SULTAN 2. ABDULHAMİD HAN FİLİSTİN'DE YAHUDİLERE ARAZİ SATTI MI?
Bu başlık belki birçoğunuzu şaşırtacaktır. Çünkü Sultan'ın değil Filistin'de Yahudilere arazi satmak, onların tekliflerini red ettiği için masonik oluşum olan İT tarafından tahttan indirildiğini söyleyeceksiniz.
Fakat son günlerde Sezai Balcı ve Mustafa Balcıoğlu tarafından
yazılan "Rothschildler ve Osmanlı İmparatorluğu" kitabındaki
iddialar belli kesimlerce mal bulmuş mağribi gibi kabul görmeye ve
paylaşılmaya başlanmıştır.
Bu kitaba göre Sultan Abdulhamid, bildiğimizin aksine Filistin'de
Yahudilere arazi satmış ve dolayısıyla günümüz İsrail Devleti'nin
de temelini atan kişi olmuştur.
Şaşırmayın
Ben artık bizim değerlerimize ve sevdiklerimize yapılan saldırıları
görerek şaşırmamaya başladım. Kimi tutar Hadislerin hepsi yalan
der, kimi tutar Peygamber'e dil uzatır, kimi Selahaddin Eyyubi'yi
kötüler ve bir başkası başka bir abide şahıs olan Ulu Hakan'a dil
uzatır.
Demek ki savaşlar sadece cephede verilmiyor,
Savaş her alanda yapılıyor ve biz şu anda yoğun bir saldırı
altındayız.
Dinimiz
İnincımız
Ailemiz
Kadınımız
ve Tarihimiz
saldırı altındadır. Bizi biz yapan tüm değerler saldırı altındadır.
Ulusumuzu ve milli birliğimizi bozacak büyük bir saldırı
altındayız.
Devletin acilen bu tür saldırılara karşı bir ordu kurması
gerekir.
Devletler nasıl ki fiili saldırılara karşı ordular kuruyorlarsa
böyle saldırılara karşı da ordu kurmalıdırlar. Bu ordu aydınlar ve
ilim adamlarından müteşekkil olmalıdır.
Gelelim konumuza
Kitap, güya Başbakanlıktaki bir belgeye dayanarak iddiada
bulunuyor. Fakat ne ilginçtir ki elde tutarlı bir belge
yok...
Güya Abdulhamid döneminde Filistin'de Yahudilere arazi
satılmış...
Öncelikle devletin böyle bir resmi kararı yok. Ama bireysel olarak
Yahudiler alabilirler çünkü zaten Osmanlı Vatandaşı. Ama aslında
Osmanlı Devleti Yahudilerin burada yoğunlaşmasını yasaklamıştır.
Buna rağmen Rachild ailesi gibi zengin Yahudi aileler, bölgede
rüşvetle veya hileli yollarla arazi almışlar. Fakat bu durumdan 2.
Abdulhamid sorumlu tutulamaz.
Kaldı ki Yahudilerin Filistin'de devlet kurmalarının önündeki en
büyük engel bizzat Sultan'ın kendisi olduğu gibi, Filistin'de
devlet kurma talebinde bulunan Teodoral Herz'e verdiği cevap da
meşhurdur.
Tabi ki birileri çıkıp böyle bir cevabı arşivlerde bulamadığını
iddia edebilirler. Onlar gerçekten ebleh insanlardır. Tarih
bilmeyenlerin tarihi okumaları da öyle olur. Çünkü bu resmi bir
talep olmadığı gibi cevabı da resmi olarak değil şifahen
verilmiştir.
Bu konudaki en büyük tanığımız bizzat Teodoral Herz'in kendisidir
ve anılarında bu konuyu işlemektedir. T. Herzl’in anılarını
Türkçeye çeviren Ergun Göze’nin de arşivlerde yaptığı araştırmaya
göre, Padişah Siyonizmin kurucusuyla değil, aradaki Polonyalı
diplomat, gazeteci Newlinsky’ye “Filistin’den toprak
veremeyeceğini” söylemiştir.
