Seyahat etmek, gezmek gerekiyor. Bugün toplum olarak, gezmeye önem
vermiyor, gezdiğimiz yerlerle ilgili de fazla bir bilgi sahibi
değiliz. Bugün Türkiye’de 76 milyon insan yaşamakta. Ancak cebinde
pasaportu olan insan sayısı ise 12-13 milyon civarında. Bunların da
çoğu, hac ve umre ibadeti için alınmakta. Aslında gezmek, fazla
pahalı değil, ucuz geziler, ucuz turlar düzenlenmekte. Bu turlarla
Dünya’nın birçok bölgesi rahatlıkla gezilebilir. 1992 yılından beri
gazeteci ve belgeselci olarak, Dünya’nın birçok ülkesini gezme
fırsatım oldu. Gezdiğim ülkelerle ilgili belgeseller çekip TV
kanallarında yayınlatmakta, yaptığım araştırma yazılarını
gazetelerde okuyucularımla paylaşmaktayım. 10-20 Kasım 2014
tarihleri arasında Amerika’ya giderek çeşitli eyaletlerde
belgeseller çektim. Bu belgesellerle ilgili hazırladığım gezi
notlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
AMERİKA’YA YOLCULUK
Amerika’dan vize alma işlemimiz uzun sürmüştü. Nihayet vize alma
işlemimiz tamamlandı ve o gün geldi çattı. 10 Kasım 2014 günü saat
07.30 uçağı ile Amerika’ya doğru uçuşa geçtik. Önce Karadeniz
semaları, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya,
Polonya, Norveç ve İsveç hava sahalarından geçerek Kuzey Buz
Denizi’ne açıldık. Yolculuğumuz devam ederken biz de uçakta Amerika
ile ilgili notlarımızı gözden geçiriyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri elli tane eyalet ve bir tane federal
bölgeden oluşan bir federal anayasal cumhuriyettir. Resmî kuruluş
tarihi 4 Temmuz 1776'dır.
Kuzeyinde Kanada, güneyinde ise Meksika ile sınırı bulunur. Alaska
eyaleti, kıtanın kuzeybatısında bulunarak doğusunda Kanada ve
batısında Bering Boğazı'nın öbür tarafında bulunan Rusya'nın
arasında bulunmaktadır. Hawaii eyaleti, Büyük Okyanus'un ortasında
bulunan bir takımadadır. Ayrıca Karayipler ve Büyük Okyanus'ta
bulunan birçok denizaşırı toprağı vardır. Doğuda Atlas
Okyanusu'ndan, batıda Büyük Okyanus'a kadar 4.500 km
genişliğindedir. Alaska ve Hawaii'yi de içine alan Amerika Birleşik
Devletleri'nin 9 milyon kilometrekareden fazla yüzölçümü
vardır.
Biz bu satırları okurken uçağımız hızla ilerliyor. İzlanda
üzerinden buzlarla kaplı Grilland’a el sallayarak Atlantik
Okyanusu’na açılıyoruz. Amerika Kıtası’na Kanada hava sahasından
giriyoruz. Karlı dağlar, yaprakları dökülmeye yüz tutmuş ormanlar
bize hoş geldin diyor. Kuzey Amerika hava sahasına girdiğimizde
Amerika’da henüz yeni sabah olmuş. 11 saate yakın uçuştan sonra,
Amerika’nın New York, Kennedy hava limanına iniyoruz. Pasaport
işlemlerimizden sonra ‘’Merhaba Amerika’’ diyip, New York
sokaklarına çıkıyoruz.
AMERİKA MÜSLÜMANLAR BİRLİĞİ MERKEZİNDEYİZ
Birçok eyaletin birleşmesiyle kurulan Amerika Birleşik Devletleri
bana göre New York’tan ibaret. Uçağımız New York hava sahasına
alçaldığında, gökdelenler, devasa binalar, ırmaklar, göller,
koylar, sonbaharın bütün güzelliğini yaşayan New York’u şimdi
karadan geziyorum. New York Kennedy hava limanı ile Amerika’da ki
ilk ziyaret yerim Amerika Müslümanlar Birliği arası yaklaşık 45
dakika. Geniş yollar ve caddelerden geçerek Amerika Müslümanlar
Birliği Merkezi’ne geliyorum. Bu merkezin kuruluşu başlı başına bir
belgesel konusu. Burası, Amerika’ya giden Türkler tarafından 1980
yılında kurulan ilk cami. Türkler, namaz kılacak camii bulamayınca,
1980 yılında bir grup Türk tarafından Amerika Müslümanlar Birliği
kurulur, bu bina satın alınarak, camii ve kültür merkezine
dönüştürülür. İki katlı sevimli bir bina… Hem camii, hem kültür
merkezi görevini görüyor. Bu bina 1980 yılında satın alındığında
bir harabe görünümündedir. Bina 60 senelik ömrünün il kısmında
kilise, sonra kiliseye bağlı dini okul, sonra sinema ve tiyatro
olarak kullanılmış ve 4-5 yıl kadar da metruk haldeymiş .
Amerika’daki bir avuç Müslüman Türk tarafından satın alınan bina
yüzbinlerce dolar sarf edilerek onarılmış, tadilatlar yapılmış,
güzelleştirilmiş ve bir İslam külliyesi haline getirilmiştir.
Fatih Camii’nin kuruluşu, Amerika Müslümanlar Birliği’nin
hizmetleri, her türlü takdirin üzerinde. 34 yıldır başarılı hizmet
veren bu kuruluşa teşekkür etmeyi bir borç biliyor, Fatih Camii ve
Amerika Müslümanlar Birliği’nin kuruluşunu gerçekleştiren
şahıslarla görüşüp, belgesel görüntüler çekiyoruz.
AMERİKA’YI MÜSLÜMANLAR MI KEŞFETTİ?
Kitaplar, Amerika’yı 1492’de Kristof Kolomb’un keşfettiğini yazar.
Ancak tarihi kaynaklar, Amerika’nın çok öncelerden keşfedildiğini
yazmakta. Amerika’yı ilk kez Asya Bölgesinden, hatta ataları
Türkler olan Kızılderililerin binlerce yıl önce geldiğini yazmakta.
Bering Boğazı’nı aşarak gelen Türkler, Kızılderili adı ile
Amerika’nın ilk yerlileridir. Müslümanların, 750’li yıllarda
Endülüs’ten ve Fas’tan Amerika’ya geçtikleri yazılmakta. Son
yıllarda ABD’ni tarihinde Colombus’tan önce Müslümanların
bulunduğuna dair yeni araştırmalar yapılmaktadır. Dünyaca ünlü
Harvard Üniversitesi eski profesörlerinden, ABD Bilim Sanat
Akademisi üyesi Barry Fell'in (1917-1994), 1980’de yayımladığı
“Saga Amerika” (Efsane Amerika) isimli çalışmasındaki bilgiler
gösteriyor ki, Müslümanlar, daha Hz. Ali ve Hz. Osman döneminde
Amerika'ya ulaşmıştır. 1
ABD’nin batı yakasının kurak yerlerinde taşlar üzerine oyulmuş
şemalar, grafikler, tablolar, temel ve ileri düzeydeki okulların
sisteminden kalan kısımları gösteren bazı kitabelere ulaşmışlardır.
Kuzey Afrikalıların el yazmalarına benzer kufi tarzında Arap
alfabesiyle yazılmış kitabeler bulunmaktadır.2 Arkeolojik kazılar,
dilbilimcilerin bölgede dil ve yer isimleri üzerine yaptığı
incelemeler, antikacıların 8. ve 9. yüzyıla ait buldukları paralar,
ev eşyaları ve diğer eşyalar, Müslümanların 7. yüzyılın
ortalarından itibaren Amerika kıtasına geldiğini, yerleşim
birimleri, câmiler, okullar kurduğunu ve Kızılderililer üzerinde
büyük etki bıraktığını gösteriyor."3
Amerika kıtasından 1000 yıllarında, ilmen ilk defa bahseden ise,
Müslüman ilim adamı Birunî’dir. Müslüman âlim ve kâşişer Kolomb’dan
asırlar önce yeni kıtanın varlığından haberdar olmuşlardı. Zâten
Kolomb da, başta İbni Rüşd olmak üzere bir çok Müslüman denizci,
coğrafyacı ve bilginin eserleri ve tecrübelerinden istifade
etmişti. Bunu Kolomb, 1498’de Haiti’den yazdığı mektupta,
“Avenruyz-İbni Rüşd” adlı yazarın, yeni dünyanın mevcudiyeti
hakkında kendisini bilgilendirdiğini belirterek doğrulamıştı.4
Kolomb evraklarında 21 Ekim 1492 tarihinde Gibara yakınlarından
Küba’nın Kuzeydoğu sahil kıyısına gitmek üzere gemisinin
ayrıldığını ve güzel bir dağın tepesinde bir mescit gördüğünü
itiraf eder. Küba, Meksika, Texas ve Nevada’da üzerinde Kur’an’dan
ayetler bulunan harabe halinde mescitlerin ve minarelerin
bulunduğunu keşfetmişlerdir.5
AMERİKA’NIN KURULUŞU
Yeni Dünya olarak bilinen Amerika tarihi ve kuruluşu gerçekten çok
enteresan. Bunların her biri ayrı bir araştırma konusu.
