I M G 5629

Türkiye ve Suriye ilişkileri, tarih boyunca birçok iniş çıkış yaşamış ve coğrafi konumları gereği her iki ülkenin de kaderini şekillendiren önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu iki komşu ülke, tarihsel bağları, kültürel ve toplumsal etkileşimleri kadar bölgesel ve küresel dinamiklerin de etkisi altında ilişkilerini şekillendirmiştir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin analizini yapmak için Osmanlı döneminden günümüze kadar olan süreci dikkate almak, bölgesel güç dengeleri ve küresel aktörlerin etkisini değerlendirmek oldukça önemlidir.  

Tarihsel Arka Plan: Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Suriye 

Suriye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olduğu dönem, iki ülkenin tarihsel bağlarının temellerini oluşturur. 1516’da Osmanlıların Suriye'yi fethetmesiyle başlayan bu dönem, Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etmiştir. Osmanlı yönetimi altında, bugünkü Suriye topraklarında yaşayan halklar Osmanlı kimliğiyle bütünleşmişlerdi. Ancak, imparatorluğun çöküşüyle birlikte Sykes-Picot Anlaşması'nın devreye girmesi ve Batı'nın bölgeyi sömürgeci amaçlarla yeniden düzenlemesi, Türkiye ve Suriye’nin kaderlerinin farklı yollara sapmasına neden oldu. Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye, yeni sınırlarını çizmek ve komşularıyla barışçıl ilişkiler geliştirmek için çaba göstermiştir. Suriye ise Fransız mandası altında yeni bir siyasi düzene adım atmıştır. Bu dönem, Türkiye'nin sınır güvenliği ve bölgesel istikrar arayışları ile Suriye’nin bağımsızlık mücadelesi arasında şekillenmiştir. İki ülke arasındaki sınır sorunları ve Hatay meselesi, bu yılların en önemli diplomatik krizlerinden biriydi. Hatay'ın Türkiye'ye katılması, Suriye ile uzun yıllar sürecek olan bir güven bunalımına yol açtı.  

Soğuk Savaş Dönemi: İdeolojik Ayrışmalar  

Soğuk Savaş dönemi, Türkiye ve Suriye ilişkilerini derinden etkileyen bir diğer önemli dönemdir. Türkiye, NATO üyesi olarak Batı blokunun yanında yer alırken, Suriye, Sovyetler Birliği'ne yakın durarak Doğu blokuyla daha sıcak ilişkiler geliştirmiştir. Bu ideolojik farklılık, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerginliğe neden oldu. Özellikle 1950'lerden itibaren Suriye'nin Baas rejimi ile Türkiye'nin Batı yanlısı politikaları, bu gerginliği pekiştirdi. Suriye’nin Sovyetler Birliği’nden aldığı destek, Türkiye’nin güvenlik endişelerini artırdı ve bu durum, iki ülke arasında sınır boyunca askeri gerginliklerin yaşanmasına neden oldu. Bu dönemde Türkiye'nin bölgesel güvenlik politikaları, özellikle Suriye'nin iç politikasındaki istikrarsızlıklar ve terör örgütlerine verilen destek nedeniyle daha sert bir hal aldı. 1980'lerde PKK'nın Suriye'de barındırılması, Türkiye için büyük bir tehdit oluşturdu. Abdullah Öcalan'ın Suriye’de kalması, Türkiye-Suriye ilişkilerini dönülmez bir noktaya getirdi ve iki ülkeyi neredeyse savaşın eşiğine getirdi. 1998 yılında Türkiye’nin sert uyarıları ve askeri baskıları sonucunda Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, ilişkilerde dönüm noktası oldu. Bu kriz, Adana Mutabakatı ile sona erdi ve iki ülke arasında yeni bir dönem başladı. 

