Kürt-Arap solculuğunda “Ortadoğu” hayali

Suriye ve Irak’ta sürekli değişim gösteren yerel konjonktür gereği, Kürtlerin Temsiliyet ve güvenlik sorununu çözme iddiasıyla 2003 yılında kurulan Partiya Yekîtiya Demokrat (YPG) adlı terör örgütü, bölge tabanıyla bağdaşmayan Liberter sosyalizm ve komünalizm ideolojilerini benimsemiştir. Kürtleri zulümden kurtarma ve özgürlük vaatleriyle etkileyerek, bölgedeki Kürt nüfusunu hedef alan ideolojik bir devrim gerçekleştirme idealinde olan bu yapı ABD tarafından da fark edilmiştir. ABD’nin vekalet savaşçısı aradığı bir dönemde bu yapının güç kazanması, bu hususta ortaya koyduğumuz tezleri güçlendirmektedir.

Kürtlere YPG ile yapılan ideolojik formasyon, Araplara BAAS ideolojisi üzerinden aşılanmaya çalışılmıştır. Suriye’de tam bir Arap milliyetçisi–Pan Arab ideolojisi ile kurulmuş BAAS partisi, zamanla marksizme kaymış, hatta laiklik olan düşünce, Hafız Esad döneminde Sünnileri yanına çekmek için İslam Devleti ibaresini anayasaya koymuştur. Irak’ta ise sağ endeksli Baas iktidar olurken, Suriye’de sol endeksli Baas iktidar olmuş daha sonra iki ülke arasında gerilimler ortaya çıkmıştır. Çünkü Irak Baas’ı partiden ihraç edilen kurucu babaları bünyesine almış ve biraz daha merkezileşmiştir.

Biraz Nasyonalizmden etkilenen daha sonra biraz Sovyet yönetim ve rejimine bürünen Baas ideolojisi, Orta Doğu’da değişen şartlara göre siyaset takip etmiştir. Bir dönem ABD ve Batı yanlısı olurken bir dönem Doğu Blok’la anlaşmalar imzalanmıştır.

BÜYÜK KORKU (TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU HAKİMİYETİ)

ABD merkezli Rand düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı ve CIA’in eski yöneticilerinden olan Graham Fuller’in kişisel bloğunda yayınladığı “Türkiye dış politika karmaşasını nasıl aşar?” başlıklı yazısını okuduğumda, Türkiye’nin Sünni merkezli (dil, din, ırk, mezhep) gözetmeksizin uyguladığı (İnsani) Ortadoğu politikalarının ne kadar isabetli olduğunu gözlemleme deneyimine sahip oldum.


Fuller’in yazısında yakaladığım satır başlarını sizlerle paylaştığımda yaşadıkları korkunun, artık sahada aktif bir Türkiye’nin olduğunu görünce yaşadıkları şaşkınlığı şu kelimelerle anlıyoruz;

“Ankara, Suudi Arabistan’la şüpheli, tehlikeli ve geleceği olmayan bir koalisyon oluşturdu. “

“Türkiye Esad’ın yakın zamanda devrilmeyeceğini artık anlamalı.”

“Büyük güçlerle birlikte Suriye’de barışçıl bir çözüm için çalışmalı: ABD, Rusya ve AB ile çalışıp Suudi Arabistan’ın dev bir uluslararası Sünni ordusu eliyle Şam’ı kontrol etme yönündeki absürt vizyonundan uzaklaşmalı.”

Ankara, daha önceki politikasına dönüp mezhep kavgalarının üzerinde bir politika izlemeli: Türkiye’de çoğunluk Sünni ama geniş bir Şii ve Alevi nüfus da var. Türkiye yüzyıllardır Sünni İslam’ın önde gelen temsilcisi olarak anılmıyor. Hatta Türkiye on yıl kadar önce Sünni ve Şii gruplar arasında tarafsız olmayı seçtiğinde saygı ve prestij kazanmıştı. Şimdi taraf tutmanın hiç sırası değil.

Son olarak Türkiye Washington ile fırsat bulduğu yerde işbirliği yapmalıdır.

Eğer Türkiye Graham Fuller’in yazısında bahsi geçen eylemlerin belki de tersini icra ederse, batının tüm Ortadoğu planları suya düşmüş olacak ve Ortadoğu emperyalistlerin, sömürgecilerin güdümünden çıkacaktır.

Artık yapılacak tek şey, alınan kararlarda istikrarlı ve azimli bir duruş sergileyerek sahada taviz vermeden mücadele etmektir.