Gezi olayları sırasında, “Dönemin Başbakanı” olan Recep Tayyip
Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yurtdışı gezi sırasında
yerine vekaleten bıraktığı Bülent Arınç’ın eylemcilere gösterdiği
tutumlar arasındaki 180 derece farklılığı o zaman için
anlamlandıramamıştım.
Gül ve Arınç ne kadar yumuşak ve uzlaşmacı ise, Erdoğan’da bir o
kadar sert ve uzlaşmaz bir tavır sergiliyordu.
O zaman ki “eksik bilgimle”; “Çağır adamları konuş, yaparız ederiz
de, ortalığı yatıştır. Ne gereği var bizim kararlarımızı kimse
sorgulayamaz” söylemine. diyordum.
Ancak zaman geçtikçe anlaşıldı ki; “Birileri bir yerlerden düğmeye
basmış ve Erdoğan’ın bundan haberi var.”
İşte toplumu kutuplaştırdığı iddia edilen Erdoğan için dönüm
noktası Gezi Olayları olmuştu. Kutuplaşma ondan sonra başladı.
Ancak bunu başlatan söylem Erdoğan’ın değil, Gezicilerin
söylemleriydi. Mutlaka gitmesi için talimat gönderilen ve artık
“kendi saflarını oluşturmak zorunda olan” Erdoğan’ın kutuplaşma
söylemleri sertleşmeye ve “siz-biz” şekline dönmeye başladı.
Yani özet olarak toplumda kutuplaşmanın düğmesine basıldığı zaman,
Erdoğan “kendi askerlerini alarak kendi safına çekilmek zorunda
kaldı.”
Bunu yazmamın sebebi, bugün K.K.T.C.’ne Akdeniz’in altından boru
hattı döşenerek ulaştırılan içme suyunun açılış töreninde açılan
bir pankart; “Getirdiğin su, götürdüğün canları temizleyemez.”
Görünen o ki, Erdoğan ve AKP ne yaparsa yapsın
“uzlaşmayacaklar.”
Geçen hafta üretilmeye çalışılan yerli otomobilin prototipinin
basına gösterilmesinin ardından gelen yorumlar da; “Aracın çalıntı
ve kopya olduğu” şeklindeydi.
Bunu yargılayan ve yaftalayan zihniyet, çevrelerindeki arabaların
önemli kısmının birbirine benzediğinin aslında farkında. Üstelik
şekli farklı bir araba yapmanın “milli gurur” getirisinden başka
bir ifadesi yok. Zaten bunlar yapılsaydı bile ona da bir kılıf
bulunacaktı. Gemi yapıldı, piyade tüfeği yapıldı, füze yapıldı,
uzaya uydu fırlatıldı (bu arada fırlatılan uyduya bilmem kaçıncı
kilometrede başörtüsü takılmış, o da yüksek hızdan dolayı
yırtılmış) yine de yaranılamadı.
Erdoğan bütün bu düşmanlıkların farkına vardığı için “safları sık
ve düzgün tutmaya çalışıyor”.
Nasıl olsa uzlaşma olmayacak, Müslümanlar iktidardan gitmeden kimse
rahatlamayacak. O yüzden uzun yıllar bu kutuplaşma artık
Türkiye’nin kaderidir.
CHP’nin bir Alevi Partisi haline getirilmeye çalışılması yönünde
adım adım gerçekleşen süreç, uzun vadede Türkiye’de bir Alevi-Sünni
Çatışması yaratılmaya çalışıldığının ve toplumun siyasi olarak net
bir mezhep ayrımına doğru götürülmesinin göstergesidir ki bunu da
bir başka yazımızda inceleyelim.