“Türkiye’de siyaset, yalanın diğer adıdır.”
“Peki, soyadı yok mu bu meretin?”
“Var elbette, olmaz olur mu: Aldatma, kandırma!”
“Göbek adı?”
“Duygu sömürüsü, umut hırsızlığı!”
“Yüzü neye benziyor, yani suratı?”
“Yüzü yok, o nedenle ayna kullanmaz”
“Yani yüzsüz, diyorsun!”
“Bir yüzsüzlükle kalsa iyi aynı zamanda arsızlık, edepsizlik?”
“ Biraz fazla olmadı mı?”
“Eksik kaldı! Bu saydıklarım, siyasetin olmazsa olmazları…”
“Peki, siyasette hiç mi doğruluk, dürüstlük, liyakat gibi erdemler yok?”
“Türkiye’deki siyasette bu saydıklarını hak getire!”
“ Evladı, çocuğu torunu yok mu bu siyasetin?”
“ Olmaz olur mu? Domalma, yatma, adam kayırma, rüşvet, yağma, talan, kula kulluk…”
“Kula kulluk mu? O da ne demek?”
“Yani, kula tapma! Siyasetin inanç olgusu…”
“ Ya adalet?”
“Ha o mu? O da siyasetin mızrağı…”
“Anlamadım!”
“Yani kendisinden olmayanlara atılacak kazığın imlası…”
“Yine anlamadım!”
“Dur sana başka anlatayım: Dillerinde Hz. Ömer’in adaleti, icraatlarında şeytana pabucunu ters giydirme gayreti… Dillerinde; “Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz, Allah israf edenleri sevmez”, ayeti… Yaşantıda israfın âlâsı, zirvesi ve de itibardan taviz olmaz herzesi…”
“Peki, hiç mi yok bu siyasetin ahlakı?”
“Siyasetin ahlakı mı? Dün sövdüklerini bugün öven yere göğe sığdıramayan, dün övdüklerini de bugün salyalarını akıtarak sövenlerde ahlak aranır mı?”
“Peki, bu siyasetin yasası yok mu yasası?
“Olmaz olur mu? Yasası keser.”
“Keser mi?
“Keser ya, bilirsin keser hep kendine yontar, ne demiş bir düşünür: “Seni yönetenler zenginleşiyorlarsa çıkardığı yasalara iyi bakın. O yasalar seni korumak için değil, kendisini senden korumak içindir.”
“Peki, felsefesi?”
“Felsefesi şöyle: Yenilir, içilir, binilir, gezilir, konforun âlâsı sürülür, sürdürülür. Sürdürenler aile boyu garantiye alınır; hesap da garibana, vatandaşa, işçiye, emekliye, çiftçiye, memura kısaca alın teri dökene ödetilir.
“İtiraz etmezler mi gadre uğrayan siyaset mağdurları?”
“Bak kardeşim, semer seçilirken eşeğin fikri değil ölçüsü alınır.”
“Peki, siyasetin denetimi, deneticisi?
“Ha orda dur! Bu ülkede, ülkeyi yönetenlerin ilk işi denetimi ortadan kaldırmak oldu.
“O niye öyle oldu?”
“Niye olacak, denetim olmayacak ki serbestçe götürsünler.
“Peki, vatandaş ne diyor buna?”
“Vatandaşın görevi; uslu durmak, sessiz sedasız vergisini ödemek. Ödersen vatanseversin; nereye harcandığını sorarsan vatan hainisin!”
“Peki, nereye varır ülke bu siyasetle, yok mu aydınlık bir gelecek, bir umut, bir sonuç?”
“Umut, sonuç? Sonucunu bilmem ama sonun ucunu anlatayım: Sopayı diksen filiz verecek bu topraklarda hâlâ sürünüyorsak, askıda ekmeğe muhtaçsak, açsak; emeklimizi kuyruklarda bekletiyor, çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmaktan yoksunsak bunun iki sebebi vardır: Biri cehalet diğeri ihanet! Ne zaman ki bu millet, çok bağırıp bizi korkutacaklarını zannedenlerin çok korktukları için bağırdıklarının farkına varırsa… Ne zaman yanlışları, sırf çıkarı için doğru kabul eden şerefsizlerin, şerefsizlikleri bir şamar gibi yüzlerine vurulursa… Ne zaman millet çıkar için siyaset yapanların çirkinliklerini, çirkin yüzlerine tükürerek tavrını ortaya koyarsa işte o zaman karalıklar aydınlığa dönüşür. İşte o zaman uygulanan ve bir karabasan gibi bu ülkenin üzerine çirkin siyaset, top koşturduğu sahalara bir daha dönmemek üzere terk eder. Ne zaman bu millet, ana dilinin dışında yedi dil bilen, geometri kitabı yazan bir adamın kurduğu bu ülkede, dört işlem bilmeyen küfrü ikinci dil olarak seçen siyasi tacirlerin siyaset yapmalarına dur derse… Ne zaman bu millet, “seçtiğimi seçeceksin” dayatmasından kurtulursa ve vekilini kendisi seçerse, seçtiğinin yanlışını da yapanına ödetirse… Ne zaman bu millet Allah’la aldatanların saltanatlarına son verirse… Ne zaman Türk’ün öz vatanında, Türk kimliği altında Türk’e ihanet eden soysuzları, hainleri ifşa edilip etkisiz hale getirilirse... Ne zaman bu millet kendi elleri ile yapıp da bostana diktiği aslı çul çaput olan korkuluklardan korkmazsa… İşte o zaman uygulanan bu siyaset ve uygulayıcıları kaçacak delik arar. O zaman bu ülke karanlıkları yırtar, aydınlığa kanat açar.