İsrail’in Ateşkesi Bozması ve Diplomatik Süreçler
İsrail’in ateşkesi bozmasının beklenen bir hamle olduğunu vurgulayan Demircioğlu, “Netanyahu yönetimi, ikinci aşamaya geçilmesi planlanan ateşkes sürecini ihlal edeceğine dair önceden sinyaller vermişti. Özellikle kabinesindeki radikal isimler, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve diğer aşırı sağcı isimler, ateşkese karşı sert tutumlarıyla biliniyor. Ateşkesin devam etmesi ve saldırıların durması halinde hükümetten çekileceklerini açıkça ifade etmişlerdi” ifadelerini kullandı.
ABD ve Netanyahu İlişkisi
Netanyahu’nun, ABD’de Trump döneminde uluslararası hukuku hiçe sayan politikalar konusunda daha cesur hareket ettiğinin açık olduğunu belirten Demircioğlu, “Trump’ın desteği, İsrail’e bölgede daha agresif bir tutum sergileme fırsatı verdi. Netanyahu, Trump yönetimi sayesinde bölgeyi istikrarsızlaştırma ve askeri operasyonlarını genişletme konusunda kendisini daha rahat hissetti” diye konuştu.
Arap Dünyasının Sessizliği ve Zayıflığı
Demircioğlu, İsrail’in bu saldırıları sürdürürken en büyük avantajlarından biri de Arap ülkelerinden güçlü bir tepki gelmeyeceğini bilmesi olduğunu öne sürdü. Arap yönetimlerinin, Filistin konusunda somut adımlar atmaktan kaçındığını söyleyen Demircioğlu, “Kamuoylarından gelebilecek tepkiler nedeniyle zaman zaman açıklamalar yapsalar da bu, genellikle sembolik düzeyde kalıyor. Gerçekte, Filistin davasını sahiplenme konusunda ciddi bir irade göstermiyorlar” ifadesini kullandı.
“Bu durum, Netanyahu’nun elini daha da güçlendiriyor”
Bu durumun temel nedenlerinin arasında, bölgedeki ülkelerin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kırılganlıkların olduğunu ifade eden Demircioğlu, “Her ülke, kendi iç meselelerine odaklandığı için ortak bir Filistin politikası oluşturulamıyor. Bu durum, Netanyahu’nun elini daha da güçlendiriyor. Batı’dan sınırsız destek aldığını ve İslam dünyasından güçlü bir tepki gelmeyeceğini bildiği için saldırılarını rahatça sürdürebiliyor” şeklinde konuştu.
İsrail İçindeki Tepkiler
İsrail içinde de savaşın sürmesine karşı çıkan bazı kesimlerin olduğundan bahseden Demircioğlu, “Ancak bu itirazlar daha çok Hamas’ın elinde bulunan rehinelerin akıbetiyle ilgili endişelerden kaynaklanıyor. Rehine aileleri, Netanyahu’ya baskı yaparak ateşkesin devam etmesini ve rehinelerin serbest bırakılmasını istiyor” şeklinde konuştu.
Öte yandan, Netanyahu’nun yolsuzluk davası nedeniyle hukuki sıkışmışlığı da bu savaşın devam etmesini zorunlu hale getirdiği konusuna değinen Demircioğlu, “Eğer ateşkes sağlanıp gündem değişirse, Netanyahu’nun yargılanması hız kazanabilir. Bu yüzden savaşın sürmesi, onun siyasi geleceği açısından kritik bir öneme sahip” şeklinde ifade etti.
Gazze’nin Geleceği ve İsrail’in Planları
Gazze’nin geleceği üzerine farklı senaryoların konuşulduğunu söyleyen Demircioğlu, “Trump döneminde gündeme gelen “Gazze’nin boşaltılması” planının hayata geçirilmesi pek mümkün görünmüyordu. Ancak zorla göç ettirilemeyen Filistinliler, şimdi doğrudan soykırım tehdidiyle karşı karşıya bırakılıyor. İsrail, yoğun saldırılarla Gazze’yi yaşanmaz hale getirerek halkı göçe zorlamaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.
“Filistinlilerin topraklarını terk etmeyeceği öngörülüyor”
Demircioğlu, “Ancak Filistin halkının direnci, bu planın başarıya ulaşmasını zorlaştırıyor. 70 yılı aşkın süredir ağır baskılar altında yaşamaya alışmış olan Gazze halkı, direnmeye devam ediyor. İsrail’in tüm saldırılarına rağmen Filistinlilerin topraklarını terk etmeyeceği öngörülüyor” diye ekledi.
Batı Dünyasının Tutumu
Batılı ülkelerden İsrail’e yönelik sert bir tepki beklemenin gerçekçi olmadığını savunan Demircioğlu, “Evet, zaman zaman bazı eleştiriler dile getiriliyor, ancak bunlar genellikle İsrail’in aşırılıklarını törpülemeye yönelik sembolik açıklamalarla sınırlı kalıyor” şeklinde ifade etti.
“Avrupa ülkeleri İsrail’le ekonomik ve siyasi ilişkileri bozmayı göze alamıyorlar”
İsrail’in ABD ve Avrupa’daki güçlü lobilerinin, Batı dünyasının siyasi ve ekonomik dinamiklerini doğrudan etkileyebildiğini belirten Demircioğlu, “ABD’nin dış politikasında İsrail her zaman özel bir yere sahip olduğu için Washington’dan ciddi bir yaptırım gelmesi düşük bir ihtimal. Avrupa ülkeleri açısından da durum benzer; İsrail’le ekonomik ve siyasi ilişkileri bozmayı göze alamıyorlar” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Diplomatik Rolü
Demircioğlu, Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir tutum sergileyeceği sorusuna “Ankara’nın bugüne kadar Filistin konusunda attığı adımlar, İslam dünyasında belirleyici bir rol üstlenme çabasının bir parçasıydı. Ancak bu çabaların somut sonuçlar vermesi için daha aktif ve kararlı adımlar atılması gerekiyor” şeklinde yanıt verdi.
“Türkiye’nin elinde Filistin meselesinde kullanabileceği diplomatik kozlar var”
Bu kozların, İslam dünyasının ortak bir irade sergilememesi nedeniyle tam anlamıyla devreye sokulamadığını söyleyen Demircioğlu, “Eğer Türkiye, Arap dünyasını da harekete geçirecek bir diplomatik süreç başlatırsa, İsrail üzerinde uluslararası baskı oluşturulabilir” ifadesini kullandı.
Demircioğlu, “Bunun ötesinde, sadece açıklamalar yapmak yerine somut hamleler gerçekleştirmek gerekiyor. Türkiye, bölgedeki müttefikleriyle birlikte daha aktif bir diplomasi yürütmeli ve Filistin konusunda daha güçlü bir irade ortaya koymalıdır” şeklinde ifade etti.
Sonuç
Demircioğlu sözlerini şu cümlelerle noktaladı:
“Netanyahu hükümeti, İsrail’in Batı’dan aldığı destek ve Arap dünyasındaki tepkisizliği fırsata çevirerek saldırılarını sürdürüyor. Ancak Filistin halkının direnci devam ediyor ve İsrail’in Gazze’yi tamamen boşaltma planının başarılı olması zor görünüyor. Batı dünyasının İsrail’e karşı kayda değer bir tepki göstermesi beklenmiyor. Bu süreçte Türkiye, Filistin konusunda daha aktif bir diplomatik rol üstlenerek uluslararası kamuoyunu harekete geçirebilir. Ancak bunun için, İslam dünyasının ortak bir irade sergilemesi ve somut adımlar atması gerekiyor”