Amerika Kıtası'nın 1492'de Avrupalılar tarafından keşfinden sonra
İspanyollar, Portekizliler, Fransızlar ve İngilizler, buradaki
yerli halkların aleyhine toprak sahibi oldular. Avrupalılar,
Amerika'daki topraklarını genişlettikten sonra, İngiltere başta
olmak üzere çeşitli ülkelerden göçmenler alıp buralara
yerleştirerek koloniler kurdular.
18. yüzyıl ortalarında, bu kolonilerin sayısı 13'e yükseldi ve bu
Onüç Koloni, Amerika Birleşik Devletleri'nin temelini oluşturdu.
Koloniler zaman içinde İngiliz devletinden farklı bir kimlik
geliştirmeye başladı. Yönetimleri de İngilizlerden farklıydı.
Kolonilerin her birinde (Pensilvanya dışında), iki yasama meclisi
bulunuyordu. Kolonileri temsil eden alt meclisin üyeleri mal
sahipleri tarafından seçiliyor, Krallığı temsil eden üst meclis
üyeleri ise İngiliz Kralı tarafından tayin ediliyordu.
İngiltere, 1756-1763 yılları arasında yapılan Yedi Yıl Savaşları
İngiliz maliyesi üzerinde ciddi bir yük oluşturmuştu. İngiltere
malî yükünü gidermek amacıyla yeni vergiler koyması, Amerika'daki
kolonilerin tepkisiyle karşılaştı. 18. yüzyıl ortalarından beri
hazır oldukları bağımsızlık mücadelesini hayata geçirdiler.
6İngiltere’ye karşı özgürlük mücadelesine girişen Amerika’ya,
1770’li yıllarda Osmanlı, gemilerle yardım göndermişti .7 Savaşın
başlarında George Washington, Thomas Jefferson tarafından kaleme
alınan ve özgürlük isteklerini dile getiren Amerikan Bağımsızlık
Bildirgesi'ni yayınladı (4 Temmuz 1776). Sonradan 4 Temmuz günü ABD
bağımsızlık günü olarak kabul edilmiştir.
İngiltere’ye karşı özgürlük mücadelesine girişen Amerika’ya,
1770’li yıllarda Osmanlı, gemilerle yardım göndermişti.
Altı yıl süren savaş sonunda, George Washington komutasındaki
koloni güçleri tarafından yenilgiye uğratılan İngiltere geri
çekilmiştir.1789'da Anayasanın tamamlanıp onaylanmasıyla yeni bir
ulus ve Amerikan üst kimliği doğdu.8
1850’ler, Birleşik Amerika batıdaki topraklara yeni yeni açılmakta,
bir taraftan Kızılderililer ile uğraşırken, bir taraftan da
California’da yaşanan “altına hücum”u intizama sokmaya
çalışmaktadır, topraklarını genişletmek için savaş veren
Amerikalılar, Teksası kontrol altına almak için Meksika ile
giriştiği savaşta, atların çöle dayanamaması sonucu bir türlü
üstünlük sağlayamaz; bunun üstüne Amerikan ordusu savaşta çöle
dayanıklı hayvan arayışına girer. Savaş Bakanı Jefferson Davis,
Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde kullanılan develerin bütün bu işler
için en uygun hayvan olduğunu düşünür.
Dönemin Osmanlı Padişahı Abdülmecid’e başvurulur. Padişah’ın izni
ve 2 hediye devesiyle, toplam 34 veya 60 kadar deve gemilere
yüklenir. Amerikalılar için asıl zorluk bu noktadan sonra başlar.
Develerle ilgili hiçbir bilgiye sahip olmayan Amerikalılar, İzmir
Limanından 4 deveciyi de yanlarına alarak Amerika’ya dönerler. 9
Bazı kaynaklarda develerle birlikte 100 askerin de Amerika’ya
yardım için gönderildiği belirtilmektedir.
Osmanlı askerleri, sahip oldukları bilgi, beceri ve tecrübeyle,
Kuzeylilerin savaşı kazanmalarında ciddi bir misyon üstlenmişlerdi.
Bunlardan kâfilede deve bakıcısı olan üç Türk (Hacı Ali, Yorgo ve
İlyas Bey), Amerika’da kalmışlar ve ticarî hayattaki girişimleriyle
büyük başarılara imza atmışlardır. Birisi, Amerika’da deve ile ilk
posta teşkilatını kurmuş, diğeri Camel ‘Deve’ marka sigaranın
temellerini atmış; paketlerin üzerine ‘Turkish’ ibâresini dâhi
koymuştur.
Devecilerin Amerika’daki hayatları maceralarla dolu geçer. En
renkli hayat ise Hacı Ali’ye aittir. California’daki birliklerde
uzun seneler devecilik yapan Hacı Ali daha sonra ordudan ayrılır,
evlenip iş hayatına atılır ve sahip olduğu birkaç deveyle
taşımacılık yapmaya başlar, işleri iyi gitmiyordur, günün birinde
develerini Arizona çölüne salar ve Quartzsite kasabasına yerleşir.
Kasabalıların çok sevdiği Hacı Ali, onların söyleyişiyle Hi Jolly,
çok sevdiği develerini bulmak için yıllar sonra çöle gider,
günlerce kendisinden haber alınmaz, kasabalı Hacı Ali’yı çölde
arar, uzun aramalardan bir deveye sarılmış halde bulurlar ancak
Hacı Ali’de deve de ölmüşlerdir ve Hacı Ali için üzerinde bir deve
rölyefinin bulunduğu, bölgenin en büyük mezarını inşa ederler.
Arizona’da bir efsane olarak dilden dile dolaşan Hacı Ali için her
yıl altı ocakta Quartzsite’da Hi Jolly festivali yapılmakta,
Amerika’nın en ünlü devecisi için deve yarışları yapılmaktadır.
Deveci Babanın Oğlu, Türk Asıllı Meksika Cumhurbaşkanı
Diğer renkli hayatı ise İlyas Bey yaşar. İlyas Bey Meksikalı bir
kızla evlenip Meksika’ya yerleşir ve bir oğlu olur. Oğlu Elias
Plutarco Calles 1924-1928 yılları arasında Meksika devlet başkanı
olur, 1928-1936 yılları arasında ülkeyi perde arkasından
yönetir.10
ABD'nin genişlemesi
ABD doğal kaynaklarının zenginliği, genç ve dinamik bir insan
gücüne sahip olması nedeniyle 19. yüzyıl boyunca hızla sanayileşti.
Ancak 1861-1865 yılları arasında çıkan Amerikan İç Savaşı ülkeyi
parçalanma tehdidi altına soktu. Savaş kuzeydeki eyaletlerin
başarısıyla sonuçlandı ve ABD tekrar hızlı bir gelişme dönemine
girdi. 20. yüzyıl başlarında çıkan I. Dünya Savaşı'nın İtilaf
Devletleri tarafından kazanılmasında önemli bir rol oynadı. II.
Dünya Savaşı'nda da Almanya, İtalya ve Japonya'ya karşı büyük bir
başarı kazanan ABD artık bir süper güç haline gelmişti.11
AMERİKA’NIN KALBİ NEW YORK’TA ATIYOR
Bugün 11 Kasım 2014, Amerika’yı keşfetmeye çalışıyoruz. New York
sokaklarında sadece Amerika’nın değil, Dünya’nın kalbinin attığı
New York’u sizlere Devr-i Alem farklı ile tanıtmak istiyoruz.