2000'ler: İşbirliği ve Dostluk Dönemi 

2000'li yılların başında, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerde ciddi bir yumuşama yaşandı. Türkiye'nin Suriye ile başlattığı "komşularla sıfır sorun" politikası, iki ülke arasındaki diplomatik, ticari ve kültürel ilişkileri büyük ölçüde geliştirdi. Recep Tayyip Erdoğan ve Beşar Esad döneminde ilişkiler, ticaret hacmi artışları, sınırların açılması ve üst düzey diplomatik ziyaretlerle altın çağını yaşadı. Bu dönemde iki ülke arasında terörle mücadelede işbirliği yapıldı, güven artırıcı önlemler alındı ve turizm gibi alanlarda işbirliği sağlandı. Ancak bu iyimser hava, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşla birlikte tamamen değişti. Arap Baharı'nın etkisiyle Suriye’de patlak veren halk ayaklanması ve Esad rejiminin sert müdahaleleri, Türkiye'nin bu duruma kayıtsız kalamayacağı bir aşamaya getirdi. Türkiye, başlangıçta Esad yönetimine reform çağrısında bulundu, ancak rejimin demokratik talepleri bastırması, Türkiye'nin tutumunu değiştirdi.  

Suriye İç Savaşı ve Türkiye'nin Politikaları  

Suriye iç savaşı, Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemi başlattı. Türkiye, Esad rejimine karşı tavır alarak muhalifleri desteklemeye başladı. Türkiye’nin, sınırları boyunca güvenliği sağlamak ve mülteci akınına çözüm bulmak için izlediği politikalar, bu dönemde şekillendi. Türkiye, bir yandan rejim karşıtı gruplara destek verirken, diğer yandan da Suriye'den kaçan milyonlarca mülteciyi kabul etti. Bu durum, Türkiye'yi hem insani bir krizin merkezine hem de bölgesel bir aktör olarak Suriye meselesinin en önemli taraflarından biri haline getirdi. 2016 yılında başlayan Fırat Kalkanı Harekatı ve ardından gelen Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları, Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak ve terör örgütlerini bertaraf etmek için attığı önemli adımlar oldu. Türkiye, bu askeri operasyonlarla Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölgeler oluşturmayı hedefledi ve bu strateji, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi çözüm süreçlerinde Türkiye'yi önemli bir oyuncu haline getirdi. 

Günümüzde Türkiye-Suriye İlişkileri  

Günümüzde Türkiye-Suriye ilişkileri, hala savaşın gölgesinde şekillenmektedir. Türkiye, Suriye'deki iç savaştan doğrudan etkilenen ülkelerden biridir ve mülteci meselesi, sınır güvenliği ve bölgedeki terör örgütleriyle mücadele konularında aktif bir politika izlemektedir. Özellikle PYD/YPG gibi Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanan unsurların Suriye'nin kuzeyinde oluşturduğu tehdit, Türkiye'nin bölgedeki askeri varlığını sürdürmesine neden olmaktadır. Son dönemde ise Suriye ile diplomatik ilişkilerin yeniden canlandırılması yönünde bazı adımlar atılmaktadır. Türkiye'nin, bölgesel bir çözüm ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne vurgu yaparak Rusya ve İran ile yaptığı görüşmeler, bu sürecin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Türkiye, bir yandan Esad rejimiyle doğrudan bir temas kurmaktan kaçınsa da, Suriye meselesine barışçıl bir çözüm bulma konusunda uluslararası toplumla işbirliği yapmaktadır. 

Tarihsel Bağların Gölgesinde: Osmanlı Mirası  

Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkiler, tarihsel kökleri Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzanan derin bir geçmişe sahiptir. Osmanlı yönetimi altında dört yüzyıl boyunca birlikte yaşamış olan bu iki ülkenin halkları, tarih boyunca kültürel, ekonomik ve sosyal alanlarda sıkı bir etkileşim içinde olmuştur. Ancak 20. yüzyılın başında Osmanlı'nın dağılması ve modern Türkiye ile Suriye devletlerinin kurulmasıyla bu ilişkiler yeni bir döneme girmiştir. Osmanlı sonrası dönemde, sınır meseleleri, özellikle Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla ortaya çıkan gerilimler, ilişkilerde sürekli bir güven bunalımı yarattı. 

