Düşünmeyle ilgili toplumda hem olumlu hem de olumsuz yargılar var. Sıklıkla da duyarız bunları.

Olumsuz düşüncelerin hayatımızı nasıl kilitlediğini, nasıl verimsizliğe mahkûm ettiğini hep merak etmişimdir. Yanı sıra pozitif düşüncelerin nasıl bir mekanizma ile bizleri içine düştüğümüz kuyulardan çıkardığı, üretime dahil ettiği, verimimizi arttırdığı ve buna bağlı olarak mutluluk yollarına nasıl ilettiği hususu her zaman ilgi alanım olmuştu. Kişinin kendisini kandırmadan düşünce eyleminin içinde aktif yer almasını amaçladığımız bu söyleşide Psikolog Sema Demir ile konuyu enine boyuna konuştuk.

Beyninizle beraber kalbinize de iyi gelmesini umuyoruz.

Düşünmek nedir?

-Düşünmek, yalnızca insana özgü bir yetenektir. Zihnimizde çeşitli süreçler yoluyla bilgi, kavram ve duyguları işlediğimiz bir süreçtir. Günlük hayatta sorunları çözerken, kararlar alırken, plan yaparken   ya da bazı şeyleri analiz ederken düşünürüz. Bu süreç bazen bilinçli bir çaba gerektirir, bazen de farkında olmadan gerçekleşir. Düşünmek hem kendimizi hem de dünyayı daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Öğrenmemizi, çevremizi anlamımızı ve yaratıcı olmamızı sağlar.

Düşünmeyi bir eylem biçimi olarak alırsak eğer her yaşın düşünme eylemi farklı mıdır?

-Evet, tabii düşünme eylemi her yaşa göre farklıdır.  Örneğin, çocuklar daha somut düşünürler yani görüp dokunabildikleri şeyleri daha iyi anlarlar Soyut kavramlar onlar için zorlayıcıdır, bu yüzden anlamak için bu dönemde çok soru sorarlar ve çoğunlukla dokunmak isterler.  Ergenler ise soyut düşünme yeteneği geliştiği için daha karmaşık konuları anlayabilirler, felsefik tartışmalara girmeye, hak, adalet gibi kavramlar üzerinde düşünmeye başlarlar ki bu dönemde kimlik gelişimleri düşünme süreçlerini etkiler. Yetişkinlerde ise deneyimle bilgi birikimi devreye girer. Bir sorunla karşılaştıklarında geçmiş deneyimlerini kullanarak daha etkili çözümler üretirler. Yaşlılıkta belki zihinsel yetilerde bir azalma olabilir ama hayat boyu edindikleri tecrübelerle sezgisel ve bilgece kararlar verebilirler.

Düşünme konusunda kişilik yapılanmalarının etkisi nedir?

-Tabi ki düşünme konusuna kişilik yapılanmasının büyük etkisi vardır. Kişilik özellikleri bireyin düşünme biçimlerini, problemleri nasıl ele aldıklarını ve karar verme süreçlerini şekillendirir. Mesela dışa dönük bir bireysen, genellikle başkalarıyla konuşarak ve fikir alışverişi yaparak düşünmeyi tercih edersin, sosyal etkileşimlerle beslenirsin. Ama içe dönük bireysen, düşüncelerini kendi başına, sesiz bir ortamda şekillendirmekten hoşlanırsın. Duygusal bir yapın varsa, karar verirken ve düşünürken duygularına, empatiye daha çok önem verirsin. Mantıklı bir yapıya sahipsen, olaylara daha analitik ve objektif yaklaşır ve mantıkla hareket edersin. Duygusallığı bir tarafa koyup aklınla hareket edersin. Maceraperest bir yapın varsa risk almaktan yeni şeyler denemekten çekinmezsin, Güvenliği seven biriysen temkinli olup riskten kaçınarak hareket edersin. Yani, kişiliğimiz düşünme tarzımızı büyük ölçüde belirler.

Düşünme eylemi aynı zamanda öğrenilen yani taklit edilen bir eylem midir?