New York Amerika Birleşik Devletlerinin en kalabalık şehri ve
dünyanın en kalabalık metropoliten alanlarından New York
metropoliten bölgesinin merkezidir. Şehir bir parçası olduğu New
York Eyaleti ile karıştırılır. Şehir; ticaret, finans, medya,
sanat, moda, araştırma, teknoloji, eğitim ve eğlence sektöründe
önemli katkı yaptığından dolayı küresel kent olarak anılmaktadır.
Önemli bir uluslararası diplomasi merkezi olan kent, Birleşmiş
milletler genel merkezine de ev sahipliği yapmaktadır
Şehir, dünyanın en büyük doğal limanlarından birinin üstüne
kurulmuştur
New York, bir göçmen kentidir. Kentte yaklaşık 170 ayrı dil
konuşulmaktadır ve her üç kişiden biri ABD dışında bir ülke
doğumludur. İngilizce çeşitli aksanlarla konuşulur. İngilizcenin
yanı sıra İspanyolca da İngilizce kadar yoğun konuşulmaktadır.
Özgürlük heykeli, Empire State Binası, Central Park ve Times
Meydanı, Modern Sanat Müzesi, Guggenheim Müzesi ve Modern Tarih
Müzeleri şehrin ilgi çekici mekanlarıdır. Gökdelenleri, caddeleri,
lokantaları, alışveriş merkezleri ve insanlarıyla, New York
turistleri cezbetmektedir. 24 saat açık olan metrosu ve yoğun
trafiğiyle Hiç Uyumayan Şehir adını almıştır.12
New York kenti 1615 yılında Hollandalılar tarafından New Amsterdam
adı altında kuruldu. 1664 yılında İngilizler tarafından fethedilen
şehre York ve Albany İngiliz Dükü’ne ithafen New York adı verildi.
1778 yılında kent 2 yıl süreyle yeni kurulan Amerika Birleşik
Devletleri'nin başkenti oldu. Başkent Washington'a taşındıktan
sonra da kentin önemi büyümeye devam etti. Şehir 19. yüzyılda göç
ve açılım hareketi ile dönüşüm geçirdi. 1904 yılında New York şehir
metrosu açıldı. New York şehri 20. yüzyılın ilk yarısında dünyanın
ticaret, sanayi ve iletişim merkezi haline geldi. New York şehri
1920’lerde Londra’yı geride bırakarak en kalabalık şehir konumuna
geldi ve Metropolitan Bölgesi 1930’ların başında nüfusu 10 milyon
rakamını aşarak insanlık tarihindeki ilk mega şehir oldu. New
York’da ekonomik problemler, artan suç oranları ve ırklar arası
gerginlik 1970’lerde zirveye ulaştı.
İKİZ KULELER’İN ALTINDAYIZ
New York’ta ilk durağımız, 11 Eylül’de vurulan İkiz Kuleler olarak
bilinen binaların bulunduğu bölge. İki uçağın, o devasa İkiz
Kuleleri 2001 yılı 11 Eylül’de nasıl vurduğunu, binaların nasıl
kartondan kutuymuş gibi yanıp, yıkıldığını dün gibi hatırlıyorum.
Bu binaların olduğu yerde belgesel çekiyoruz. İkiz Kulelerin olduğu
yerlere bu olayda ölen 3.000’e yakın insanın isimleri yazılmış ve
büyük havuzlar yapılmış. İkiz Kulelerin olduğu bölgede başka
binalarda var. Ancak İkiz Kuleleri temsilen tek bir büyük bina
yapılmış. Havuzlarda, çağlayarak akan sular, havuz duvarında olayda
ölen insanların isimleri, insanı müthiş bir şekilde
hüzünlendiriyor. Gece ve gündüz, bölgenin görüntülerini çekiyoruz.
İkiz Kulelerin yerine yapılan binanın, değişik açılardan
görüntülerini çekerken, o günleri hatırlıyorum.
Yerel saatle 08:46:30 da Amerikan Hava Yolları'na ait kaçırılan bir
yolcu uçağı Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi 94.-98. katları
arasına kulenin kuzey tarafından çarptı. Bina çarpmadan 102 dakika
sonra yıkıldı.
Yerel saatle 09:02:59 da ikinci bir uçak Dünya Ticaret Merkezi
güney Kulesi 77.-85. katları arasına kulenin güney tarafından
çarptı. Bina çarpmadan 56 dakika sonra yıkıldı.
Olaylarda 2,974 sivil ABD vatandaşı ölmüştür. 24 kişi ise halen
kayıp olarak listelenmektedir.
ABD hükümetinin açıklamalarına göre olaylar şöyle gelişti: 11 Eylül
2001 Salı günü ABD’de dört yolcu uçağının ikisi New York'taki Dünya
Ticaret Merkezi gökdelenlerine, bir diğeri Washington D.C.'de
Pentagon’a çarptı. Sonuncu uçak ise yolcular ve uçağı kaçıranlar
arasındaki mücadeleden sonra 150 mil uzakta, Pensilvanya kırsalında
düştü.
Bu konuda pek çok teori öne sürülüyor. AB.D hükümetine göre bu
saldırıyı Usame B. Laden’in lideri El Kaide örgütü gerçekleştirdi.
Kimi iddialara göre 11 Eylül olayları Amerikan hükümeti ve gizli
servisleri tarafından Orta Doğu'ya ve Afganistan'a yönelik işgal
faaliyetlerini meşrulaştırmak, ülke ve dünya kamuoyunun desteğini
almak amacıyla düzenlenmiş senaryolardır. New York Times gazetesi
tarafından yapılan bir ankete göre her 4 Amerikalıdan 3'ü hükümetin
11 Eylül olayları ile ilgili doğruları söylemediğinden
şüphelendiğini belirtmiştir.
Video görüntüleri incelendiğinde, güneydeki kuleye çarpan uçağın
camlarının görülmediği ve United Airlines logosunun olmadığı, bu
uçağın ABD Ordusu'nda kullanılan Boeing 767 tipi yakıt ikmal uçağı
olduğu öne sürülmüştür.
Saldırı, dünya medyası tarafından "medeniyetler çatışması" olarak
yorumlandı. 11 Eylül saldırılarını gerekçe gösteren başkan George
W. Bush, önce Afganistan, ardından da Irak'ı işgâl etti. ABD
Başkanı George W. Bush Terörizmle Savaş Kampanyası başlattı ve bu
kampanya ile NATO'nun 5. maddesini işletmeye başlattı. Bu
Kampanyada ABD'ye başta Birleşik Krallık olmak üzere birçok ülke
destek olmaktadır.13
İKİZ KULELER ENKAZINDAKİ MÜZE
Amerika, çok enteresan bir ülke. Dünyayı ve insanları sömürmek
üzere kurulan Amerika, tam anlamı ile kapitalist ve emperyalist.
Her şey paraya endeksli. Sosyal Devlet anlayışından hiçbir eser
yok. Hayat, oldukça pahalı. Her şeyden para kazanmayı ilke edinen
Amerika, 11 Eylül felaketinden bile para kazanıyor. İkiz Kulelerin
enkazı ve bodrum katlar müze haline getirilmiş. Kameramız elimizde,
çok ciddi bir kontrolden geçerek müzeye giriyoruz. Müzede
binaların, vurulmadan önceki görüntüleri, vuruluş anı, çöküntüler,
enkazdan çıkan malzemeler, binanın enkazdaki önemli parçaları,
temelde ki çelik halatlar, temel duvarları, her şey ziyaretçilerin
bilgisine açılmış. Çok geniş bir alan, saatler süren gezi ile hem
bilgi alıyor, hem de çekim yapıyoruz. Müzenin çok özel bir yerine
geldiğimizde, çekim yapmamız yasaklanıyor. Basına yansımamış dehşet
görüntüler, videolar ve İngilizce bilgiler, burada ziyaretçilerin
bilgisine sunuluyor. Müzedeki çekimlerimizi tamamlarken aklımıza
İkiz Kulelerin nasıl vurulduğu ve olayın arka planında nelerin
olduğu bir kez daha düşünmeden edemiyoruz. Gerçekten İkiz Kulelerin
neden vurulduğu, arkasındaki güçlerin neler olduğu, tıpkı Amerika
Cumhurbaşkanlarından suikast sonucu olan Kennedy’nin neden
öldürüldüğü bilinmediği gibi, sır olarak kalacak ve hiçbir zaman
ortaya çıkmayacaktır. Bugün, bu tezler Amerika’da çok saygın kurum
ve kuruluşlar tarafından da dillendiriliyor. Olayın görünürdeki
faili El Kaide olsa da, arkasında Derin Amerika ve Amerika Derin
Devleti olduğu söylenmekte. Temennimiz bir gün bu gerçekler ortaya
çıkar. Müzeden çıkarken aklımıza bir çok soru takılıyor, İkiz
Kulelerle ilgili sosyal medyada yazılıp çizilenler ve çekilen
filmleri bir kez daha hatırlayıp izlemek, hafızamı tazelemek
istiyorum.
