15 Temmuz iç savaş ve işgal girişimi bağıra bağıra geldi.
15 Temmuz iç savaş ve işgal girişimi bağıra bağıra geldi. Bu işgal hamlesinin görmek için arif olmak gerekmezdi. Zira 17-25 Aralık bunun bir provasıydı ve kimse bundan ders çıkarmamıştı. Onlarda bunu biliyor ve görüyordu.
Şöyle ki örgüt yarım asra yaklaşan bir sürede edindiği tecrübe ve gücü kullanarak yapabileceği her şeyi yapmış, geriye bir tek işgal kalmıştı. Devletin tüm girişimlerine rağmen özgüveni ve pervasızlığı da zaten bunu gösteriyordu.
Öz güven patlaması yaşayan örgüt elemanlarının bunu hissettiriyor “görün bakın neler olacak…” türü cümleler kuruyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yalnızlığının sebebi de buydu, çünkü herkes darbe yapılacağına inanıyordu.
Fetullah Gülen ta Pensilvanya'dan Erzincan'da bile davalar açıyordu. Şahsıma açtığı davalar için ifade vermeye gittim. Tam dört ifademde örgütün darbe yapağını savcılara bildirdim. Bu sayede -belki de Türkiye'de ilk kez- darbenin olacağını adli kayıtlara geçirmiş oldum.
İşgal girişiminin günü bile belliydi. Sadece saati bilinmiyordu. Muhtemelen her darbe gibi sabaha karşı olacaktı...
15 Temmuz günü memleketim olan Erzincan'da değil İstanbul'daydım. Neden Ankara'yı değil de İstanbul'u seçmemin özel bir nedeni yoktu. 15 Temmuz akşamı ilk hareketlilik Ankara'da değil İstanbul'da Boğaz Köprüsü üzerinde yaşanıyordu.
Köprüdeydik, bir birlerimizi tanımıyorduk ama birbirimizden emindik.
Tüm particiliğimizi, hizipleşmelerimizi, tarikatımızı, mezhebimizi bir kenara koymuş gelen tankların, doğrultulmuş ve namlusuna mermi sürülmüş tüfeklerin üzerine doğru yürüyorduk.
Hiç korkmuyorduk.
Allah o gece Türk milletinden korkuyu gecik almıştı.
O an bedenlerimiz daha da irileşmiş, ellerimiz bir buldozeri durduracak kadar büyümüştü.
Cumhurbaşkanı canını ortaya koymuş.
Süleyman Soylu bir milis komutan gibi oradan oraya koşuşturuyor, emirler yağdırıyordu.
Ulaştırma Bakanı değil ama TRT işgal kuvvetlerinden temizlenirken o orada. Bekir Bozdağ da koşuşturanlar arasındaydı.
Devlet Bahçeli de dimdikti. Kısa bir süre önce kalp ameliyatı geçirmiş sanki o değil! Peki ya diğerleri…
O gece bazı milletvekili ve belediye başkanlarının nerede olduğu, neler yaptığı tam olarak bilinmiyor. Ortada demokrasinin olmazsa olmazı milletvekillere bir saldırı varsa onlarında doğal olarak bir karşı durması gerekmez miydi?
İşte bu yüzden tüm milletvekili ve belediye başkanlarının o gece nerede olduğunu ve ne yaptığını ispat etmesi ve TBMM mecliste darbeyi araştırma komisyonuna bilgi vermeli. Özellikle de büyükşehirlerin belediye başkanları mutlaka.
Yalan değil, darbeciler meclisimizi Yunan Harbinde bile olmayan bir şekilde bombaladı. Milletvekillerinin bir kısmının Meclis'te olduğunu biliyoruz. Ama milletin kendisi sokakta FETÖ'cü hainlere karşı direnip, bir kısmı gazi bir kısmı da şehid olurken milletvekillerinin nerede olduğunu milletin bilmeye hakkı yok mu?
İnsanlar Ankara'da, İstanbul'da bedenlerini tankların önüne atarken, elindeki levyeyi F16lara fırlatarak durdurmaya çalışırken, uçaklar kalkamasın diye tarlasındaki hasatını yakarken, atletiyle tankları durdururken vekillerin ne yaptığını bilmek bizim hakkımız değil mi? Millet malını canını feda ederken, aç ve açıkta kalmaya razıyken gece yarısı maaşlarına çift maaş düzenlemesi yapan vekillerin neyini yaktığını öğrenmeyi kim istemez?
Boris Yeltsin gibi o gece neden bizim vekiller, siyasetçilerin tankın üstüne çıkmış fotoğraflarını göremedik? Ertesi günler meydanlarda konuşmak için birbiriyle yarışanları neden o gece tankların önünde milletin yanında göremedik? Neden böyle bir kare yok?
Tankın önünde duran, milleti koordine eden, bir siyasetçi, milletvekili varsa görüntülerini yayınlamasını bekliyoruz. Yayınlasın ki, sırça köşklerde olmadıkları millette görsün. Cumhurbaşkanı direniyor ve direnişi yönetiyordu. Gördük.
Başbakan direniyordu. İşittik.
Süleyman Soylu direniyordu. Gördük.
Bekir Bozdağ meydandaydı. Gördük.
Belki üç beşi daha vardı, ya diğerleri?
Şehit sayımız 250. Gazilerin sayısı bile hâlâ net değil. Üç bin mi? Dört bin mi? Net sayıyı kimse bilmiyor. Bunu bile bilemeyecek kadar kötü bir durumun izahı olabilir mi? Birkaç gazi vekilimizi biliyoruz, ama şehid olan bir milletvekilimiz yok.
Demek ki vekâleten kurban kesiliyor ama vekâleten kurban olunmuyormuş.