Sakman, PKK/YPG'ye verilen silah ve istihbarat desteğinin mücadele kapsamında Suriye'nin meşru ve milli ordusuna verilmesi tüm aktörlerin samimiyet testi olacağını ifade etti.
Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanı Dr. Tolga Sakman, Suriye topraklarındaki terör örgütü DEAŞ sorununu neden PKK/YPG'nin değil yeni Şam yönetiminin çözmesi gerektiğini İstiklal Gazetesş için kaleme aldı.
Ahmed Şara liderliğindeki yeni Şam yönetimi, Esed rejimini deviren son operasyondaki hızını Suriye'nin kamu yönetiminin yeniden organize edilmesi, toplumsal yapının güçlendirilmesi, istikrarlı bir devlet yapısının yeniden inşa edilmesi ve ülkenin uluslararası sistemde yerini alması için de devam ettirmeye çalışıyor. Yeni Şam yönetimi bu sürecin gerçekleşebilmesi için Suriye'nin toprak bütünlüğünü, birliğini ve egemenliğini ön planda tutuyor. Esed yönetimini deviren farklı örgütlerin kendilerini lağvederek üniter bir Suriye'de modern devlet şartlarını yerine getirecek bir tekilliği kabul etmesi de bu açıdan değerlendirilmelidir. Bu anlayışın hayata geçirilmesinde en önemli engellerden biri ülke topraklarının bir kısmını işgal eden, toplum-siyaset-güvenlik alanlarında istikrarı bozan ve tehdit faktörü olarak varlığını sürdüren terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki yapısıdır.
Suriye'nin kuzeyindeki bu yapı yeni Şam yönetiminin toprak bütünlüğü, tek ordu kurulması ve Suriyeli kimliğinin toplumun her parçasınca kabulü doğrultusunda tasarladığı devlet modeline aykırı duruyor. Bu noktada planlanan istikrarlı yapının kurulması güçleşirken diğer yandan terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye’deki tehditleri de hem asayiş hem de ulusal güvenlik yapısını bozuyor. Özellikle Esed rejiminin düşmesiyle kendilerine yönelik tehditlerin bertaraf olduğuna inanan Fırat’ın doğusundaki Arap sakinler PKK/YPG'nin baskısını daha fazla yaşamaya başladı. Örgütün elindeki silah envanteri, verilen uluslararası desteklerle birleştiğinde tehdit kapasitesi artıyor. Bu desteğin somut nedeni olan terör örgütü DEAŞ ile mücadele ise Batı'nın yeni Şam yönetimini yeterli görmediği bir konu olarak masanın üzerinde duruyor.
- DEAŞ ile mücadele yeni Şam yönetimine bırakılmalı
Oysa DEAŞ, öncelikle Suriye’nin ulusal güvenliğine ve yeni yönetimin istikrarına tehdit oluşturan bir örgüttür. DEAŞ gibi hem Suriye’de hem de başka bölgelerde terör eylemlerinde bulunacak bir örgüt yapılanması, devletin yeniden inşası sürecini de olumsuz etkiler. Uluslararası sistemde başarılı bir devlet profili oluşturulması için böyle bir güvenlik açığının yurtiçinde ve yurtdışında olmaması önemli görülüyor. Üstelik DEAŞ gibi bir örgütün uluslararası nüfuz ve müdahalelere zemin hazırladığı da bilindiğinden varlığı Suriye’nin istikrarı için elzem bir konu haline geliyor.
DEAŞ ile mücadele ise sahada sürdürülen mücadele ve militanların cezaevlerinde tutulması konuları olarak ikiye ayrılıyor. PKK/YPG kontrolündeki Haseke bölgesindeki kamplarda kalan DEAŞ tutukluları içerisinde Suriye ve Irak dışından gelen 10 bin kadar militanın olduğu biliniyor.[1] Üstelik PKK/YPG farklı nedenlerle DEAŞ militanlarını gruplar halinde salıveriyor. Bu kampların yönetim ve denetiminin yeni Şam yönetimine geçmesi ile daha şeffaf ve adil bir denetim söz konusu olabilir. PKK/YPG'nin keyfi uygulamaları nedeniyle tutuklamalar DEAŞ ile etkin mücadelede fayda vermez hale gelebilir.