ÖZGÜRLÜK ANITINA GİDİYORUZ
Amerika’nın sembolü, New York’taki Özgürlük Anıtıdır. Tabii
özgürlükten herkesin anladığı farklı. Feribotlarla Özgürlük
Anıtı’nın bulunduğu adaya gideceğiz. Sıkı bir güvenlik kontrolünden
geçerek gemiye biniyoruz ve Özgürlük Anıtı’na doğru yola çıkıyoruz.
New York’u denizden de seyrediyoruz. Houston Nehri ile Atlas
Okyanusu nehri adeta iç içe geçmiş. Gökdelenlerin bulunduğu, Dünya
ticaretinin kalbinin attığı Manhatton Adası, devasa gökdelenler,
İkiz Kuleler’in yerine yapılmış bina, denizden muhteşem gözüküyor.
Güneşli bir sonbahar günü, New York’u denizden seyretmek ve
belgesel görüntülerini çekmek, insana tarifsiz bir keyif veriyor.
Özgürlük Anıtı’nın bulunduğu ada, sahilden biraz iç kısımlarda.
Adaya yaklaştıkça Özgürlük Anıtı müthiş gözüküyor. Özgürlüğü temsil
eden anıtın, meşale ile özgürlüğü dünyaya yaydığı açıklansa da bana
göre Amerika’nın dünyaya nasıl hükmettiğini simgeliyor.
Heykel, sağ elinde bir meşale, sol elinde ise bir hitabe tutar.
Tabletin üstünde 4 Temmuz 1776 tarihi (Bağımsızlık Bildirgesi'nin
tarihi) yazılıdır. Heykelin başındaki tacın 7 sivri ucu 7 kıtayı
veya 7 denizi simgeler. Heykelin yüksekliği 46 m, kaidesi ile
beraber 93 m'dir. Ziyaretçiler heykelin içinden meşaleye kadar 168
basamaklı bir merdivenden çıkabilirler. Heykelin meşale tutan sağ
elinin yüksekliği 13 metredir. Meşalenin etrafındaki dehlizde 15
kişi bir arada dolaşabilir. Heykelin başının genişliği 2 metre,
yüksekliği ise tacı ile birlikte 5 metredir.
Özgürlük Heykeli, 1984'ten beri UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası
Listesi'nde yer almaktadır. Heykelin daha küçük boyutlarda bir
kopyası Paris'tedir ve Atlas Okyanusu'na doğru bakar. Dünyanın
başka çeşitli yerlerinde de (Osaka, Priştine, Pekin, Nevada, Güney
Dakota, Bordeaux, Poitiers gibi) küçük kopyaları bulunmaktadır. 14
Binlerce insan tarafından ziyaret edilen anıt ve ada, her bakımdan
görülmeye değer. Anıtla ilgili birçok hikaye anlatılıyor.
ÖZGÜRLÜK ANITINI OSMANLI MI YAPTI?
Özgürlük Anıtı ile ilgili birçok bilgi paylaşılıyor. Bunların
içerisinde en önemlisi, anıtın Sultan Abdülaziz tarafından
Mısır’daki Süveyş Kanalı girişine yaptırılmak üzere Fransa’ya
sipariş edildiği, bizzat parasının Abdülaziz tarafından ödendiği,
ancak dış işlerinde Osmanlı’ya bağlı olup, iç işlerinde bağımsız
olan Mısır’ın bu heykeli Süveyş Kanalı girişine koymak istememeleri
üzerine, anıtın Fransa’da bir depo da bekletildiğini, daha sonra bu
anıtın Amerika’nın kuruluş yıldönümü nedeniyle Fransa tarafından
Amerika’ya hediye edildiği yazılıp çizilmekte. Bu konuda yapılmış
birçok araştırma da yer alıyor. Anıtı, bindiğimiz feribotun
güvertesinden seyrederken aklıma bu tarihi bilgiler geliyor. Anıt,
hem yakından hem uzaktan muhteşem gözüküyor. Sonbaharın güneş
ışıkları anıta farklı bir renk verirken, anıttaki ziyaretimizi
tamamlıyoruz.
GÖÇMENLER KAMPINDAYIZ
Amerika göçmenler ülkesi olarak biliniyor. 1795’lerde kuruluş
yıllarında, 3.5 Milyon nüfusa sahip olan Amerika’nın bugünkü nüfusu
300 Milyonu geçmiş, Dünyanın tüm ülkelerinden göçmen kabul ediyor.
Amerika’da hiç kimsenin din, dil ve milliyetine karışılmıyor.
Amerika Devlet Sisteminden hiç kimsenin din ve milliyet hanesi
sorulmuyor. Bu yüzden, Amerika’da ne kadar Müslüman, ne kadar Türk
ve ne kadar hangi milletten ve dinden insan yaşadığı da kesin
olarak bilinmiyor. Bugün, dünyanın birçok ülkesinden Amerika’ya
göçmen kabul ediliyor. Amerika’da göçmen olmak için Green Card
almak üzere binlerce kişi başvuruyor.
Amerika’ya daha önce göçmen olarak deniz yolu ile dünyanın dört bir
tarafından getirilen insanlar, New York açıklarındaki bir adada
toparlanıyor, burada gerekli sağlık kontrollerinden geçiriliyor.
Özgürlük Adası’ndan yola çıkıp göçmenlerin ilk geldiği Göçmen
Adası’na gidiyoruz. Adada Göçmenler Müzesi oluşturulmuş. Tarihi
binalar aynen muhafaza edilmiş. Fotoğraşar ve videolarla göç
hikayeleri anlatılıyor. Burada her şey bugün masumane anlatılsa da,
hiçbir şey görüldüğü gibi değil. Daha önce göçmen olarak burada
kabul edilen insanlar, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra,
sağlıklı olmayanlar Atlas Okyanusu’nun suyuna atılıp balıklara yem
ediliyordu. Bu olaylara şahitlik yapan adadaki binaların ve
ağaçların keşke dili olsa da konuşabilseler. Anlatsalar bize keşke
burada neler olduğunu. Araştırma kurumları ve tarihçiler halen
burada yaşananları araştırmaya devam ediyor.
AMERİKA’DA ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ
Amerika, eyaletler yani devletler topluluğu. Bugün tarihler 12
Kasım 2014. Yeni Dünya olarak bilinen Amerika’yı bizde keşfetmeye
çalışıyoruz. Amerika’nın New York eyaleti, sadece New York
şehrinden ibaret değil. Bir tarafı Atlas Okyanusu, bir tarafında
Toronto şehri. Büyük bir eyalet. Bu eyaletin çevresinde başka
eyaletler de var. Her eyaletin iç düzeni, vergilendirme anlayışı,
eğitim sistemi ve yasaları çok farklı. Eyaletler, birbirleriyle
ekonomik yarış içerisinde. Bugün, New York eyaletini keşfetmeye ve
gezmeye çıkıyoruz. Yanımızda fuara katılmak için Amerika’ya gelen,
İstanbul Ticaret Odası’ndan bir grup arkadaş var. Bu arkadaş grubu
ile New York şehir merkezini gezmeye başlıyoruz. New York devasa
gökdelenlerin yanı sıra, köprüleri ile de ünü bir şehir. Dünya’nın
en uzun asma köprüleri burada bulunuyor. Manhatton Adası sadece
köprülerle değil, suyun altından tünellerle de ulaşıma açık. Ancak
köprülerde ve tünellerde fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Hangi
araçtan fotoğraf ve film çekilmişse, o araç kontrol ediliyor, ve
aracın bulunduğu eve gece baskın düzenleniyor. Dolayısı ile biz
polisle sıkıntıya girmemek için, köprülerde çekim yapmıyoruz.
İstanbul Ticaret Odası üyeleriyle New York dışında ki bir alışveriş
merkezine gidiyoruz. Şehre 60 km mesafede bulunan bu alışveriş
merkezi, şehirdeki diğer mağazalara göre çok ucuz. Giyimden
elektroniğe, gıdadan hediyelik eşyaya birçok markalı ürünün
satıldığı alışveriş merkezi, geniş bir alana ve orman içerisine
kurulmuş. Amaç, bu bölgeyi hem ekonomik, hem de sosyal olarak
geliştirme olarak belirlenmiş. Alışveriş merkezindeki markalı
ürünler, diğer yerlere göre %50 daha ucuz.