-Kısmen öğrenilen ve taklit edilen bir eylemdir. Çocukken düşünme becerilerimizi büyük ölçüde anne babadan, çevreden, öğretmenlerimizden ve akranlarımızdan öğreniriz. Mesala çocuklar nasıl düşünmeleri gerektiğini büyük ölçüde çevresindeki yetişkinlerden öğrenirler Anne babasının problemi nasıl çözdüğünü izler ve problem çözme yöntemlerini denemeye başlar. Mesala annesinin yemek tarifini dikkatlice okuduğunu ve düşündüğünü ve adımlarını izlediğini görüyor, bu çocuğa planlı ve dikkatli düşünmeyi öğretir. Babayla yapboz oynarken, sabırlı olmayı ve adım adım ilerlemeyi öğreniyor. Konuşma da çok önemli çocukla sohbet ederken anne -babalar, öğretmenler onların düşünme becerilerini geliştirirler. “Bu konuda ne düşünüyorsun?” “Senin de fikrini almak istiyorum, bu sorunu nasıl çözeriz” gibi sorular çocukların kendi düşüncelerini geliştirmelerine yardımcı olur. Okulda da gelişim devam eder ve öğretmenler farklı düşünme becerilerini öğretirler, projeler, grup çalışmaları, tartışmalar, çocukların eleştirisel düşünme yeteneğini geliştirir. Farklı perspektiflerden düşünmeye teşvik ederler.

Ülkemizde boş ve anlamsız bakmaya bazen düşünme diniliyor. Hatta “Boş boş ne düşünüyorsun?” gibi cümleler kuruluyor. Burada nasıl bir çarpıklık var?

 -Bu tür ifadeler gerçekten yaygın, dışardan bakıldığında boş ve anlamsız gibi görünebilir ama bu anlarda zihnimiz genellikle aktif çalışmaya devam ediyor Kafamızda bir şeyleri tartıyor, planlıyor, geçmiş olayları değerlendiriyor veya gelecekle ilgili hayaller kuruyor olabilir. Bu dalgınlık hali aslında bilinçli düşünme süreçlerinin bir yansımasıdır.  Dışarıdan boş boş ve dalgın görünüyor olabilir ama kişi aslında derin düşüncelere dalmış olabilir.  İnsanların yüz ifadeleri her zaman içsel düşünceleri yansıtmaz. Bu açıdan sanırım, bu tür ifadeler sosyal alışkanlık ve gözlemden kaynaklanıyor. Yani boş boş düşünme diye bir şey yok sadece dışarıdan öyle görünüyor.

Düşünmek boşluğu nasıl dolduruyor?

-Zihnimiz sürekli olarak geçmiş deneyimlerimizi, anılarımızı, mevcut durumları veya geleceği planlayarak hayallerle bu boşluğu doldurur. Düşünmek hayatımızı şekillendiren, problemleri çözmemize yardımcı olan ve geleceğimizi planlamamıza olanak tanıyan bir süreçtir. Bu nedenle, boş görünen anlarda bile zihnimizin derin ve anlamlı bir şekilde çalıştığını unutmayalım.

Veriye yani kanıta dayalı olmadan aslında düşünmek mümkün müdür?

-Tabii, veriye dayalı düşünme, genellikle analitik ve mantıksal süreçleri izlerken, veriye dayalı olmayan düşünme, hayal gücü, sezgiye dayanır. Örneğin bir sanatçı yeni bir eser yaratırken, genellikle doğrudan veriye dayalı düşünmez, hayal gücünü ve içsel hislerini kullanır. Ayrıca sezgisel düşünme hızlı karar almamıza ve belirsiz durumlarla başa çıkmamıza yardımcı olur. Bazen doğrudan veriye sahip olmadığımız bir durumla karşılaştığımızda sezgilerimize güvenmek zorunda kalırız.

Psikoloji dünyasında olumlu ve olumsuz düşünce ayrımı ne zaman yapıldı?

-Modern psikolojinin gelişim süreciyle belirginleşti. Bu ayrım özellikle 20.yüzyılın ortalarından itibaren daha fazla araştırılmaya başlandı. 1960’larda Albert Ellis ve Aaron T.Beck  gibi ünlü kuramcılar bilişsel davranışçı terapi (BDT) alanında çalışmalar yapmaya başladılar. Daha sonra Albert Ellis ‘in geliştirdiği rasyonel duygusal davranış terapisi (REBT), Beck’in bilişsel terapisi, insanların düşüncelerinin duygusal ve davranışsal durumlarını etkilediğine odaklandılar. Bu yaklaşımla olumsuz düşüncelerin ve gerçekçi olmayan inanışların tanımlanması ve bunların daha olumlu ve gerçekçi düşüncelerle değiştirilmesi üzerinedir.

Kişinin duygu durum dalgalanmaları olumlu ya da olumsuz düşüncesine etki derecesi nedir?