T. Herzl bunu şöyle anlatır:
“Akşam, Newlinsky, Yıldız’dan kederli bir yüz ve kötü haberlerle
döndü. Yarım şişe şampanya ısmarladıktan sonra durumu iki kelimeyle
özetledi:
- Yapacak hiç bir şey yok... Hazret, meseleyi konuşmak bile
istemiyor.
Şoku, yiğitçe karşıladım. Newlinsky devam etti:
- Mösyo Herzl sizin arkadaşınız olduğuna göre benim de dostum
demektir, kendisine bu meselede artık hiçbir teşebbüste
bulunmamasını öğütleyiniz. Benim bir karış toprak vermem söz konusu
olamaz. Zira, istenen toprak bana ait değildir. O, milletime
aittir. Bu devleti kuran ve kanıyla besleyen milletime... Herhangi
birisine vermek veya bizden koparılmasına razı olmaktansa, yeniden
kanımızla yıkamayı tercih ederiz. Benim, Suriye ve Filistin’den
gelen iki alayım Plevne’de son neferlerine kadar şehit oldular...
Türk imparatorluk toprakları bana değil, Türk milletine aittir. Bu
imparatorluğun hiçbir parçasını hiçbir kimseye veremem. Yahudiler
şimdilik milyarlarını biriktirsinler. Kim bilir, bir gün bu
imparatorluk paylaşılırsa, onlar da istediklerini belki de bir şey
ödemeden elde edebilirler. Fakat ancak kadavramız paylaşılır, canlı
vücuttan parça koparılmasına müsaade edemem.”
Kaldı ki Filistin'de bazı Yahudilere arazi satışına izin vermiş
olsa bile bu bir devlet kurma izni değildir. Tarih okumasını
bilmeyen birisi bu ayrıntıyı göremez. Herz'in talep ettiği Osmanlı
Devletine bağlı bir özerk Yahudi Devleti'dir ve Sultan Abdulhamid
bunu kesin bir şekilde red etmiştir.
Rachcild ailesi veya Yahudilerin Osmanlı Devleti ile olan
ilişkilerini sanki saklanan bir gerçekmiş gibi sunan kitap, bence
tamamen algı operasyonu yapmıştır. Bilindiği gibi Yahudileri
Osmanlı toprağına Sultan ll. Bayazıt kabul etmiş (aslında ülkemizde
bu Yahudilerden önce de büyük bir Yahudi nüfusu vardı) ve onları
Selanik ile İstanbul'a yerleştirmiştir. Bu Yahudiler ile Osmanlı
Devleti arasındaki ilişkiler hep en üst seviyede olmuştur. Çünkü
Yahudiler tüccar oldukları gibi İpekçilik konusunda da ustaydılar
ve Osmanlı Devletine önemli hizmetlerde bulundular. Hatta Osmanlı
Devleti dağılma döneminde Galata Yahudi Bankerlerinden iç borç
yoluna da gitmişlerdir ve bunlar da sır değildir. Ayrıca Dünya
Yahudi Din adamlarının merkezi İstanbul'daki Hahambaşılıktır. Hatta
Filistindeki Haham bile (günümüzde de devam etmektedir)
İstanbul'daki Hahambaşılık tarafından atanmaktadır. Birçok Yahudiye
hatta Herz ve Rakchild'e bile resmi nişanlar vererek arayı sıcak
tutmaya ve Avrupadaki diplomatik mücadeleye dahil olmaya
çalışmıştır.
Yani Osmanlı Devleti bir Yahudi Düşmanı devleti değildir, fakat
Siyonismin emellerinin farkında olduğundan onlara karşı da önlem
almaya çalışmış ve bu durum Sultan'ın tahttan indirilmesine de yol
açmıştır. Hatta Sultan'ı indirmeye gelen 4 kişiden birisi de
Yahudidir.
Gelelim Osmankılar döneminde Filiatin'de Yahudi kolonisi kurma
taleplerine.
SİYONİSTLERİN FİLİSTİN'DE KOLONİ KURMA TEKLİFİ
Mistik bir Hristiyan şahsiyet olan Oliphant, yaptığı aktif
çalışmalarla Filistin’e dönme hayali kuran Siyonist örgütleri
desteklemiştir. Oliphant, Yahudi olmamasına rağmen aktif ve tutkulu
bir Siyonist’tir. 1878 Osmanlı-Rus savaşının sonuçlarından istifade
edilerek Yahudilerin Filistin’e yerleştirilebileceği düşüncesiyle
bazı çalışmalar gerçekleştirdi (Tellioğlu, 2015: 52).