WASHİNGTON A GİDİYORUZ
Amerika’ya gidip te dünyanın idare edildiği Washington’a gitmeden
olur mu diyoruz, New York’tan Washington’a doğru yola çıkıyoruz.
Güneşli bir sonbahar günü. New York – Washington arası 450 km.
Altın sarısı yapraklara bürünmüş ormanlar arasından, ırmaklardan
geçerek uzun bir yolculuktan sonra Washington’a geliyoruz. Buradaki
ilk durağımız, Türkiye Cumhuriyeti Elçilik binasının da bulunduğu,
elçilikler bölgesindeki camii oluyor. Muhteşem mimarisi, Endülüs
mimarisiyle yapılmış camii, göz ve gönül ziyafeti sunuyor. Camiinin
hemen yanı başında Osmanlı ve Selçuklu mimarisiyle yapılan Türkiye
Büyük Elçiliği yer almakta. Birçok devletin büyük elçisi bu çevrede
yer alıyor. Washington, Amerika’daki bütün eyaletlerin bağlı olduğu
bir merkez. Washington şehri hiçbir eyalete bağlı değil. Başkentin,
bir eyaletin sınırları içinde yer almasının o eyalete çok büyük bir
ayrıcalık sağlayacağı düşüncesiyle bu kent District of Columbia
denilen özel statüde bir bölge olarak kabul edilmiştir. 9 Temmuz
1790'da Kongre Potomac Nehri yakınlarında ulusal başkent kurulma
yasası olan Residence Yasasını geçirdi. Tam yeri ise yasada imzası
bulunan Başkan George Washington tarafından belirlendi. Maryland ve
Virginia eyaletleri tarafından feragat edilen arazide
oluşturulmuştur. Kongre Washington'daki ilk toplantısını 17 Kasım
1800'de yaptı.
24–25 Ağustos 1814'te 1812 Savaşı sırasında Britanya kuvvetleri
Washington'ın yakılması olarak bilinen bir baskınla başkenti işgal
etti. Kongre Binası, Hazine, ve Beyaz Saray yakıldı ve saldırı
sırasında tahrip edildi. Çoğu hükümet binaları hızlıca yenilendi;
ancak, Kongre Binası bu sırada büyük ölçüde yapım aşamasındaydı ve
1868 yılına kadar şu andaki görünümüne kavuşamadı.15
Kentin belediye başkanı vardır; ama valisi yoktur. Amerika’nın
kurucularından George Washington’ın adını taşıyan Washington şehri
devasa binalar, banka merkezleri ile ünlü.
Washington’da ilk durağımız, Beyaz Saray oluyor. Televizyonlar ve
medya Amerika’dan söz ederken sürekli kubbeli beyaz renkli kongre
binasını gösteriyor ve bir yanlış algı Beyaz Saray olarak
sanıyorlar. Aslında Beyaz Saray, sade, geniş bahçeli bir yer.
Kongre binasının bulunduğu alan çok geniş bir park içerisinde.
Demir parmaklıklarla çeviri Beyaz Saray, oldukça sade. Çok az
sayıda polis, güvenlik önlemi almış. Turistler ve öğrenciler, Beyaz
Saray önünde hatıra fotoğrafı çektiriyorlar. Filistinli bir
protestocu bayan, naylon çadırda eylem yapıyor. Beyaz Saray önünde
belgesel çekimlerimizi tamamlayarak Amerika’nın kurucu kadrosunun
anıtlarının yer aldığı bölgeye gidiyoruz. Amerika’nın kuruluş
hikayesi başlı başına bir belgesel konusu. Kuruluşuyla ilgili
birçok komplo teorisi de konuşulup tartışılıyor. Amerika’nın bugün
Dünya’yı nasıl idare ettiği, Dünya’nın nasıl jandarmalığını
yaptığını sorgulamak ve anlamak için öncelikle Amerika’nın nasıl
kurulduğunu bilmek gerekiyor. Bunun için bilgi ve belgeler,
dokümanlar tespit ederek siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.
KURULUŞ ANITINDA OSMANLI ARMASI
Amerika’nın sembollerinden birisi de Washington’daki kuruluş
anıtıdır. Dikili Taş olarak da geçiyor. Amerika’nın kuruluşunun
anısına dikilen bu Dikili Taş, bir anlamda Seyir Kulesi şeklinde de
kullanılıyor. Ancak içerisi kapalı olduğu için içeri giremiyoruz,
dıştan belgesel görüntülerimizi çekiyoruz.
Amerikan Kongre Binası ile Beyaz Saray arasında yer alan 170 metre
yüksekliğindeki abidede dünyanın çeşitli ülkelerinden gönderilen
levhalar iç duvarlara yerleştirildi. Dönemin Osmanlı sultanı
Abdülmecid Han da, Amerika'dan gelen istek üzerine anıta bir mermer
levha göndermişti. Levhada Ziver Paşa’ya ait olan şu beyit
yazıyordu.
"Devâm-ı hulleti te'yid içün Abdülmecid Hân'ın /
Yazıldı nâm-ı pâki seng-i bâlâya Vaşington'da" yani
"Washington'da dikilen bu yüksek taşa, dostluğun devamını göstermek
maksadıyla Abdülmecid Han'ın temiz ismi yazıldı".
Ayrıca 193 ülkeden gönderilen hediye taş anıta yerleştirilmiştir.
Kesme taşlardan yapılmış bu anıt, parkın ortasında bir anıttan çok
füzeyi andırıyor. Washington’ın sembolü olan kongre binası, parkın
karşısında. Ziyaretçilere açık olan kongre binasının ancak gece
görüntülerini çekebiliyoruz. Washington’da ki belgesel
çekimlerimizi tamamlayarak New York’a dönüyoruz.
AMERİKA’DA CUMA NAMAZI
Amerika, her bakımdan enteresan bir ülke. Yıllarca, İslam
Coğrafyasının Rusya ve Çin’e karşı ‘’Yeşil Kuşak’’ projesi olarak
kullanmıştı. Soğuk Savaş bitince de, daha önce kendisi tarafından
kurulan sözde ‘’İslami Terör Örgütleri’’ ile dizayn etmeye
çalışmış, bazı İslam ülkelerini karıştırıp hatta savaş çıkartıp
işgal etmişti. Amerika’nın İslam ülkelerini ve Müslümanlığı nasıl
kendi çıkarı doğrultusunda kullandığını iyice araştırmalı. Aslında
bu konular da başlı başına bir belgesel konusu. Bugün birçok İslam
ülkesinde yaşanan, savaşlar ve mezalimin müsebbibi de bence
Amerika. Bugün Amerika’da resmi 5 Milyon, gayri-resmi de 10
Milyondan fazla Müslüman yaşıyor. Bunların 500.000’i Türk.
Türkiye Cumhuriyetinin resmi kuruluşları olan büyükelçilik ve
başkonsolosluklarda kayıtlı T.C. vatandaşlarının sayısı
New York Başkonsolosluğuna 39,200 kişi, Washigton Büyükelçiliğine
14,109 kişi, Chicago başkonsolosluğuna 8,514 kişi, Los Angeles
başkonsolosluğuna 14,634 kişi, Houston başkonsolosluğuna 6,080
kişi, Boston Başkonsolosluğuna ise 5,052 kişi olmak üzere( oy
kullanma hakkında sahip) toplam; 87,569 kişi olduğu tesbit
edilmiştir. Buna göre Amerika’da yaşayan Türk nüfusunun 150 bin
civarında olduğu söylenebilir.
Tarihler 14 Kasım 2014. Cuma namazımızı kılacağız. Amerika’da
birçok millete ait camii var. New York’un ilk camisi 1907 yılında
Polonyalı Tatar Müslümanlar tarafından yapılmış. Camiindeki bilgi
ve belgeler, Amerika’daki İslam Medeniyeti tarihinin de geçmişine
işaret ediyor. Bugün Cuma, Müslümanlar Cuma namazı kılmak için
çeşitli camilere koşuyor. Bizde Cuma namazımızı güzel bir camii de
kılıyoruz. İmam, Türkçe ve İngilizce hutbe okuyarak, camii ye
gelenleri aydınlatıyor. Çeşitli milletlerden Amerika’da
yaşayanlarla birlikte saf tutup Amerika’da Cuma namazı kılıyoruz.