Hatay Meselesi ve İlk Diplomatik Gerginlikler  

Hatay’ın 1939 yılında Türkiye’ye katılması, Suriye ile ilişkilerde ilk büyük kırılmayı oluşturdu. Suriye, bu bölgenin kendi topraklarına ait olduğunu iddia ederken, Türkiye uluslararası hukuka dayanarak Hatay’ın Türkiye'ye katılmasını savundu. Bu mesele, 1990'ların sonlarına kadar sürecek bir diplomatik sorun haline geldi. Hatay, Suriye'nin dış politikasında daima hassas bir konu olarak yer aldı ve Türkiye ile ilişkilere her zaman gölge düşürdü. 

Soğuk Savaş Döneminde İdeolojik Ayrılıklar ve PKK Sorunu 

Soğuk Savaş dönemi, Türkiye ile Suriye arasındaki ideolojik ayrılıklar nedeniyle ilişkilerin sertleştiği bir dönemdi. Türkiye’nin NATO ittifakı içindeki yeri ve Batı blokuyla olan yakın ilişkisi, Suriye’nin Sovyetler Birliği ile geliştirdiği bağlarla çelişiyordu. Bu dönem, sınır boyunca askeri gerginliklerin arttığı, Suriye’nin terör örgütlerine sağladığı destekle Türkiye'nin güvenliğini tehdit ettiği yıllar oldu. Özellikle 1980'lerde, Suriye’nin PKK terör örgütüne verdiği destek, Türkiye’nin Suriye’ye karşı çok sert politikalar izlemesine neden oldu. Abdullah Öcalan’ın Suriye’de barındırılması ve burada eğitim görmesi, iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdi. 1998'de Türkiye’nin sert ültimatomu ile Suriye’nin Öcalan’ı sınır dışı etmesi, ilişkilerde geçici bir rahatlama sağladı. Bu dönem, Adana Mutabakatı ile sonuçlandı ve iki ülke arasında güven artırıcı önlemler alındı.

2000'li Yıllarda Yumuşama: İlişkilerde Altın Çağ  

2000'lerin başında, özellikle Türkiye'nin "komşularla sıfır sorun" politikası çerçevesinde, Türkiye-Suriye ilişkilerinde ciddi bir yumuşama yaşandı. Recep Tayyip Erdoğan ve Beşar Esad yönetimlerinde, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler yeniden güçlendi. Bu dönemde sınırların açılması, karşılıklı üst düzey ziyaretler, ticaret hacminde büyük artışlar ve ortak güvenlik işbirliği gibi olumlu gelişmeler yaşandı. Türkiye ve Suriye, bu dönemde adeta bir "altın çağ" yaşıyordu. Ticaret anlaşmaları, vizelerin kaldırılması ve ortak kültürel projeler, iki ülke arasındaki bağları güçlendirdi. Hatta iki ülke liderleri arasında kişisel dostluklar dahi kuruldu. Ancak, bu iyimser tablo çok uzun sürmedi ve 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı, ilişkilerde köklü bir kırılmaya neden oldu. 

Suriye İç Savaşı ve Bölgesel Kriz 

2011 yılında Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçramasıyla birlikte Türkiye, Suriye iç savaşında belirleyici bir rol oynamaya başladı. Esad rejimine karşı yapılan barışçıl protestoların silahlı bir çatışmaya dönüşmesi, Türkiye'nin pozisyonunu değiştirdi. Türkiye, başlangıçta Esad'a reform çağrıları yapsa da, rejimin baskıcı politikaları nedeniyle Suriye muhalefetini destekleme kararı aldı. Türkiye’nin Suriye politikası, sınırları boyunca güvenliği sağlama, mülteci akınına çözüm bulma ve bölgedeki terör örgütleriyle mücadele etmeyi temel alıyordu. Milyonlarca Suriyeli mülteci Türkiye’ye sığınırken, Türkiye aynı zamanda muhalif grupları desteklemeye ve Esad rejimine karşı diplomatik çabalarda bulunmaya başladı. Bu süreçte Türkiye, ABD ve Avrupa ülkeleriyle yakın işbirliği yaparken, aynı zamanda Rusya ve İran gibi bölgesel güçlerle de ilişkilerini dengelemeye çalıştı. 