-Oldukça güçlü bir etkiye sahiptir. Olumlu bir duygusal durumda olduğumuzda, genellikle daha olumlu ve yapıcı düşünceler üretiriz. Örneğin mutlu ve huzurlu olduğumuzda, gelecekle ilgili umutlu ve pozitif düşünürüz. Olumsuz duygusal durumda olduğumuzda, düşüncelerimizde genellikle daha karamsar ve olumsuz hale gelir. Örneğin; üzgün, kaygılı veya stresli olduğumuzda, durumları daha olumsuz ve tehditkâr algılama eğiliminde oluruz.  Bu daha çok olumsuz düşüncelere ve içsel eleştirilere yol açabilir. Kişinin duygu durum dalgalanmaları kişinin düşünme tarzını etkiler ki biz psikolojide buna “duygusal uyaranların bilişsel süreçlere etkisi” deriz. Duygular, bilişsel değerlendirmelerimizi, yorumlarımızı etkiler. Bu nedenle duygusal ve bilişsel süreçlerin birbirine bağlı olduğu ve her iki alanı da yönetmenin genel zihinsel sağlığımız için önemli olduğunu unutmamak gerekir. Duygu düzenleme stratejileri kullanarak olumsuz duyguların etkisini azaltmak ve olumlu duyguları arttırmak mümkündür, stres yönetimi, dua, meditasyon, sosyal destek, bilişsel yeniden yapılandırma gibi yöntemler kullanabiliriz.

Kronik hastalık yaşayan kişilerde negatif düşüncenin yoğun olması normal mi?

-Evet, oldukça normal, kronik hastalıklar bireyin fiziksel sağlığını ve günlük yaşamını etkilediği gibi, duygusal ve psikolojik durumunu da derinden etkiler. Fiziksel acı, kısıtlamalar, sosyal yaşamda azalma ve gelecekle ilgili belirsizlikler, stres ve anksiyete seviyesini arttırabilir. Bu durumda depresyon ve diğer ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. Kronik hastalıkla mücadele etmek psikolojik bir mücadele gerektirir ve bu da negatif düşünceleri arttırabilir.

İstemsiz biçimde otomatik gelen düşünceler nasıl karşılanıp nasıl uğurlanmalı?

-İstemsiz otomatik gelen düşünceler genellikle bilinçaltımızdan gelen çok hızla gelip geçen düşüncelerdir, o kadar hızlıdır ki ışık hızında gelir geçerler. Bazılarını yakalamak fark etmek zor olabilir ve uzman bir kişinin desteğine ihtiyaç duyulabilir. Bu düşünceler korku, kaygı, stres veya geçmişte yaşanmış olayların etkisiyle ortaya çıkar. İnançlıdırlar ve aslında gerçek dışıdır ama o kadar gerçek sanırız ve inanırız ki etkisinde kalabiliriz. Örneğin tanıdığın birisi yolda yürürken ve ya çarşıda karşılaştın ama selam vermedi, sevilmiyorum değersizim inancım var ise o kadar hızlı gelir ki aklınıza canınız sıkılabilir, aa beni önemsemedi, selam bile vermedi şeklinde yorum yapabilirsiniz, ona kırılabilirsiniz, öfkelenebilirsiniz, darılıp iletişimi kesebilir ya da eve gelip eşinize yansıtabilir tartışabilirsiniz. Oysa beni önemsemiyor, değer vermiyor şeklinde olumsuz düşünce aklınıza geldiğinde daha farklı ne olabilir şeklinde düşünmemiz daha sağlıklıdır. Belki kafası başka bir şeyle meşguldür ve görmemiştir.   Benimle ilgili değildir şeklinde düşünüp ona siz selam verip “dalgın görünüyorsun her şey yolunda mı” diye soru yönelterek iletişim kurabilirsiniz. Gerçek ilk aklına gelen olumsuz düşünce değildir. Olumsuz otomatik düşünceyi olumlu yapıcı bir düşünce ile yeniden çerçeveleyin. Başka bir örnek daha verelim, “bu durumda başarısız olacağım yerine, bu durumda elimden gelenin en iyisini yağacağım” şeklinde değiştirebiliriz.

Düşünce kendiliğinden mi bize gelir yoksa biz mi onu çağırırız?