İslam Medeniyeti Coğrafyası için huzur ve barış duaları
ediyoruz…
AMERİKA’DA GİRESUNLULAR
Amerika’da bugün çok sayıda Türk yaşamakta. Türkiye geneline
baktığımızda, Amerika’da en çok Giresun – Yağlıdere ilçesinden
giden vatandaşlar. Çorum – Alaca, Eskişehir Bölgesi, Malatya, Konya
ve Rize’den de insanlarımız bulunuyor. Amerika’da ki Türklerle
ilgili araştırmamıza Giresunlular la başlıyoruz. Giresunluların
Amerika’ya göçünün 50. Yılı. 50 yıl önce, Yağlıdere’de çocukluk
yılları geçmiş bir Rum’un aracılığı ile 1964 yılında Giresun
Yağlıdereliler Amerika’yı keşfetmişler, Amerika’ya ilk giden
Yağlıdereliler, lokanta ve pizza dükkanlarında işe başlamışlar.
Akaryakıt istasyonlarında işe başlamışlar. Bugün bunların bir çoğu
kendi iş yerlerini kurmuşlar, modern restaurantlar açmışlar. Birçok
iş adamı ile görüşüyoruz. Hacı İbrahim Kangal Bey, Amerika’ya gidiş
macerasını bizlere anlatıyor. İlk kez 1986’da gittiğini, daha sonra
1989’da gurbete dayanamayarak geri döndüğünü, 1995’de kalıcı olarak
geri döndüğünü ve çocuklarını da yanına aldığını söylüyor. Bugün,
dört çocuğu, bir torunu ile. Amerika’da mutlu bir hayat sürüyor. Bu
değerli gönül insanı Amerika’da söyleşi yapıyoruz ve ardından
Amerika’da büyük restaurantlar kurmuş Abdullah Aydın, Selahaddin
Aydın, Mustafa Kılıç, Orhan Kahyaoğlu, Hüseyin Gündoğdu gibi birçok
Giresunlu iş adamı ile konuşup sohbet ediyoruz. Onlardan Amerika’ya
geliş hikayelerini dinliyoruz. Çok önemli bilgiler veriyorlar.
Amerika’da nasıl çalıştıklarını, hangi şartlarda başarılı
olduklarını anlatırken sanki geçmişi yaşıyor gibiler.
Yağlıderelilerin ve Giresunluların Amerika’ya göç hikayesi,
Amerikalı akademisyenlerin bile ilgisini çekmişti. 1997 yılında
Brown Üniversitesinden bir bayan akademisyen, Türkiye’ye gelmiş,
Giresun bölgesinde araştırma yapmış, Yağlıdere köylerini gezerek
Yağlıdere bölgesinden Amerika’ya göçü araştırmıştı. Gazeteci olarak
o yıllarda bu bayan akademisyenle söyleşi yapmış ve konuyu ulusal
basına taşımıştık. Ulusal basın haberimize ‘’Amerikalılar
Giresun’da Göç Kültürünü Araştırıyor’’ şeklinde geniş bir yer
vermişti. Amerikalılar bu araştırmaları 20 yıl önce yaparken Türk
akademisyenler bu konuyla ilgili henüz yeni araştırmalar yapmaya
başladılar.
TÜRK AKADEMİSYENDEN İLK ARAŞTIRMA
Amerika’daki Giresunlularla ilgili ilk araştırma 2000’li yılların
başında Müzeyyen Güler adlı bir akademisyen tarafından yapılarak
kitap haline getirilmiş. Amerika’daki gezim sırasında bu kitabı
temin edip inceliyorum. Prof. Dr. Müzeyyen Güler tarafından yapılan
araştırma ‘’Okyanus Ötesi’’ ABD’de Türk Göçmenler adı ile 2004
yılında kitaplaştırılmış. Bu kitabı incelediğimde, göçün ne kadar
dramatik olaylara sahne olduğunu, Amerika’ya iş ve aş için giden
insanlarımızın ne büyük sıkıntılardan geçtiğini daha iyi anlıyorum.
Ayrıca belgesel çektiğim sırada Ordu Üniversitesi’nden Prof. Dok.
Mustafa Bakırcı Bey’in akademik çalışma yapmak üzere Amerika’ya
geldiğini öğreniyor ve kendisiyle telefonda görüşüyorum. Amerika
Üniversitelerinde kürsüleri bulunan Prof. Dok. Şükrü Hanioğlu,
Prof. Dok. Kemal Karpat ve Prof. Dok. Halil İnalcık gibi çok önemli
akademisyenlerimizin ilmi çalışmalar yaptığını öğreniyorum. Keşke
Amerika ile ilgili ilmi çalışma yapan akademisyenlerimiz ve büyük
elçilik görevlileri hatıralarını kitaplaştırıp okuyucuları ile
paylaşsalar. Amerika’da ki iş adamlarımız Amerika’ya nasıl
geldiklerini kitaplaştırıp okuyucularıyla paylaşsalar keşke…
AMERİKA’DA 60.000 TÜRK ÖĞRENCİ VAR
Amerika’da bir kısmı Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursu ile bazıları
da kendi imkanlarıyla giden binlerce öğrencilerimiz var. Bu
öğrencilerimiz Amerika’da hem çalışıp hem de eğitim görüyorlar.
Ancak bu öğrencilerle ilgili Türkiye Devleti olarak önemli
çalışmalar yapılması gerekiyor. Özellikle Washington Büyük
Elçiliği, eğitim müşaviri ve ataşeliğimiz, öğrencilerimizin
Amerika’da kaybolmamaları için çok özel çalışmalar yapmalı. Ancak
üzülerek söylemek gerekir ise bu öğrencilerimizin birçoğu
Amerika’da kalıyor, bazıları eğitimlerini bile tamamlayamıyorlar.
Yabancı evlilikler ve kültür asimilasyonları ile yok olup
gidiyorlar. Amerika’da kaldığım 11 günlük süre içerisinde,
Amerika’da eğitim gören öğrencilerle görüştük. Bir söyledik, bin ah
işittik… Hepsi Milli Eğitim Bakanlığına sitem ediyor. Kendileriyle
ilgilenilmediğinden söz ediyorlar. Eğitim Müşavirliği ve
ataşeliğinin daha çok çaba göstermesini istiyorlar. Bakanlık
tarafından verilen bursların yetersiz kaldığından yakınıyorlar. En
önemli sorunlarının da öğrenciler arasında birlik ve beraberliğin
kurulamadığını söylüyorlar.
New York Başkonsolosluğumuzda Eğitim Ataşeliğini ziyaret ettim.
Ancak o gün, Türkiye’den Milli Eğitim Bakanı Müsteşarının eğitimin
sorunları ile ilgili görüşme yapmak üzere Amerika’da olduğunu ve
toplantıları olduğunu öğrendiğim için görüşemedim.
AMERİKA’DA YAŞAYAN TÜRKLER OKUL İSTİYOR
Amerika’da bugün net olarak açıklanmasa da 300.000 ile 500.000
arasında Türk yaşıyor. Türklerin, özellikle genç kuşak olması,
doğum oranlarını yükseltiyor. Artık Amerika’da 1. Ve 2. Kuşak Türk
yaşıyor. Bu Türkler, kara kara düşünüyorlar çocuklarımızı nasıl
okutacağız diye. Türkiye’nin acilen Amerika’da özel okul açmasını
ve çocuklarının Türk-İslam kimliği ve kültürü ile yetişmesini
isteyen aileler, cumhurbaşkanı ve başbakanı göreve çağırıyorlar.
Gerçekten bugün Amerika’da Türk okullarına ihtiyaç var. Amerika’da
2. Ve 3. Kuşak, Türkçeyi ve Türk Kültürünü unutarak büyüyor. Baba
ve anneler ise, Amerika’da ki ağır çalışma şartları yüzünden
çocukları ile ilgilenemiyorlar. Bunun için Türkiye Devleti özel bir
çaba sarf etmeli ve Amerika’da özel okullar açmalıdır.
KÜLTÜR BAKANLIĞI MÜŞAVİRLİĞİ NE YAPIYOR
Din, din ve tarih bilincinin ne kadar önemli olduğunu Amerika’da
bir kez daha anladık. Amerika’da genç nüfusumuz hızla artarken,
gençlerin kültürden uzak olarak yetişmesi büyük bir eksiklik.
