Menfaatler Çakıştı
Arzuları doğrultusunda yön alır insanlar. Zaman ve mekanın arzuları vardır ki; kim bunu doğru okursa gelecek onunla yoldaş olur. Dış dünyaya aşırı itina ruhun kimyasını bozar. İç dünyada fazla uğraş afiyetten uzaklaştırır.
Kişi, ne zaman ki uzaklaşır insanlardan ve daha çok susar; ancak o zaman "gönül rahatlığı" ona bir cüz daha yakınlaşır. Zira yakınlık ve konuşmak; suâl gerektirir, suâl; talebi doğurur, talepler; arzular peşinde koşar, arzuların gayesi ise menfaattir. Menfaat güdüsü de insanda endişe ve korkuya sebebiyet verir ki, kimyasını bozan da budur insanın. Oysa çıkarsız muhabbetler ve yakınlaşmalar; samimiyeti, samimiyet de huzura kapı aralar. Huzur, hayatın anlamıdır. "Gönül rahatlığı" insana haz verir. Hayat; anlamını bulur, insan; afiyette kalır.
Bir zaman gelecek, samimi arkadaşlardan ve yoldaşlardan daha nadir bir şey bulunmayacak. Zevk ve sefa peşinde koşan amansız insanlar daha çok para derdine düşüp daha çok itibar peşinde koşacak. Acımasız bir yarış içinde zamanın hakemi dahi bulunamayacak. Gidişatın korkunç yüzüyle yüzleşince hakemler çaresiz kalacak.
İnsanlar borçlar içinde boğulacak; geceleri keder, gündüzleri zillet olacak. Bir parça yüreği temiz kalmış insanlar da bulunmaz olacak ki zaman arsızlıktan harap olacak.
Menfaatler uğruna savaşıyor insanlar. “Tek renk ben olayım!” diyor. Gökkuşağını unutuyor. “Parçalardan bir bütün olur.” diyemiyor. Bencilliğin yalnızlığında herkes tek başına savaşıyor. Zihniyetler siliniyor, dava köreliyor. Anlam; anlamsızlık çukurunda son çırpınışlarına şahit ediyor bizi.
Gülümsemek; unutulmuş bir insan eylemi olmuş artık. İnsanlar; iş yerinde, markette, otobüslerde hatta camilerde dahi somurtkan çehresini, bir güle bezeyip gülemiyor, gülümseyemiyor. Hoşnutsuz gönüller tatminsizliğin derdine sürüklüyor kendilerini.
Hal bu iken, şimdi insan ne konuşur sivri dillere, nasıl bakar somurtkan yüzlere? Konuşsa duyan var, dinleyen yok! Susmak da ayıp olmuş, sükut da cahillik... Buna ne çare?