-Her iki şekilde aslında. İstemsiz (kendiliğinde) ya da istemli (bilinçli) olarak. İstemsiz kendiliğinden gelen düşünceler genellikle bilinçaltımızdan kaynaklanır ve kontrolümüz dışındadır. Geçmiş deneyimlerden, duygulardan ve travmalardan tetiklenir, örneğin travmatik bir olaydan sonra o olayı hatırlatan durumla karşılaştığımızda, istemsiz olarak o anıya ait düşünceler gelir. İstemli düşünceler ise bilinçli olarak odaklandığımız ve zihnimize çağırdığımız düşüncelerdir. Örneğin bir problemi çözmek için düşündüğümüzde veya bir konu ile ilgili plan program yaptığımızda zihnimizi yönlendirdiğimizde çıkar.  Günlük hayatımızda bu iki türde iç içe geçer. İstemsiz aniden aklımıza gelen düşünceleri fark ettiğimizde, onlar üzerinde bilinçli olarak düşünmeye başlayabiliriz. Sınava hazırlanan bir öğrenciyi düşünün; sınav hakkında endişeleniyorsa, istemsiz olarak başlayabilir ardından bu düşünceyi bilinçli olarak değerlendirmeye çözüm aramaya başlayabilir.

Gelenin duygu mu düşünce mi olduğunu nasıl ayırmalıyız?

-Fiziksel tepkileri gözlemleyebilirsiniz, duygular genellikle fiziksel tepkilerle birlikte gelir.  Örneğin öfke hissediyorsanız, kaslarınızın gerildiğini veya yüzünüzün kızardığını fark edebilirsiniz.  Düşünceler ise zihinsel süreçlerdir, zihninizde olup bitenleri sorgulayarak ayırt edebilirsiniz “Şu an ne hissediyorum? Bu hisse neden olan düşünce ne? ”gibi sorular sorularak duygularınızı ve düşüncelerinizi tanımlayabilirsiniz. Duygu ve düşünce arasında bir bağ vardır ve düşünce duyguyu tetikleyebilir. Önce düşünce gelir düşünceye bağlı olarak duygular oluşur, duygular duyumlarımızı etkiler ve davranış oluşur.   Psikolojide 4 D kuralı diyoruz. Düşüncen pozitifse duygular pozitif, duygular pozitifse duyumlar pozitif ve davranış pozitiftir.

Pozitif düşüncenin kalbe iyi geldiğini söyleyebilir misiniz?

-Diyebiliriz; pozitif düşünce kalbe iyi gelir diyebiliriz. Birçok araştırma, pozitif düşüncenin ve olumlu duyguların hem zihinsel hem fiziksel sağlığa olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Pozitif düşünmenin kalp sağlığı üzerine etkisi öncelikle stres seviyesini azaltmaya yardımcı olur ve stres hormonlarını düşürerek kalp sağlığını korur.  Stresin azalması kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olabilir, bağışıklık sistemini güçlendirir dolayısıyla kalp sağlığına iyi gelir. Daha başka güçlü sosyal bağlar ve destek ağları oluşmasına, uykuya da iyi geldiği için dolayısıyla kalp sağlığına etkisi vardır. Yani diyebiliriz ki olumlu düşünceler sadece ruh halimizi iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda fiziksel sağlığımıza iyi gelir.

Pozitif düşünce ile kendini avutma diyebileceğimiz polyannacılık arasındaki temel fark nedir?

- Çok güzel bir soru çoğu zaman karıştırılarak olaylara pozitif bakma küçümsenir ama arada önemli farklar vardır. Pozitif düşünce, gerçekçi bir iyimserlikle sorunları kabul eder ve yapıcı çözümler arar. Bu açıdan pozitif düşünce sağlıklı ve dengeli bir iyimserlik sunarken, polyannacılık   gerçeklikten kopuk ve sürdürülemez iyilik hali sunar. Sorunlar görmezden gelinerek uzun vadede sorunların birikmesine neden olur. Pozitif düşünce, gerçekleri kabul ederek ve zorlukları görmezden gelmeden olumlu bakış açısı geliştirmeye yardımcı olabilir.

Pozitif ve negatif düşüncenin eyleme geçme süreçleri nedir ve farklı mıdır?