Konuyu Türkiye Cumhuriyeti’nin New York Başkonsolosluğu Kültür
Ataşesi ile görüştük. Kültür Ataşesi ‘ne hangi kültür hizmetlerini
yaptıklarını sorduk. Kültür Ataşesi Fatma Özsoy Hanım, Kültür
Bakanının da henüz Amerika’ya geldiğini, Türk Sinemasının 100.
Kuruluş yıldönümü dolayısıyla çeşitli etkinlikler yaptıklarını,
Amerika’da Türk Mutfağını tanıttıklarını, Türkiye’de ki turizm
değerlerini tanıttıklarını, bu yüzden 800.000 Amerikalı turistin
Türkiye’ye ziyaret ettiğini söyledi. Ancak benim derdim başka idi.
Ben Kültür Bakanlığı’na, Amerika’da ki genç nesle hangi kültür
hizmetlerini verdiğini sordum. Doğrusunu söylemem gerekirse bu
konuda tatmin edici cevaplar alamadım. Gerçekten üzücü. Türkiye
Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’na çok önemli görevler düşüyor. Kültür
Bakanlığı, sadece turizmi değil, kültürel hizmetleri de düşünmeli.
Bugün on binlerce genç, kültürümüzü tanımadan, dili bilmeden
büyüyorlar. Bu noktada yapılması gereken çok şey var.
TİCARET ATEŞESİNDEN ŞİKAYET
Gittiğim her ülkede, mutlaka büyük elçiliklerimizi ve
başkonsolosluklarımızı ziyaret ederek ilgili ve yetkililerle
görüşüyorum. Amerika - New York Başkonsolosluğumuzdaki Ticaret
Ataşesinden iş adamı ve sanayicilerimiz şikayetçi. New York’ta ki
fuar nedeniyle Amerika’ya gelen İstanbul Ticaret Odasına üye bir
grup iş adamımız, ticaret müşavirliğiyle görüşmüşler, meclis
üyelerinin bana verdiği bilgiye göre, keşke başkonsolosluğumuzu
ziyaret etmeseydik. Kelimenin tam anlamıyla bizim moralimizi bozdu.
Bizi bilgilendirip yatırım yapmaya teşvik edecek yerde buralara
yatırım yapılmaz buralarla iş yapılmaz diye kestirip attı.
Gerçekten üzücü bir durum.
İstanbul Ticaret Odası üyelerinin bu şikayetlerini Ticaret
Ataşesi’ne iletmek istedik ancak her nedense bizimle görüşmek
istemedi. Doğal olarak New York Ticaret Ataşesi’ne Gümrük ve
Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’ye şikayet ederek, İstanbul Ticaret
odası üyelerinin şikayetini de aktaracağız. Gerçekten Ticaret
Müşavirlerine büyük görev düşüyor. Başarılı hizmet veren Ticaret
Müşavirlerine rağmen, başarısız ve görevinin hakkını yerine
getirmeyenler de var.
NEW YORK BAŞKONSOLOSLUĞU NE İŞ YAPAR ?
Dünya’nın en merkezi yerinde görev yapan New York
Başkonsolosluğumuzdan görüşmek için randevu almak istedik. Ancak
açtığımız telefon sürekli telesekretere yönlendirildi. Bir türlü
Konsolosluk Özel Kalemi’ne ulaşamadık. Bizde bizzat Konsolosluğa
giderek randevu talebinde bulunduk. Ancak ne mümkün bize daha önce
randevu isteyeceğimiz söylendi. Kendilerine telefonun otomatik
telesekreterde olması yüzünden, randevu alamadığımızı söyledik.
Kendisi ile görüşme yapabilseydik, New York’ta vatandaşlarla
yaptığımız görüşmede Konsolosluk hakkında yapılan şikayetleri
aktaracak, bilgi alacaktık. Amerika’da en çok Türk New York
çevresinde yaşamaktadır. Ancak Baş Konsolos başta olmak üzere
birçok görevliden vatandaş şikayetçi. Bir gökdelenin 28. Katında
hizmet veren Konsolosluğa ulaşmak bile büyük bir sorun. Telefon
etmek bile insanı çileden çıkartıyor. Dışişleri kökenli Ahmet
Davutoğlu, ve Dışişleri bakanımız Ömer Çavuşoğlu’na
vatandaşlarımızın New York Başkonsolosluğuyla ilgili şikayetlerini
yazılı olarak bildireceğim. Başbakan ve Dışişleri Bakanından
alacağım cevabı sizlerle paylaşmak istiyorum. Büyük Elçilik ve
Konsolosluklar çok önemli. Buralarda görevli insanlarımız 7/24 saat
esası ile çalışmalı, vatandaşlara sahip çıkmalı ve Türkiye
Cumhuriyeti’ni en iyi şekilde temsil etmelidir. Dünya’nın birçok
ülkesinde görevini hakkıyla yapan başarılı Büyük Elçi ve
Konsoloslarımız görev yaparken, başarısız olanlar da kamuoyuna
açıklanmalıdır.
NİAGARA ŞELALESİ
Tarihler 18 Kasım 2014. New York’tan Niagara Şelalesi’ne gitmek
üzere yola çıkıyoruz. Niagara Şelaleleri Kuzey Amerika'nın
doğusunda, ABD ile Kanada sınırı arasında, Niagara Nehri'nin
üzerinde bulunur. 3 büyük şelaleden oluşur. Horseshoe (Atnalı
Şelalesi) bunların en büyükleridir. American Falls ve Bridal Veils
Fall diğer iki küçük şelalelerdir. Niagara Şelalesi'nden yarım
dakikada 168.000 m³ su akar. Niagara şelalesi dünyada tek ters akan
şelaledir. Şelalenin suyu taşlara çarparak geri gelir. Bu da
dünyada eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Niagara Şelalesi’nin
1932 yılında tamamen donarak buz haline geldiğini öğreniyoruz.
Niagara Şelalesi’ne Türk - Amerikan Giresunlular Derneği Yönetim
Kurulu Üyesi ve Başkanvekili Fahrettin Özdemir götürecek. Derneğin
davetlisi olarak Amerika’da bulunan bir grup sanatçı ile sabah
erkenden New Jersey’den yola çıkıyoruz. Güneşli bir sonbahar günü,
Pensilvanya üzerinden Niagara Şelalesi’ne gideceğiz. Şehirler,
dağlar aşarak, Rochester şehrine geliyoruz. Ancak yavaş yavaş kar
yağışı bizi karşılıyor. Güneşli havanın yerini karlı bir hava aldı.
Buffallo bölgesine geldiğimizde kar tamamen yolu kapattı. Sabahtan
beri Niagara Şelalesi’ni görmek üzere 600 km yol geldik. Hedefimiz
Niagara Şelalesi’ne gitmek ancak kar geçit vermiyor. Kar yağışı
giderek şiddetleniyor, şelaleye gitmekten vazgeçerek geri
dönüyoruz. İyi ki dönüş yapmışız çünkü bizden sonra kar fırtınası
fazlalaşmış ve haberlerde bölgeye iki buçuk metreyi aşan kar
yağdığını ve 13 kişinin öldüğünü öğreniyoruz.
Gece geç vakitlerde yeniden New York’a geliyoruz.
TÜRK-AMERİKAN GİRESUNLULAR DERNEĞİNİN DOSTLUK
GECESİ
Amerika’da Türkler tarafından kurulan birçok dernek var. Bu
derneklerden birisi de Türk-Amerikan Giresunlular Derneği. Dernek
her yıl dostluk ve dayanışma yemeği düzenliyor. Yemeğe bizde
katılıyoruz. Türkiye’den gelen Halk Müziği sanatçıları türküleriyle
geceyi neşelendiriyor. Derneğin yemekli gecesi ‘’Ecevit’’ lakaplı
Mustafa Kılıç Bey’in restaurant gemisinde gerçekleştiriliyor.
Gerçekten güzel bir organizasyon. Giresunlular ailesi ve
çocuklarıyla birlikte katılıyorlar. Dernek Başkanı Nurettin Oflu ve
yönetim kurulu davetlilerle tek tek ilgilenip derneğin hizmetlerini
ve misyonunu geceye katılan 500 hemşerisine anlatarak kültür
geleneklerini muhafaza etmeye çalışıyorlar. Gece de bize de söz
vererek konuşma yapmamıza imkan sağlanıyor. Yaptığım konuşma da,
Amerika’da ki izlenimlerimi ve Giresunluların Amerika’ya göç
tarihini anlatarak gecenin önemine işaret ediyorum. Gece Karadeniz
Müziği ile geçerken, Mustafa Yıldızdoğan’ın ‘’Canımsın Türkiyem’’
tüm davetliler tarafından ellerinde Türk bayrağı ile söylenmesi
büyük ilgi uyandırıyor.