Diğer taraftan, PKK/YPG'nin bölgedeki silahlı varlığının temel nedeni DEAŞ’ın sahada hala varlık gösterdiği iddiasıdır. Yeni Şam yönetimi, farklı yapıların askeri kapasitelerini birleştirerek oluşturacağı milli orduyla DEAŞ’a karşı etkin bir şekilde mücadele edebilir. Bu noktada, PKK/YPG’ye verilen silah ve istihbarat desteğinin mücadele kapsamında Suriye’nin meşru ve milli ordusuna verilmesi tüm aktörlerin samimiyet testi olacaktır. Tam bu süreçte DEAŞ’ın, Şiilerce önemli kabul edilen Şam'daki Seyyide Zeyneb Türbesi'ne saldırı planlaması ancak Şam yönetiminin bu saldırıyı engellemesi örgütün Suriye’de çıkarmak istediği karmaşa ve Şam yönetiminin bununla mücadele niyetini somutlaştırdı.
- Türkiye, terörün bitirilmesi için hazır
Türkiye'nin Orta Doğu’da genel olarak öngördüğü barış ve güvenlik düzeni için hükümetlerin güçlü şekilde inisiyatif alarak ortak çıkarlar üzerinde hareket etmesi planını benimsediği görülüyor. Özelde ise Suriye, Türkiye için güvenlik açığı haline gelen coğrafyalardan biridir.
Bu güvenlik açığı öncelikle Türk sınırının hemen ötesinde PYD'nin konuşlandığı ve hem Türkiye'yi hem de Suriye'yi tehdit eden sözde toprak hakimiyetinden kaynaklanıyor. Bu durum ayrıca ikinci hassas konu olan Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamış istikrarlı bir siyaset yürütebilecek olan yeni Şam yönetimin ihdasında da etkili. Suriye kendi iç güvenliğini sağlayabilecek toplumsal barış ve güç kapasitesinin yanında bölgesel ve küresel çapta da kabul edilmiş ve sisteme entegre olmuş bir devlet yapısına ihtiyaç duyuyor. Böylece yeni Suriye yönetimi hem terör örgütü PKK/YPG hem DEAŞ hem de daha sonra farklı aktörlerin motivasyonuyla oluşabilecek tehditleri bertaraf edebilir.
Türkiye'nin yeni Şam yönetimine tüm bu süreçlerde destek verdiği açık. Daha fazla kabul ve entegrasyon için bölge ülkelerini de süreçlere dahil etmeye çalışan Ankara, güvenlik sorununu ilk çözülmesi gereken konu olarak görüyor. Bölgedeki YPG/PYD yapılanmasının bitirilmesi çağrısını desteklemek üzere, örgütün varlık nedeni olarak gösterilen DEAŞ gibi konuların da halledilmesi için politika geliştiriyor. Türkiye’nin DEAŞ’a karşı mücadelede önceki başarısına atfen Suriye yönetimiyle birlikte çalışarak terörle mücadele kapasitesini artırabileceklerini teklifi de Ankara’da dillendirildi. Bugün kuzeyde Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO), YPG/PYD ile mücadele noktasında Şam yönetimine büyük destek veriyor. Bununla birlikte, SMO’nun ulusal ordu ihdasında da önemli bir rol alacağı ve PYD veya DEAŞ gibi tehditlerde etkili olacağı açık.
Tüm bunların yanında Türkiye, uluslararası hukuktan doğan haklarıyla sınır güvenliğini sağlamak için Suriye’nin kuzeyinde operasyon başlatabileceğini teyit etti. Bu noktada Ankara, güvenlik açığı oluşturmamak ve diplomatik ve ekonomik adımlar atabilmek için yol haritası oluşturmaya başlamış görünüyor. Bunların ardından Türkiye, Şam yönetiminin de isteğiyle bölgede somut varlık gösterebilir ve sürecin tamamlanmasına destek olabilir.
[1] https://www.hrw.org/news/2023/01/27/revictimizing-victims-children-unlawfully-detained-northeast-syria
[Dr. Tolga Sakman, Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve İstikalal Gazetesi'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.