Bu konudaki en önemli faaliyeti, 1879 yılında Filistin’e yaptığı
bir ziyaret sonrası Osmanlı hükümetinden Belka Sancağında Siyonist
bir koloni kurulması talebidir.
Beyrut üzerinden bölgeye giden Oliphant, Beyrut-Şam arasında mekik
dokuyarak bütün Filistin topraklarını gezdi. Bu esnada bölgenin
dini, etnik, kültürel, coğrafi özellikler, doğal kaynaklar ve
güzellikler; tarım, nüfus ve ticaret; Protestan ve Yahudi
kolonileri dahil olmak üzere bölge hakkında ayrıntılı notlar tuttu.
Bu notları daha sonra kitap olarak yayımladı (M. Oliphant ve W.
Oliphant, 1891: 173; L. Oliphant, 1880). Siyonist yerleşimi için
uygun olacağını düşündüğünden kitapta Belka sancağı hakkında ayrı
bir bölüm kaleme almıştır.
Oliphant, yerli halk ile yerleşimciler arasındaki ilişkileri söz
konusu ederken birçok sıkıntının yaşandığından bahsederek aslında
yerli halkın kolonilerden rahatsız olduğunu da ifade etmiş
olmaktadır (L. Oliphant, 1880: 322-323). Oliphant, 1879 yılında
bölgede yaptığı çalışmaları tamamlayarak Beyrut üzerinden İstanbul
geldi ve daha önce üzerinde çalışılmış metni bizzat kendisi Sultan
II. Abdülhamid’e sundu (Tellioğlu, 2015: 59).
Söz konusu layihada neredeyse kuzey Filistin’in tamamını kapsayan
Belka Sancağında Arz-ı Filistin’de İskân-ı Muhacirîn Osmanlı
Kumpanyası adında bir Yahudi kolonisinin kurulması teklif
edilmektedir.
Sultan konunun görüşülmesi için layihayı 9 Ekim 1879 tarihli bir
irade ile Meclis-i Vükela’ya iletir (Kodaman ve İpek, 1993:
571).
Layihanın Osmanlı’daki algısına geçmeden önce bir konuyu
açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Hem Oliphant hem de son dönemin
bazı batılı araştırmacıları, Balka Sancağında Yahudi kolonisi
kurulma talebinin dönemin Suriye valisi Mithat Paşa ve Sadrazam’ın
desteği, hatta rehberliğinde yapıldığını ileri sürmekteler (L.
Oliphant, 1880: 415-416, 461-463; Halpern ve Reinharz, 1998:52). O
dönemin bölgedeki yöneticilerinin büyük bir kısmı menfaat karşılığı
Siyonist yerleşimine göz yumdukları bilinen bir vakıadır.
Dolayısıyla gerçeklik payı olmakla birlikte bu ifadenin amacının
aynı zamanda Oliphant’ın yaptığı çalışmanın Siyonist hareketle olan
bağını gizlemeye yönelik olduğunu akla getirmektedir. Aslında
projenin arkasındaki gücü tahmin etmek zor olmasa gerek.
Çünkü projenin reddedilmesinden sonra Baron Edmond Rothschild,
hızlı bir şekilde Filistin’den arazi alım faaliyetlerine girişir.
Aynı şekilde Oliphant, İstanbul’a gelmeden önce Romanya’ya gidip
Siyonist ileri gelenlerle toplantılar düzenler ve gerekli
diplomatik destekleri sağlar. Nitekim Romanya’dan İstanbul’a
hareket ettiğinde İngiltere Başbakanı Disraeli ile İngiltere ve
Fransa dışişleri bakanlarının tavsiye mektuplarını cebinde
taşımaktaydı (Bein ve Gelber, 2007: 404; Tellioğlu, 2015: 53). Bu
da söz konusu şahsın Siyonist projeyle bağlantısını ortaya
koymaktadır.
