Hayat, çoğu zaman kendimizi bir kalabalığın içinde kaybolmuş gibi hissettiren bir koşuşturmacadır. Herkes bir yere yetişmeye çalışıyor, herkes bir şeyler başarmak istiyor. Fakat bu telaşın içinde, asıl soruyu sormayı unutuyoruz: "Ben gerçekten ne istiyorum?"
Toplumun çizdiği sınırlar, başkalarının bizim için belirlediği başarı tanımları, sosyal medya paylaşımlarıyla parlayan sahte mutluluk tabloları... Tüm bunlar, kendi iç sesimizi duymamızı zorlaştırıyor. Belki de ilk adım, bu gürültüyü susturmayı öğrenmek. Kendimize bir alan açmak, içimizdeki sessiz çağrıyı duyabilmek için zaman tanımak!
Her birimizin içinde benzersiz bir yol var. Bu yol, bazen çok barizdir ama çoğu zaman gizlidir, üzeri korkularla, şüphelerle ve başkalarının beklentileriyle örtülüdür. Oysa kendi yolumuzu bulmak, dünyaya kattığımız en büyük değerlerden biri olabilir. Çünkü bu yolculuk, sadece bizi değil, etrafımızdakileri de özgürleştirir.
Bir an durup düşünelim. Bizi ne heyecanlandırıyor? Sabahları bizi yataktan kaldıran şey ne? Belki resim yapmaktan hoşlanıyoruz, belki yeni bir dil öğrenmek istiyoruz ya da sadece sessiz bir köşede kitap okumak... Bu küçük arzular, içimizdeki derin çağrının işaret fişekleri olabilir.
Kendi yolunu bulmak cesaret ister, çünkü bu yol genellikle başkalarının onayını almaz. Ama unutmayalım ki en parlak yıldızlar bile önce karanlıkta parlar. Kendi yolumuza adım attığımızda, sadece kendimizi bulmakla kalmayız, aynı zamanda başkalarına da ilham veririz.
O halde bugün bir adım atmaya ne dersin? Telefonu bir kenara bırak, sessiz bir köşe bul ve sadece dinle. Belki de uzun zamandır duymayı unuttuğun bir ses sana yön gösterecektir. Çünkü hayat, başkalarının değil, senin elinde!
Unutma, kendi hikâyeni yazmak için asla geç değil. 🌟