-Farklı olduğunu düşünüyorum. Pozitif düşünceler, olaylara ve durumlara daha iyimser bir bakış açısıyla yaklaşmayı içerdiğinden pozitif duygular motivasyonu arttırır, hedeflere ulaşma konusunda daha istekli ve kararlı olamaya yardımcı olur, planlama sürecini destekler ve gerekli adımları atmak üzere strateji geliştirebilir ve sonuç eylemlere adım atma olarak karşımıza çıkar. Pozitif düşünceler olumlu sonuçlar doğurdukça kişinin kendine güveni artar ve daha fazla pozitif düşünceyi teşvik eder.  Olumsuz düşünceler ise, olaylara ve durumlara karamsar bakış açısıyla yaklaşmamıza neden olur. Motivasyonu düşürür, olumsuz duygulara yol açar, eylemsizlik veya olumsuz eylemlerle sonuçlanabilir.

NOT: BU TRAMLI OLAN KIZIM GAZETEYE SIĞMAYACAĞINDAN WEB BÖLÜMÜNDE YER ALABİLİR

Yaşanan ağır yaşam olaylarının kabulü kişiye ne sağlar?

- Kabul süreci zaman alabilir ve zorlu olabilir. Ancak kişinin geçmiş deneyimlerini entegrasyonu sağlanır. Yaşanan geçmişte her ne ise size bir şey öğretmek için yaşanmıştır şeklinde düşünüp size sağladığı olumlu katkılara odaklanın. Kabul kişinin yaşadığı durum karşısında duygularını işlemesine ve duygusal olarak sindirmesine yardımcı olur. Reddettiğin olaylar ve yaşattığı duygular senden gitmek bilmez ve olumsuz düşünmeye sevk eder ya da neden ben.. neden neden… şeklinde sürekli inkar  edip kabullenmedikçe  olumsuz yaşam olaylarının olumsuz etkisi sizde kalıcı hasarlar bırakır . Cenabı Allah ayeti kerimede kaldıramayacağınız yük vermez demiyor mu. Demek ki yaşanan olay olumsuz da olsa seni güçlendirecek ve ileriye taşıyacaktır, bu açıdan da pozitif düşünmek her zaman kazanç sağlar ve kabul de  yaşanan olayı daha iyi anlamaya yardımcı olur ve kişi kendi duygusal tepkilerini ve sınırlarını daha iyi fark eder. Kendine karşı şefkatli yaklaşmasına kendisine karşı daha anlayışlı olmasına yardımcı olur.  Yani zorlukları kabul etmek ve onlarla yüzleşmek, kişisel gelişimi ve kendine güveni arttırır.

Olumlu düşünce için çözümü aramak ve onu görmek diyebilir miyiz kısaca?

-Evet diyebiliriz

Anadolu irfanının “Söz vücut bulur” sözüne katılır mısınız?

- Sözcüklerin ve düşüncelerin gerçeğe dönüşme gücünü vurgular. “Söz vücut bulur” ifadesine katılmak için birçok psikolojik ve bilimsel neden bulunmaktadır. Düşüncelerimiz söze yansır, sözlerimiz yani düşüncelerimiz doğrudan duygularımızı, davranışlarımızı ve hatta bahsettiğimiz gibi fiziksel sağlığımızı da etkiler. Kendini gerçekleştiren kehanet diyoruz ya kötüyüm, çok fenayım, hastayım diye diye kendimizi hasta ederiz. İnsanlar inandıkları ve söyledikleri şeylere göre hareket ederler. Bilindik bir söz var, “Düşüncelerine dikkat et sözlerin olur, sözlerine dikkat et davranışın olur, davranışlarına dikkat et alışkanlıkların olur, alışkanlıklarına dikkat et kaderin olur.”

Kur’an-ı Kerim’in sıkça düşünceye, aklı işletmeye vurgu yapmasına karşın biz inananların tam tersini yapmasını nasıl açıklıyorsunuz?

- Birçok nedeni olabilir, sosyal, kültürel, eğitimsel ve psikolojik faktörler bazı insanların bu mesajları tam anlamıyla uygulamasını engelleyebilir. Okumayan ve düşünmeyen bir toplumuz, öncelikle bu durumun üstesinden gelmek için eleştirel düşünmeyi öğrenmeli ve dini eğitimde eleştirel düşünme becerilerini teşvik etmeliyiz, Eleştirel düşününce yargılanıp bastırılarak büyütüldüğümüz için düşünmeyi bilmiyoruz. Ailede okulda öncelikle bu yeteneğimizi geliştirmeliyiz. Ezberci bir eğitimden geçince kaçımız düşünmeyi becerebiliyor ve doğal olarak sorduğunuz gibi pek çoğumuz inandığımız yüce kitabımızın buyurduğunun tam tersini yapıyoruz.