Yukarıda Oliphant’ın Sultana takdim ettiği layihanın Meclis-i
Vükela’ya gönderildiği ifade edilmişti. Yapılan yazışmalarda
layihanın nasıl anlaşıldığına dair çok net ifadeler yer almaktadır.
Bu çerçevede öncelikle Osmanlı Devleti’nin, metni ve metnin
içindeki talepleri nasıl algıladığına bakmakta fayda vardır.
Metne
göre Oliphant şu taleplerde bulunmuştur:
1. Avrupa’dan gelecek Yahudi göçmenler için bir koloni teşkil
edilmesi,
2. Dört milyon üç yüz küsur bin dönüm toprak verilmesi (4300
kilometrekare)
3. Bu koloninin “Arz-ı Filistin’de İskân-ı Muhacirîn Osmanlı
Kumpanyası” olarak isimlendirilmesi ve bu şekilde tanınması,
4. Kolonide kurulacak mahkemelerin gelenlerden teşekkül
ettirilmesi,
5. Koloniyi yönetecek müdürlerin, muhasebecilerin ve mal
müdürlerinin gelenlerden teşekkül ettirilmesi
6. Kolonideki asayişi sağlamak üzere gelenlerden askeri bir
birliğin temin edilmesi,
7. Bölgede demiryolu inşaatına müsaade edilmesi,
8. Koloninin iç idaresi için bazı imtiyazların verilmesi,
9. Metinde talep edilen maddelerle ilgili bazı teferruatların da
yer aldığı ifade edilmektedir (BOA, Y.A.RES, 5-58, 1; Osmanlı
Belgelerinde Filistin, 2009: 231-233).
Berlin Konferansı esnasında Siyonistler tarafından Filistin’de
İngiliz himayesinde bir Siyonist devletin kurulması için Osmanlı
Devleti’ne bir memorandum verilmesi teklif edilir. Fakat bu teklif
“delice fikir olduğu” düşüncesiyle Bismark tarafından reddedilir.
Konferans sonunda imzalanan antlaşma Osmanlının toprak bütünlüğü
ile ilgili belirsizlikler içermektedir. Çünkü bu antlaşmada Osmanlı
Devleti’nin toprak bütünlüğünü garanti altına alan herhangi bir
madde yoktur. Dolayısıyla bu yönüyle önceki antlaşmaları hükmen
geçersiz kılmıştır (Tellioğlu, 2015: 19).
İşte Oliphant, bu teklifleri yapma cesaretini 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşmasının bu yönünden alır. Konferanstaistediğini elde edemeyen Siyonist yapılanma, söz konusu antlaşmayı fırsat bilerek Oliphant aracılığıyla girişimde bulunur. 1879 yılında geldiği İstanbul’da hazırlanan projeyi mayıs veya haziran ayında bizzat padişaha arz eder (Arslan, 2014: 70;Tellioğlu, 2015: 59). Layihanın sunuş tarihine bakıldığında Sultanın süreci bir müddet oyaladığı anlaşılmaktadır. Çünkü Padişah teslim aldıktan en az beş ay sonra, 9 Ekim 1879’da, bir irade-i seniyye ile Oliphant’ın layihasını tartışmaları için Sadrazam’ın başkanlık edeceği Dahiliye, Adliye ve Ticaret nazırlarından (bakan) oluşacak kurulda görüşülmesi için iletir. Fakat bu komisyonun nasıl bir görüş bildirdiğini bilmiyoruz. Çünkü elimizde bu kurulun yaptığı çalışmayla ilgili herhangi bir belge yoktur (Kodaman ve İpek, 1993: 571). Muhtemelen kuruldan herhangi bir sonuç çıkmamış olacak ki işlerin uzadığını gören Oliphant araya bazı paşaları sokarak işleri hızlandırarak olumlu bir netice elde etmek istiyordu.