AMERİKA’DA TÜRK GAZETECİLERLE GÖRÜŞÜYORUZ
Amerika’da birçok başarılı meslek erbabımız var. Türk gazeteciler
de görev yapıyor. Amerika’da ki bazı Türk gazetecileriyle
görüşüyoruz. Birleşmiş Milletlerde görev yapan TRT muhabiri
Kahraman Halis Çelik, yazar ve yayıncı Ayşe Tunceroğlu ve birçok
gazeteci ile görüşme yaptık. Ancak bir Basın Meslek Örgütünün
olmaması büyük eksiklik. Amerika’da ki Türk gazeteciler, dergi,
gazete yayını, internet televizyonculuğu, internet haber portalı
gibi birçok yayın kuruluşları ile Türkiye ve Türklerin sesinin
Amerika’da duyurmaya çalışıyorlar ancak bir cemiyet ve derneğin
olmaması büyük bir eksiklik. Gazeteci ve televizyoncu arkadaşlarla
görüşüyoruz. TRT New York muhabiri Kahraman Halis Çelik, Birleşmiş
Milletler Gazeteci Cemiyetler Başkanvekilliği de yapıyor. Sayın
Çelik bizlere, basınla ilgili genel bilgiler verdi. Birleşmiş
Milletler hakkında da kendisiyle söyleşi yaptık. Öte yandan Türkiye
Gazetesi yazarlarından Ayşe Tunceroğlu, eşi öğretim üyesi Mehmet
Tunceroğlu ile kültürel çalışmalar yapıyor ve kitaplar yazıyorlar.
Ayşe Hanım, Amerika’da 10’a yakın Amerikan Tarihi ve Kültürü ile
ilgili kitaplar yazmış. Bizlere gurbet dediğin adlı bir kitabını
imzalayarak hediye ediyor. Kendisi ise Kızılderililer, Amerika ‘da
Türk İslam tarihi üzerine söyleşi, röportaj yapıyoruz.
AMERİKA’DA İSLAM MEDENİYETİ
Devr-i Alem programımızın formatı gereği gittiğimiz ülkelerde Türk
– İslam tarihi ile ilgili araştırma yapıp belgesel çekiyoruz.
Amerika’da da İslam Tarihinin geçmişi ile ilgili belgesel
çekimlerimizi yaparken cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘’Amerika’yı
Müslümanlar Keşfetti’’ açıklaması Türkiye kamuoyunda tartışılıyor.
Bu tartışmanın yankısı Amerika’da da duyuluyordu. Bu konuda çok
önemli çalışma yapan Dr. Celal Emanet Bey ile röportaj yapıyoruz.
Kendisinin bu konuda çok geniş ve ayrıntılı bilgisi var. Amerika’yı
ilk Müslümanların İspanya-Endülüs bölgesinden 1200 yıl önce
geldiğini, bu konuda saygın bilim adamlarının araştırmalarının
olduğunu söylüyor. Abdülhamit döneminde Müslüman olan Amerika’nın
Filipinler büyük elçisini konu alan ‘’Amerika’da Bir Osmanlı’’
kitabını da yazan Sayın Emanet bizlere hediye ediyor ayrıca yaptığı
araştırmanın bir bölümünü bizlerle paylaşıyor.
DİN İŞLERİ ATEŞESİ İLE SÖYLEŞİ
Dünya’nın birçok ülkesinde din işleri ataşemiz hizmet veriyor.
Türkiye’nin New York başkonsolosluğunda görevli din ataşesi Hasan
Molloğlu da başarılı Devlet adamlarımızdan birisi. Amerika’ya
gitmeden önce Gebze’deki bir törende kendisiyle sohbet ettiğimiz
Diyanet işleri başkanımız sayın Prof. Doktor Mehmet Görmez’e
Amerika’ya gideceğimi söylediğim de ataşeleri de ziyaret etmemizi
söylemişti. Bu çerçeve de ataşeliği ziyaret edip, din işlerinin
bölgede yaptığı hizmetlerin bilgisini alıyoruz. Birçok camii
açılmış, vatandaşlara hizmet ediliyor. Ayrıca başkent Washington’da
Türk-İslam kültür ve akademi merkezi de kurulmuş. Bu merkezde hem
eğitim kurumu, hem akademik çalışmalar, hem de birçok dini
hizmetler verilecek. Bu merkez 2015’te açılacak. Din işleri
ataşeliğimizin bölgede güzel hizmetler yaptığını görüyoruz.
KENNEDY HAVA LİMANINDAKİ CAMİİ
Artık Amerika’ya veda vakti geldi. Amerika’ya Kennedy Hava
Limanı’ndan veda ediyoruz. Hava alanına, ABD'nin otuz beşinci
başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin ismi verilmiş. Kennedy 1963’te
hala aydınlatılamamış bir suikastle öldürülmüştü.
22 Kasım 1963 cuma günü, yerel saat ile 12.30'da eşiyle birlikte
açık bir araba içinde Dallas'ta bir konvoyun arasında ilerlerken
ateş açıldı. Ensesinden ve başından iki kurşun alan Kennedy,
hastahaneye götürülürken yolda öldü. 24 yaşındaki saldırgan, iki
gün sonra bir gece kulübünün sahibi olan Jack Ruby tarafından
Dallas polis müdürlüğünün önünde öldürüldü. Bu güne kadar söz
konusu Kennedy cinayeti aydınlatılamadı. Cinayetlerle uzaktan
yakından ilgisi veya bilgisi olan tüm kişiler birer birer delil
bırakılmadan ortadan kaldırıldı
Bu konuda ortaya atılan bir çok iddia vardır. Kimilerine göre
Kennedy'ye yapılan bu suikastin arkasında İsrail vardır. Bunun
nedeni ise Kennedy'nin İsrail'in nükleer programına karşı
çıkmasıdır.
Kennedy Hava Limanı’nda bunları düşünürken bir yandan da namaz
kılmak üzere bir mescit ediyoruz. Güzel bir mescit açılmış. Bizi
aslen Bulgaristan Türklerinden olan camide görevli Ahmet Yücetürk
karşılıyor. İçten ve samimi bir insan. Kilise ve Havra’nın hemen
yanı başında böyle bir mescidin olması bizi gururlandırıyor.
Müslümanlar rahatlıkla burada namazlarını kılıyorlar. Ahmet
Yücetürk Bey’in babası Mehmet Yücetürk, Devr-i Alem programının
izleyicilerinden. Ahmet Bey ile burada yapılan hizmetlerle ilgili
bilgi alıyoruz. Ramazanda Müslümanlara iftar verdiklerini söylüyor
Yücetürk. Hava limanından seyahat eden Müslümanların gelip namaz
kılıp ibadet yaptıkları bir yere sahip olmaları insanı
heyecanlandırıyor. Burada yatsı namazımızı kılarak THY uçağı ile
gece yarısı saat 00.00’da yola çıkıyoruz. Amerika ile Türkiye
arasında 7 saatlik bir zaman farkı var. Dönüş yolumuz biraz daha
kısa olacak. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden de
yararlanarak 8.5 saatlik bir uçak yolculuğu ile uçağımız önce Atlas
Okyanusu’nu geçiyor, Fransa’dan Avrupa topraklarına gidip, Almanya,
İsviçre, Avusturya, Sırbistan, Bulgaristan hava semalarını geçerek
Türkiye’ye geliyoruz. 11 günlük Amerika turunda tarihe not düşüp
zaman noterlik yapmanın mutluluğu içindeyiz.
1 Gülistan Dergisi Sayı:80, 2007
2 Amerika’da Bir Osmanlı, Celal Emanet, S: 14, 2013
3 Gülistan Dergisi, Sayı,80; 2007
4 Gülistan Dergisi, Sayı,80; 2007
5 Mauricio Obregon, The Columbus Papers, The Barcelona Letter of
1493, The Landfall Controversy, and the Indian Guides, McMillan
Co., New York 1991, p. 16.
6 www.wikipedia.com
7 Gülistan Dergisi, Sayı 80, 2007
8 www.wikipedia.com
9 Amerika’da Bir Osmanlı, Celal Emanet, S, 31, 2013
10 www.turkla.com
11 www.wikipedia.com
12 www.wikipedia.com
13 www.wikipedia.com
14 www.wikipedia.com
15 www.wikipedia.com