Ölüleri yıkayan bir gassalın hikayesi kulağa oldukça sıradan gelebilir, değil mi?
Ancak son günlerde çokça konuşulan tartışılan adeta ülke gündemine dönen Gassal dizisi, bu basit görünen hikayenin derinliklerine inerek izleyiciyi düşündüren, güldüren ve aynı zamanda hayatın en temel sorularıyla yüzleştiren bir dizi.
“Ölünce beni kim yıkayacak?” sorusu, baş karakter Baki’nin hayatını sorgulamasına ve izleyiciyi ölüm korkusu, yalnızlık ve toplumsal bağlar üzerine düşünmeye davet ediyor.
Baki, bir gassal olarak hayatın en uç noktasında duran biri. Ölülerle yaşayan bir adamın dünyasında, ölüm sadece bir iş değil, aynı zamanda yaşamın anlamını keşfetme çabası. Ama Baki’nin bu içsel yolculuğu, trajikomik olaylarla sarılı. Sosyal medyada gündem olan bu dizi, bir yandan izleyiciyi güldürürken bir yandan da hayatın en derin sorularını sorduruyor.
Gazze’nin Sorusu: “Bizim İçin Kim Konuşacak?”
Baki’nin dizide sorduğu “Beni kim yıkayacak?” sorusu, bireysel bir korkunun ifadesi. Ama Gazze’de her gece aynı soru, başka bir biçimde yankılanıyor: “Bizim için kim konuşacak? Ümmet neden suskun?”
Gazze’nin çocukları ölüm korkusundan değil, ölümle olan bitmeyen karşılaşmalarından yoruldu. Bir çocuk, annesini ve babasını enkaz altında kaybettikten sonra şöyle haykırıyor: “Artık Ölüp dinlenmek istiyorum.”
Türkiye’de bir dizi, bir adamın ölümle yüzleşmesini tartışırken, Gazze’de insanlar ölümü bir kurtuluş olarak görüyor. Her gün bombalar altında yaşam mücadelesi veren bir milletin çığlığı, ne yazık ki dizinin etkileyici sloganlarının gölgesinde kalıyor.
Gassal ve Gazze: Ölümün İki Yüzü
Gassal dizisi, ölüm korkusunu bir insanın bireysel hikayesi üzerinden işlerken, Gazze’de ölüm korkusunun yerini yaşam korkusu almış durumda. Orada ölüm değil, yaşamak daha zor. Her gün yeni bir trajediyle uyanan bir halkın dramı, bir dizi karakterinin travmalarından çok daha derin.
Bir yanda, trajikomik olaylarla hayatı sorgulayan bir adamın hikayesi var. Öte yanda ise, ölümle her an burun buruna yaşayan bir halkın gerçeği. Bir tarafta Gassal dizisinin sosyal medyada yankılanan sloganları, diğer tarafta Gazze’nin duyulmayan çığlıkları…
“Affedin Bizi, Gazze”
Gazze’nin çocukları, kadınları, yaşlıları her gün ölümün kıyısında yaşıyor. Sağlıkçılar, anestezisiz bacak dikmek zorunda kalıyor. Bir çocuğun acısını dindirecek ilaç yok, bir annenin kaybını teselli edecek kelime yok. Gazze direniyor, ama ümmet sessiz.
Bu sessizlik, sadece Gazze’nin değil, tüm insanlığın ayıbıdır. Çünkü Gazze’de olanlar bir halkın trajedisinden öte, insanlığın vicdanının testidir. Ve ne yazık ki, bu sınavda sınıfta kaldık.
Türkiye’de bir dizi karakterinin yalnızlığına, ölüm korkusuna empati duyuyoruz. Ama Gazze’nin çocuklarına aynı empatiyi göstermiyoruz. Çünkü onların hikayesi, bir dizinin senaryosu kadar rahatlatıcı değil; aksine bizi rahatsız edecek kadar gerçek.
14 aydır Gazze’de kan akıyor. Ama bizler, Türkiye’nin gündeminde tarikatların iç savaşlarını, siyasi çekişmeleri ve televizyon dizilerini konuşuyoruz. Gazze’de halk direniyor, ama biz direnmek yerine yalnızca izliyoruz.
Gazze’yi Hatırla
Bir gün Gassal dizisinin etkileyici sahneleri unutulacak. Ama Gazze’deki çocukların çığlıkları vicdanlarımızda yankılanmaya devam edecek. Gazze’yi unutma. Çünkü Gazze, yalnızca bir coğrafyanın değil, insanlığın sınavıdır.
Gazze direniyor. Biz ise suskun. Ve bu büyük çelişki, modern dünyanın en büyük ayıbıdır.
Affedin bizi, Gazze. Ümmet aciz, dünya yalancı çıktı.