Nitekim Oliphant bu lobi faaliyetleri sonucu Dreyse Paşa
aracılığıyla padişaha ulaştı (Tellioğlu, 2015: 59). Bunun üzerine
Padişah daha önce bizzat kendisine verilen ve Meclis-i Hass-ı
Vükelâ’ya ilettiği layihanın ivedi bir şekilde değerlendirilip
karara bağlanarak kendisine arzedilmesini emretti. Meclis-i Vükelâ
padişahın emri üzere konuyu değerlendirip verdiği kararı bir
sonraki gün, yani 9 Mayıs 1880 tarihindeki yazıyla Sultana
bildirdi:
“Sûret-i ma’ruza hükümet içinde bir hükümet demek olarakpolitikaca
ve idarece mehâzîr-i müstelzim olacağı cihetle zatenşâyan-ı kabul
olmadığı gibi Belka Sancağı arazisi birtakım aşayir ve urbân
cevelângâhı olduğundan oraların tanzim ve ıslah-ı idaresiyle
kabil-i iskân bir hale getirilerek husul-i ma‘mûriyeti Devlet-i
Aliyye’ce matlub ve müstelzim ise de bunun henüz zamanı hülûl
etmemiş ve ahval-i mütenevvia-i mahalliye cihetiyle bu sûretle bir
hey’et-i muhâcere kabul ve iskânında birçok mehâzîr ve müşkilât
mevcud bulunmuş olduğundan iş bu esbâbın beyânıyla mumaileyhe cevab
i‘tası müttehiden tezekkür ve tensib kılınmış ise de ol babda emr u
fermân Hazret-i Veliyyül-emr efendimizindir.” (BOA, Y.A.RES, 5-58,
1;
Metinde layiha ile ilgili üç noktaya atıf vardır:
1. Söz konusu layihaya olur verildiğinde kurulacak kumanyanın
devlet içinde devlet vasfında olacağı,
2. Siyaset ve idare bakımından problemli olacağı
3. Arap aşiretlerle Yahudi koloniler arasında düşmanlığın doğacağı
ve engellenemeyecek olayların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir.
Anlaşıldığı üzere Osmanlı yöneticileri, Siyonistlerin
amaçlarındanhaberdar oldukları gibi bu anlamda verilecek tavizlerin
gelecekte nelere yol açacağını da biliyorlardı. Bu düşüncelerle
teklifin kabulünün mümkün olmadığı padişahın oluruna arzedilir.
Aslında Sultan II. Abdülhamid, devlete ait boş arazilere
muhacirlerin yerleştirilmesine karşı değildi. Onun itirazı Yahudi
göçmenlerin Filistin topraklarına yerleştirilmesineydi. Çünkü ona
göre bu planın uygulanması uzun vadede Filistin topraklarında
bağımsız bir Yahudi devletin kurulması tehlikesini ortaya
çıkaracaktı (Kodaman ve İpek, 1993: 571).
Padişah kendisine ulaşan Meclis-i Vükelâ’nın görüşlerini 16
Mayıs 1880’de bir İrâde-i Seniyye ile emir haline getirerek
teklifin reddedildiğini tescil eder (Demirbaş, 2015:49; BOA,
66-3114). Aynı gün bu kararın Mösyö Oliphant’a bildirilmesi ile
ilgili ikinci bir İrade-i Seniyye yazılır (BOA. Y.PRK.BŞK.3-7/1;
Demirbaş, 2015:51). Bundan hemen sonra da Padişah, Oliphant’ı
yemeğe davet eder ve verilen karar kendisine bildirilir (Arslan,
2014: 70; Tellioğlu, 2015: 70-71). Böylece Osmanlı Devleti mukaddes
belde konusundaki hassasiyetini ortaya koyar ve II. Abdülhamid
tahtta kaldığı sürece bu anlamda birçok önlem alır. Fakat
Siyonist hareket bu ret cevabı karşısında pes etmeyecektir. Tarihi
süreç içerisinde görüldüğü gibi hem bizzat Sultana hem de çeşitli
yolarla bölgedeki vali ve kaymakamlara çeşitli tekliflerle
geleceklerdir. İstediklerini elde edemeyince de Sultanı tahtından
etmek için her türlü oyunun içine gireceklerdir. Siyonistlerin
planlarına karşı yeterli bir savunma mekanizması geliştiremeyen
Osmanlı, Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden birkaç
yıl sonra dağılacak, böylece İngiltere’nin mandasına giren
Filistin’de Siyonist bir devletin temelleri atılacaktır.(Ziya
Polat, Journal of Islamicjerusalem Studies, 2017, 17(1): 1-20)