türkiye’de ise bu mücadeleyi Oğuz Alper Öktem tek başına veriyor. Martı TAG’ın kurucusu olan Öktem, taksicilerin şiddet ve tehditlerine rağmen alternatif ulaşım modellerini savunmaya devam ediyor. Ankara’da Martı TAG sürücülerine yönelik saldırıların artması üzerine, Öktem, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Ankara Valisi Vasip Şahin’e seslenerek, “Bu insanlar, hiçbir şekilde böyle bir muameleyi hak etmiyor. Allah rızası için, adaletsizlikten beslenen bu vicdansızlara karşı gerekli adımların bir an önce atılmasını bekliyoruz” dedi. Öktem, sadece sözleriyle değil, eylemleriyle de mücadelesini sürdürüyor. Ankara’da saldırıya uğrayan 20 yaşındaki bir Martı TAG sürücüsünü İstanbul’a getirerek, Martı mühendislik departmanında işe aldı. Bu adım, sadece bir sürücüyü korumakla kalmadı, aynı zamanda taksicilerin şiddetine karşı bir direniş sembolü haline geldi.

Türkiye, ulaşımda tekelleşmiş bir rant sistemine mahkûm olmamalıdır. Halk, özgürce ve güvenli bir şekilde ulaşım alternatiflerini seçebilmelidir. Taksi terörüne karşı, modern ve şeffaf bir ulaşım sistemine sahip olmak artık bir lüks değil, bir zorunluluktur. Oğuz Alper Öktem’in mücadelesi, bu yolda atılmış önemli bir adımdır. Ancak bu mücadelenin başarıya ulaşması için hükümetin de adım atması ve taksicilerin şiddetine karşı caydırıcı önlemler alması gerekiyor. Umarım bir an önce gerekli tedbirler alınıp kalıcı bir çözüm bulunur.