Askeri Müdahaleler: Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları 

Suriye’deki güvenlik risklerinin Türkiye’ye doğrudan yansımaya başlamasıyla birlikte Türkiye, sınır ötesi askeri operasyonlara girişti. 2016’da Fırat Kalkanı Harekatı ile başlayan süreç, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla devam etti. Bu harekatların temel amacı, Türkiye’nin sınırlarında güvenli bölgeler oluşturarak, terör örgütlerinin etkisini ortadan kaldırmaktı. Özellikle PYD/YPG gibi örgütlerin Suriye'nin kuzeyinde etkinlik kazanması, Türkiye için kırmızı çizgi haline geldi. Bu operasyonlar, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma iddiasıyla uluslararası alanda tartışmalara yol açsa da, Türkiye’nin güvenlik endişeleri göz önünde bulundurulduğunda kaçınılmaz adımlar olarak değerlendirildi.  

Mülteci Krizi: Türkiye'nin En Büyük Yükü 

Suriye iç savaşı, Türkiye'yi sadece sınır güvenliği açısından değil, insani açıdan da derinden etkiledi. Türkiye, dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumuna geldi. Yaklaşık 4 milyona yakın Suriyeli mülteciyi kabul eden Türkiye, bu konuda uluslararası alanda büyük bir sorumluluk üstlendi. Ancak, bu durum Türkiye'de ekonomik ve sosyal baskılar yaratarak iç politikada tartışmalara neden oldu. Mülteci sorunu, Türkiye’nin Suriye politikalarının en önemli ve karmaşık yönlerinden biri haline geldi. 

Türkiye-Suriye İlişkilerinin Geleceği: Yeniden Normalleşme Mümkün mü?

Son dönemde Türkiye ile Suriye arasında ilişkilerin normalleşmesi yönünde bazı sinyaller gelmeye başladı. Özellikle Rusya ve İran gibi bölgesel aktörlerin arabuluculuğunda Türkiye ile Suriye yönetimi arasında dolaylı görüşmeler yapılmaktadır. Ancak, Türkiye'nin Suriye'deki muhalif gruplara verdiği destek ve Esad rejiminin iktidarda kalma çabası, bu süreci zorlaştırmaktadır. Türkiye-Suriye ilişkileri, tarih boyunca inişli çıkışlı bir seyir izlemiş, bölgesel ve küresel dinamiklerden fazlasıyla etkilenmiştir. Bugün gelinen noktada, bu ilişkilerin yeniden normalleşmesi, hem bölgesel güvenlik hem de insani krizlerin çözümü açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin Suriye’deki çıkarları, sınır güvenliği ve mülteci sorunları ekseninde şekillenirken, Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan vurgu, Türkiye’nin uluslararası platformda Suriye meselesine bakışının temelini oluşturmaktadır. Ancak bu ilişkilerin geleceği, sadece iki ülkenin ikili ilişkilerinden ibaret değildir. Bölgesel ve küresel aktörlerin rolü, özellikle ABD, Rusya, İran ve Avrupa Birliği gibi büyük güçlerin bu meseleye müdahil oluşu, Türkiye-Suriye ilişkilerini doğrudan etkilemektedir. Türkiye, bir yandan Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölgeler oluşturarak sınırlarını korumaya çalışırken, diğer yandan mülteci sorununu çözmek ve Suriye’de barışçıl bir geçiş sürecine katkıda bulunmak için diplomatik yolları araştırmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, Suriye'de kalıcı bir çözümün ancak siyasi yollarla sağlanabileceğini vurgulamaya devam etmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği, Suriye'deki çatışmaların nasıl sonuçlanacağına ve Türkiye'nin bölgede izlediği çok boyutlu dış politikanın başarısına bağlı olacaktır. Türkiye, hem insani hem de stratejik çıkarlarını göz önünde bulundurarak, Suriye'de istikrarın yeniden sağlanmasına yönelik çabalarını sürdürecek gibi görünmektedir. Bu süreçte, Esad rejimiyle doğrudan temas kurulup kurulmayacağı ise zamanla şekillenecek diplomatik ve askeri gelişmelere bağlı olacaktır.  

