Türkiye Erdoğan’ın Türkiyesi değil
Bu ifadelerim yaşanılanlardan ders çıkararak ortaya atılmış ifadeler. Belediye başkanlığından alınan başkanlara bakıyoruz. Melih Gökçek, sabah akşam Erdoğan´a methiyeler dizdiği halde gitti. Yol arkadaşı dediği birçok insanla ters düştü. Erdoğan, dün görev verdiklerine, bugün görev vermedi ya da görevden aldı.
Askerlik arkadaşları, okul arkadaşları, yol arkadaşları gibi bir çok yakınlık profili Erdoğan için söz konusu memleket meselesi olduğunda, elinin tersiyle bir kenara itildi.
Demek ki Erdoğan millet ve vatan şuuru ile hareket ediyor, Demek ki Erdoğan için öncelikli olan kendisi değil, milleti, devleti…
Arkadaşlığın, dostluğun, akrabalığın gelip geçici olduğunu bildiği için, test etme imkanı yakaladığı için buna itibar etmiyor.
Onun için en büyük değer milleti ve devleti.
Bu yüzden zalimin zulmetmek istediği bir anda televizyonlara çıkıp ‘milletin gücünün üstünde bir güç görmedim´ dedi.
Erdoğan arkasında milletin olduğunu çok iyi biliyor. Hatta onun sayesinde makamlara gelen, kırmızı plakalı arabalara binen, makamın ağırlığını taşıyamayan birçok milletvekilinden, bürokrattan daha önemli olan makamın ‘millet makamı´ olduğunu çok iyi biliyor, bana göre sadece o biliyor…
Yarın damadını başarısız olduğunda görevden almayacak mı sanıyorsunuz? Onun örnek bir aile reisi olduğunu biliyoruz fakat onun veciz bir ifadesi vardı ‘ ben bu dava için sabahlara kadar çalışır, eve geldiğimde yavrularım uyumuş olurdu´ evlerinde oturanlar! Bu emaneti anlayamaz! Ben onun ameline duyduğumla, gördüğümle şahidim ya rab!
Bildikleriyle amel etmek, bildikleriyle yol almak ve gerçekler karşısında susmamak Müslümanın özelliklerindendir. Dünya beşten büyüktür sözünü ısrarla söylüyor, söylüyor, söylüyor…
Sırf bunları söyledi diye, sırf İsrail´e ayar verdi diye, sırf BM toplantılanda dünya beşten büyüktür dedi diye rahatsızlık veriyor, uykuları kaçırıyor. Bu yüzden onun için idam fermanları hazırlandı. Bu yüzden onun için kıyımlar yapıldı, bu yüzden onun için tuzaklar kuruldu.
Peki bir insan neden bu kadar cesaretli olabiliyor! Oysa yıllarca ağa babalarımızın karşısında iki büklüm olmadık mı? Yıllarca onların önümüze koyduğu kural ve kaidelerle yaşamadık mı? Zincirler kırılıyor! Zalimin zulmüne yeter artık diyen bir millet mi doğuyor! Ben kefenimi giydim bu yolda canımdan olmak şereftir diyen bu adam dünyalık mı yaşıyor? Ahiretlik mi düşünüyor? Bunu onun diliyle anlamak zor değil. Fakat uzun zamandan beri anlatmak istediği ince çizgiler var.
Kırmızı arabaların içinden çıkan sert suratlı adamlara inat, milletinin hizmetkarı olan bir lider var. Bu yüzden sırtını milletine, milletini devletine, devletini Allahına emanet eden koca yürekli biri var.
Yıllar evvel Hollanda havalimanında köpeklerle üstümüzü arayanların verdiği mesajı aynı tepki ile anlayan ve aynı tepki ile cevaplayan birisi var.
Dünyayı nizam ederim deyip Türkiyeye ayar vermek isteyen ve bunu en düşük kademeli elçisi aracılığı ile ilan eden Amerikaya aynı yöntemle cevap veren bir lider var.
Hiç kimse kusura bakmasın! Ecdadını bilen, tarihini bilen, dünyaya medeniyet öğretisi verenlerin torunları olan bizler zulümden beslenenlere itibar etmez.
Siyasi ilişkiler edepsiz basamaklarla donatılmış olsa bile, edepsiz basamaklara basarak ilerlemek yerine edebimizle yerimizde kalırız diyen bir devlet var.
Bu yüzden bize verdiği mesajları iyi yorumlamak lazım. Neden bu adam her defasında iri olalım diyor, diri olalım diyor, hep birlikte Türkiye olalım diyor? Bir dakika sadece bir dakika düşünmenizi isterim. Düşünmediğimizde bu söylem edebiyat dehası ifadeler olarak beynimizde kazınıyor ama icraate çevirme yoksunluğu yaşıyorsa hamasete kapı aralıyor. Bu yüzden hamasete gerek duymadan bu söylemin içini doldurmanın yerinde bir hareket olduğunu söylüyorum.
Evet, ısrarla söylüyorum! Türkiye Erdoğan´ın Türkiye´si değil! Ümmetin Türkiye´si,
Kurtuluşun Türkiye´si.
Bu yüzden son kale diyoruz.
Bu yüzden bu kale düşerse İslam düşer diyoruz.
Son sözlerimi bir kanalda seyrettiğim o essiz ifadelerle sonlandırıyorum. Bu sözler hem bizleri anlatıyor hem dünyayı. Bu sözler ne yapmamız gerektiğini ısrarla dile getiriyor. Dediği gibi ya bunlara iman edip var olacağız! Ya da bize bildirilenlerle amel etmediğimiz için boğulacağız!
‘Dilinde İslam var. Yemek yiyişi, oturuşu giyinişi, ticareti, ilmiyle bambaşka bir ümmetle karşılaşırız. İşte Hint diyarında birileri çıkıyor. İslam adına dünyalık vadediyor, din tüccarlığı yapıyor. Bişeyin ticaretini yapan onu satar! Ve sattığı şey artık kendisinin değildir. Din tüccarlığı yapanın dini yoktur! Bizim devletimizde milletimizde dinine saf verip temiz duygularla bağlıdır. Kadimden beri düşmanlarımız bizi din üzerinden çözmeye çalışmıştır. İslam´a saldırmıştır. Hangi cephe olursa olsun düşmanı mağlup edebilirsin lakin Müslümanın cephesi kapanmaz. Bu öyle bir harptir ki topla gülleyle, kılıçla, tüfekle, uçakla, yapılandan öte bir ruh harbidir. Önce ruhlar tutsak olur ve yenilir, sonra ekonomik cephede, sonra askeri cephede, sonra siyaset cephesinde kaybedişler başlar. Biz ruhumuzu Allaha kul etmişiz. Allaha kul olan başkasına kul olmaz. Allaha kul olan kimseye boyun eğmez. Allaha kul olan asla ölmez! Tutsaklık yok! Korkaklık yok! Kaybediş yok! Ya bunlara iman edip var olacağız ya da bize bildirilenlere amel etmediğimiz için boğulacağız´