Geçmişin çengeli ve geleceğin korkusu olumsuz düşüncenin kökleşmesinde ne kadar etkili?

- Geçmişin olumsuz deneyimleri ve geleceğin belirsizlikleri, olumsuz düşüncelerin kökleşmesinde büyük rol oynar. Geçmişte yaşanan olumsuzluklar, travmalar zihnimizi sürekli meşgul ettiğinde bireyin kendine güveni azalabilir, kendini güvende hissetmez ve gelecek de belirsiz olduğundan aynı şeyleri tekrar tekrar yaşmaktan korkup geleceğe güveni azalabilir ve geleceğe karşı aşırı kaygı geliştirerek felaket senaryoları düşünürken bulur kendini. Yani geçmişe ait tekrarlayan olumsuz düşünce kalıpları otomatik hale gelir ve her durumda kendiliğinden ortaya çıkarak anda kişiyi huzursuz eder ve bu kaygılar, negatif düşünceler geleceğe transfer edilir.

Olumlu düşünce ile evrenle yani kâinat kitabı ile temasın bağını kurabilir miyiz?

-Düşünün sabah uyanıyorsun ve güne başlarken kendine güzel şeyler söylüyorsun: ”Bugün harika bir gün olacak, ya da her şey yoluna girecek.” Bu pozitif düşüncelerle, sadece kendine değil çevrene de enerji yayıyorsun. Doğanın içinde yürüyüş yaparken etrafındaki güzellikleri fark ediyorsun; kuşların şarkısı, rüzgârın sesi, ağaçların huzur veren varlığı, bazen güneşli bir havada ağaç altındaki serinliği hissediyorsun. Bu anlarda kainatla uyum içinde olduğunu fark ediyorsun. Geçmişin olumsuz etkilerinden ve geleceğin endişelerinden kurtulduğunda bulunduğun an’da kalabiliyorsun.  An’da kaldığında pozitif düşünebilir ve an’ın keyfini çıkarabilirsin. Yaşadığın dünyaya ve çevreye daha derin bir sevgi ve minnettarlık duyuyorsun. Aldığın nefese şükrediyorsun, gördüğüne, sağlığına şükrediyorsun. Bu his, bu bağlantı, senin kainatla kurduğun o özel bağın yansıması. Olumlu düşünceyle başladığın her yeni gün seni kâinata ile ve kâinatı yaratan Allaha biraz daha yakınlaştırıyor ve hayatta daha fazla huzur ve mutluluk hissediyorsun.

Son olarak terapilerde olumsuz şemaları bertaraf edip olumlu düşünmeyi kökleştirmek için neler yapıyorsunuz?

- Şema terapide de erken dönem oluşan olumsuz şemaları bertaraf edip olumlu düşünmeyi kökleştirmek için çeşitli yöntemler kullanıyoruz. Özetle şöyle anlatmaya çalışayım; Bu süreç şemaların tanımlanması ve anlaşılması ile başlar ardından bilişsel yeniden yapılandırma ile olumsuz düşünceler pozitif alternatif düşüncelerle değiştirilir. Deneyimsel teknikler ve davranışsal değişiklikler geçmiş travmaların işlenmesine ve yeni davranışların teşvik edilmesine yardımcı olur. Duygusal farkındalık ve destek sağlayarak duygular daha sağlıklı bir şekilde işlenir. Ayrıca terapötik ilişki ve şema modlarının yöntemi ile daha sağlıklı bir yetişkin modu geliştirerek olumsuz şemalara etkili bir şekilde karşı koymasını sağlar. Bu bütüncül yaklaşım, danışanın daha olumlu ve sağlıklı düşünce kalıplarını geliştirmesine olanak sağlar.

PSK. SEMA DEMİR KİMDİR?

Ege üniversitesi Psikoloji bölümünden 1996 yılında mezun oldu.  Çocuk, ergen, yetişkinlere yönelik bireysel psikolojik danışmanlık ve aile-çift terapi hizmeti vermektedir. Mezun olduktan sonraki süreçte EMDR Terapisi, Şema Terapi, Kognitif Psikoterapi. Pozitif Psikoterapi, Varoluşçu Psikoterapi, Hipnoterapi gibi terapi yöntemlerinden faydalanarak bütünsel bir yaklaşım benimsemekte ve danışanlarını kurucusu olduğu Ege Yakamoz psikolojide görmektedir.

Kaynak: istiklal.com.tr