Türkiye-Suriye İlişkilerinde Çıkmazlar ve Yeni Olasılıklar 

Bugün Suriye meselesi, Türkiye için hem iç politikada hem de dış politikada en hassas konulardan biridir. Mülteci sorunu, terör tehditleri, sınır güvenliği gibi konular, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik politikalarının merkezinde yer almaktadır. Bu sorunların çözümü, Türkiye'nin gelecekteki bölgesel rolünü de belirleyecektir. Suriye'nin kuzeyinde varlık gösteren PYD/YPG’nin durumu, Türkiye için hayati bir mesele olmaya devam ediyor. Türkiye'nin bu örgütü terör örgütü olarak tanıması, ABD ve Batı dünyasıyla zaman zaman diplomatik krizlere yol açarken, Türkiye'nin bu konuda geri adım atma niyeti olmadığını net bir şekilde göstermektedir.

Yeniden Normalleşme Çabaları

Suriye iç savaşının uzaması ve çözüm sürecinin tıkanması, Türkiye'yi farklı diplomatik stratejiler geliştirmeye zorlamaktadır. 2020’li yılların başında, Türkiye’nin Suriye ile doğrudan temas kurmadan, Rusya ve İran üzerinden yürüttüğü dolaylı görüşmeler dikkat çekmiştir. Bu süreçte, Rusya’nın Esad rejimine verdiği desteğin yanında, Türkiye ile yürüttüğü ortak çalışmalar, Suriye’deki durumun daha fazla uluslararası bir mesele haline gelmesine yol açtı. Bu bağlamda Türkiye, bir yandan Suriye’nin kuzeyinde kendi güvenlik çıkarlarını korurken, diğer yandan diplomatik yollarla Esad rejimiyle en azından geçici bir uzlaşı zemini arayışında olabilir. Bu normalleşme çabalarının temel amacı, Türkiye’nin Suriye ile sınır güvenliğini sağlamak ve bölgedeki istikrarsızlıktan kaynaklanan mülteci sorununu çözmek. Aynı zamanda Türkiye’nin Suriye topraklarında sürdürülebilir bir barışın sağlanmasına katkıda bulunma hedefi de bu çabaların bir diğer boyutudur. Ancak Esad rejimiyle doğrudan müzakere yapılması, Türkiye’nin iç politikasında da farklı tepkilere neden olabilir. Bu süreçte, Türkiye'nin müttefikleriyle olan ilişkileri ve Esad rejimiyle olan teması, dikkatle dengelemeye çalıştığı bir diplomatik oyun olacaktır.

Bölgesel Güçlerin Etkisi: Rusya ve İran

Türkiye-Suriye ilişkilerinin geleceğinde, bölgesel güçler olan Rusya ve İran’ın rolü çok büyük bir öneme sahip. Özellikle Rusya, Esad rejiminin en güçlü müttefiki olarak, Suriye’deki denklemi şekillendiren temel aktörlerden biri. Türkiye, Suriye politikasında Rusya ile zaman zaman çıkar çatışmaları yaşasa da, bu iki ülke arasında Astana Süreci gibi diplomatik girişimlerle oluşturulan bir denge politikası mevcut. Aynı şekilde, İran da Suriye'deki askeri ve siyasi varlığını artırarak, Türkiye ile rekabet eden bir pozisyon almış durumda. Bu bağlamda, Türkiye’nin hem Rusya hem de İran ile diplomatik ve askeri dengeleri gözeterek hareket etmesi kaçınılmazdır.

