ABD'nin son dönem politikaları, özellikle Ortadoğu'daki askeri ve siyasi hamleleri, bir filin girdiği yeri ezip geçmesine benzetilebilir. Bu benzetme, ABD’nin güç ve nüfuzuyla yerel dinamikleri gözetmeden, diplomatik hassasiyetlere aldırmadan, çıkarlarını dayattığı her coğrafyada bıraktığı yıkıcı izlere dikkat çekmek için yapılmaktadır. Türkiye, bu küresel güçle olan ilişkilerinde son devrede stratejik bir noktaya ulaşmıştır. Özellikle ABD’nin, Suriye’de 30 bin kişilik sınır koruma birliği kurma kararı, sadece askeri bir adım değil, aynı zamanda bölge üzerindeki emperyal projelerin bir neticesidir.
ABD'nin Orta Doğu Politikası ve Türkiye
ABD'nin Ortadoğu’daki varlığı, sadece petrol ve enerji kaynaklarına erişimle sınırlı değil, bölgedeki jeopolitik dengeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme çabasıyla da ilgilidir. Amerika, Irak işgalinden başlayarak Suriye’deki iç savaş sürecine kadar her müdahalesinde, "demokrasi" ve "insan hakları" gibi evrensel kavramları gerekçe göstererek büyük askeri operasyonlar düzenlemiş ve bölgedeki ülkelerin iç işlerine doğrudan müdahale etmiştir.
Türkiye, bu süreçte hem ABD’nin müttefiki hem de onun politikalarının hedefi olmuştur. Özellikle Suriye iç savaşında ABD’nin, PKK'nın Suriye kolu olan YPG’ye verdiği destek, Türkiye’nin güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturmuş ve iki ülke arasında gerilimi artırmıştır. ABD'nin sınır güvenliği bahanesiyle oluşturduğu 30 bin kişilik güç, aslında Türkiye'nin güney sınırında bir terör devleti kurma planının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin bu tehdide karşı Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonlarıyla verdiği cevap, ABD’nin bölgedeki planlarını boşa çıkarma noktasında önemli adımlar olmuştur.
Suriye İç Savaşı ve ABD’nin Rolü
Suriye iç savaşı, küresel güçler arasında bir vekalet savaşı haline dönüşmüştür. ABD, bir yandan IŞİD’le mücadele bahanesiyle bölgeye askeri müdahalesini sürdürürken, diğer yandan Türkiye’nin hassasiyetlerine kulak asmadan YPG’ye destek vermiştir. ABD’nin bu politikası, Türkiye açısından kabul edilemez bir güvenlik sorunu yaratmış ve iki ülke arasında gerilimlere yol açmıştır. Washington, bölgedeki çıkarlarını korumak adına, Suriye’nin kuzeyinde bir “koridor” oluşturmaya çalışmış, bu süreçte Türkiye ile olan stratejik ortaklığını riske atmıştır.
ABD’nin Suriye’deki müdahalesi, aslında geniş bir stratejinin parçasıdır. ABD, Suriye'deki varlığını IŞİD’le mücadele bahanesiyle meşrulaştırsa da esas hedefi, Rusya ve İran gibi bölgedeki rakiplerini dengelemek, Suriye’nin parçalanmış yapısı üzerinden yeni bir düzen kurmaktır. Bu süreçte ABD, bölgesel Kürt güçlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmış ve Türkiye’nin sınır güvenliği konusundaki taleplerini göz ardı etmiştir.
ABD'nin Stratejik Hedefleri ve Türkiye'nin Tepkisi
ABD'nin Ortadoğu’daki hedefleri, uzun vadeli bir emperyal projenin parçalarıdır. Bu hedefler arasında, bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol altına almak, İran’ı sınırlamak ve İsrail’in güvenliğini sağlamak öncelikli yer tutmaktadır. Suriye’deki sınır güvenliği projesi ise bu hedeflerin bir uzantısıdır. Türkiye, bu projeye karşı ciddi bir direniş göstermiş ve Zeytin Dalı Harekâtı gibi askeri operasyonlarla ABD’nin bölgedeki planlarını sekteye uğratmıştır.
Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinde yaşanan gerilim, sadece Suriye politikalarıyla sınırlı değildir. ABD’nin Türkiye’ye yönelik uyguladığı silah ambargoları, F-35 programından çıkarılma ve ekonomik yaptırım tehditleri gibi adımlar, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığı zedelemiştir. Ancak Türkiye, bu süreçte hem askeri hem de diplomatik alanda güçlü bir direniş göstermiş ve ABD’nin dayatmalarına boyun eğmeyeceğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Türkiye'nin Stratejik Duruşu: Bağımsız Politikaların Gücü
ABD'nin Ortadoğu’da uyguladığı güç politikalarına karşı Türkiye’nin duruşu, bağımsız bir dış politikanın önemini bir kez daha göstermiştir. Türkiye, hem Rusya ile olan yakın ilişkileri hem de kendi bölgesel çıkarlarını savunma noktasında attığı adımlarla, ABD’nin bölgedeki planlarına karşı alternatif bir denge unsuru oluşturmuştur. Özellikle S-400 hava savunma sistemlerinin alınması ve NATO’daki tartışmalı konumuna rağmen Türkiye, kendi güvenlik çıkarlarını ön planda tutarak bağımsız bir çizgide ilerlemiştir.
Türkiye’nin ABD’ye karşı geliştirdiği bu bağımsız politika, sadece askeri adımlarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik alanlarda da kendini göstermiştir. ABD’nin ekonomik yaptırım tehditlerine karşı Türkiye, hem yerli üretimi artırmış hem de alternatif ticaret yolları arayışına girmiştir. Bu süreç, Türkiye’nin küresel sistemde daha güçlü ve bağımsız bir aktör olma yolunda önemli adımlar atmasını sağlamıştır.
Fil ve Türkiye’nin Mücadelesi
ABD'nin Ortadoğu'daki her adımı, büyük bir filin girdiği yeri ezmesi gibi, yerel dinamikleri, devletleri ve halkları derinden etkilemektedir. Türkiye, bu devasa güce karşı bölgesel ve küresel düzeyde stratejik bir mücadele vermektedir. ABD’nin Suriye’deki sınır güvenliği bahanesiyle terör örgütlerine verdiği destek, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmuş, ancak Türkiye, bu tehdide karşı kararlı bir duruş sergilemiştir.
Bugün gelinen noktada Türkiye, sadece bölgesel bir güç olarak değil, aynı zamanda küresel dengeleri etkileyen bir aktör olarak ABD’nin politikalarına karşı bağımsız bir çizgi izlemekte ve kendi çıkarlarını savunmaktadır. Türkiye’nin bu kararlı duruşu, ABD’nin bölgedeki emperyal projelerine karşı önemli bir denge unsuru olmayı sürdürmektedir. ABD, devasa gücüne rağmen, bölgedeki yerel dinamikleri dikkate almadan attığı her adımda Türkiye gibi aktörlerle karşılaşmaya devam edecektir.