Mesele Erdoğan değil hâlâ anlamadınız mı?

Mesele İslami kesimin seçim yoluyla ülke yönetimine el koyarak özgürlük mücadelesini başlatmasıdır.

Mesele Erdoğan’ın bir sembol olmasıdır. Erdoğan gitse bile bu mesele bitmeyecek, 28 Şubat sürecine dönmek için her şey yapılacaktır. Yine tesettürlü kızlarımız sokaklarda coplanacak, okullara alınmayacak, Müslüman erkeğin “saklanabilme imkanı” olmasına rağmen, Müslüman kadın saklanamadığı için her türlü hakarete maruz kalacaktır.

Mesele Türkiye Müslümanlarının diğer ülkelerde de “kardeşleri olduğunu hatırlamalarıdır.” Mesele Müslümanların özgürlüklerini elde etmek için topluca direnişe geçmiş olmalarıdır.
Mesele bu direnişin bayraktarlığını ve liderliğini Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmasıdır.

Mesele Müslümanların Erdoğan’a sahip çıkmasıdır.

Mesele Erdoğan’dan başka bu sancağı dik tutacak birilerinin en azından şu an için olmamasıdır.

Mesele Müslümanların artık Batıya ve İsrail’e “kafa tutabileceğini anlamasıdır.”

Mesele “One Minute” ile bu “horozlanmanın” dünyanın gözü önünde olmasıdır.

Mesele benim gibi işe yaramaz Müslümanların bile, One Minute’ı izlerken dünyaya meydan okuyan o eli öpmek istemeleridir.

Mesele “artık geri dönüşün olmamasıdır.”

Mesele bu sancağı düşürmek için bizi arkadan vuran Müslüman kardeşlerimiz” olduğunu fark etmemizdir.

Mesele Çanakkale’deki gibi yedi düvele karşı tek başımıza olduğumuzu anlamış olmamızdır.

Ama asıl mesele Çanakkale’deki gibi bir imanın artık bizde kalmamış olduğunu görmektir.

Savunmadaki Devlet

Son zamanlarda PKK ile yapılan mücadele sırasında medyada en göze çarpan tartışma, asker ve polisin “savunmada olması” ve ilk ateşin PKK’dan beklenmesidir. İlk ateşi açan bir askerin savcılık tarafından soruşturulduğu da böylece ortaya çıktı.

Buradaki asıl tema; halkı, askere ve polise karşı kışkırtmak için sivil halkın öldürülmesi gerekliliğidir.

Çünkü seçim süreci yaklaştıkça HDP Kürt halktan aldığı oy oranını koruyabilmek için halka “bu mücadelede haklı olduğunu ve devletin Kürt halkına zulmettiğini ispatlamak zorundadır.”
Bu ispat ise Kürt halkının, sebepsiz yere asker ve polis kurşunuyla zarar görmesi ile olacaktır.

Bu amaca yönelik olarak, PKK’nın halkı sokağa döküp zarar görmelerini sağlayabilmek için yaptığı çağrı sonuçsuz kaldı. Bu çağrı ile halkın zarar görmesi, PKK’nın Avrupa ve ABD nezdinde sivillere zarar verildiği tezini destekleyeceği gibi, seçimlerde HDP oy oranını koruyacaktı.

Devlet bu sebepten seçime kadar savunmada kalacakmış gibi görünüyor.

Ancak bu noktada tek korkutucu şey, sivil halkın PKK tarafından intihar saldırısı veya başka her hangi bir yolla “devlet tarafından yapılmış gibi gösterilerek” öldürülmesidir.

HDP, oy oranının düşmeye devam ettiğini gördüğü ve seçimlere yaklaşıldığı bir zamanda silahlı kanadı PKK ile bu saldırıları gerçekleştirecektir. Çünkü HDP’nin oy oranını korumanın başka bir yolu yoktur.

Barış Süreci boyunca “huzurun” ne olduğunu anlayan Kürt halkı, artık silahlı savaş istemiyor ve şimdilik de bu savaşın faturası PKK’ya kesilmiş gibi görünüyor. Ama son ana kadar bundan emin olamıyoruz.

Çünkü, seçim öncesi HDP mitinginde patlayan bombanın HDP’ye oy kazandırdığını bu devlet unutmadı.