Türkiye'nin Batı ile İlişkileri ve Suriye Krizi 

Suriye krizi, Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini de şekillendiren bir unsur haline gelmiştir. Özellikle ABD’nin Suriye’de PYD/YPG’ye verdiği destek, Türkiye ile ABD arasında ciddi bir kriz yaratmış durumda. Türkiye’nin, NATO müttefiki olmasına rağmen bu örgütle yaşadığı gerilim, Suriye meselesinin en karmaşık yanlarından birini oluşturuyor. Türkiye, Suriye'deki ABD politikasını kendi güvenlik çıkarlarına aykırı bulmakta ve bu nedenle Batı ile olan ilişkilerinde zaman zaman tansiyon yükselmektedir. Ancak Türkiye, Batı dünyasıyla ilişkilerini tamamen koparmadan, Suriye’deki çıkarlarını koruyarak hareket etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, Avrupa Birliği ile mülteci anlaşmaları yaparak Suriye kaynaklı göç krizinin önüne geçmeye çalıştı ve bu konuda önemli bir yük üstlendi. Ancak bu süreçte Avrupa’dan yeterli desteğin alınmadığı yönündeki eleştiriler, Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini zora soktu. Türkiye-Suriye ilişkileri, tarih boyunca karmaşık ve çok katmanlı bir yapıya sahip olmuştur. Bugün, Suriye’de devam eden iç savaş ve bölgesel güç dengeleri, bu ilişkileri derinden etkilemeye devam etmektedir. Türkiye, Suriye'deki çıkarlarını korumak, sınır güvenliğini sağlamak ve mülteci sorununa çözüm bulmak amacıyla askeri, diplomatik ve insani alanlarda aktif bir politika izlemektedir. Ancak Suriye'deki durumun karmaşıklığı, Türkiye’nin bu süreçteki hareket alanını sınırlamaktadır. Türkiye, Suriye’de kalıcı bir barışın ancak siyasi yollarla sağlanabileceğini savunurken, aynı zamanda sınırlarında terör örgütlerinin varlığını kabul edilemez bulmaktadır. Bu denklemin içinde, Türkiye'nin hem uluslararası müttefikleriyle ilişkilerini dengelemeye hem de bölgesel aktörlerle işbirliği yaparak kendi güvenlik çıkarlarını korumaya yönelik stratejileri ön plana çıkmaktadır. Suriye ile yeniden normalleşme çabaları, Türkiye'nin gelecekteki bölgesel rolünü de şekillendirecektir. Ancak bu süreç, birçok belirsizliği de beraberinde getiriyor. Türkiye, hem iç politikasındaki dengeleri gözetmek hem de uluslararası toplumla işbirliğini sürdürebilmek için çok boyutlu bir dış politika izlemeye devam edecektir. Sonuç olarak, Türkiye-Suriye ilişkilerinin geleceği, Suriye’deki iç savaşın nasıl sonlanacağına, bölgedeki güç dengelerine ve Türkiye'nin diplomatik manevralarına bağlıdır. Türkiye, bölgesel istikrarı sağlama ve kendi güvenliğini garanti altına alma amacıyla Suriye'deki gelişmeleri yakından takip edecek ve aktif bir rol oynamaya devam edecektir. Suriye krizi, sadece iki ülke arasındaki bir sorun olmaktan çıkmış, tüm bölgeyi ve dünya siyaseti üzerinde önemli etkiler bırakan bir mesele haline gelmiştir. Bu bağlamda Türkiye'nin Suriye politikası, hem bölgesel hem de küresel ölçekte dengeleri etkilemeye devam edecektir.