İslam dünyasının İsrail’i (Suud) ailesi
Binlerce kez tenzih ederim bu aile
içerisinden çıkıp İslam alemi için canını ortaya koyan ve
suikastler sonucu şehit edilen yiğitleri. Fakat ortada tarihten
günümüze koca bir realite var.
2016 yılında Suudi Arabistan Kralı Selman'a Ankara'da devlet nişanı
taktık. Peki Kralın büyük dedesi Abdullah bin Suud'un 196 yıl önce
İstanbul sokaklarında boynunda zincirle gezdirildikten sonra
başı kesilerek idam edildiğini biliyor muydunuz?
Vehhabiliğin Siyasallaşması
Vehhabiliği kuran, Mehmed bin Abdülvehhabdır. İngiliz
casuslarından, Hempher’in tuzağına düşerek, ingilizlerin
(İslamiyet’i imha) etmek çalışmalarına alet oldu. Eline geçirdiği,
ibni Teymiye’nin Ehl-i sünnete uymayan kitaplarını okumuş, (Şeyh-i
necdi) diye meşhur olmuştu. Düşünceleri, ingiliz paraları ve
ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile
reisleri Muhammed bin Suud tarafından desteklendi. ibni Teymiye’nin
fikirleri ile İngiliz ajanı Hempher’in yalanlarının karışımıyla
Vehhabiliği oluşturdular. Mirat-ül-Haremeyn kitabının basıldığı
1888 senesinde Necd emiri, Abdullah bin Faysal idi. Aşağıdaki
bilgilerin çoğu Mirat-ül-Haremeyn’den alınmıştır:
İNGİLİZLERİN İSLAMI İÇERİDEN YIKMA PROJESİ
Mehmed’in babası Abdülvehhab, iyi bir müslüman idi. Bu ve
Medine’deki âlimler, Abdülvehhab oğlunun sözlerinden, yeni bir yol
tutacağını anlamış, herkese, bununla konuşmamasını nasihat
etmişlerdi. Fakat, Abdülvehhab oğlu, 1738 senesinde Vehhabiliği
ilan etti. İngilizlerin siyasi ve askeri yardımları ile,
Arabistan’a yayıldı. Vehhabilere inanan Deriyye hakimi Abdülaziz
bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791 senesinde, Mekke emiri şerif
Galib efendi ile harp etti. Daha önce, vehhabiliği gizlice
yaymışlardı. Sayısız müslümanları öldürüp, kadınlarını, çocuklarını
ve mallarını almışlar ve işkence etmişlerdi.
Abdülvehhab oğlu, Beni Temim kabilesindendir. 1699 senesinde Necd çölündeki Hureymile kasabasında, Uyeyne köyünde doğmuş, 1791’de Deriyye’de ölmüştü. Önceleri ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam ve Hind taraflarına gitmiş, çok zeki ve bozguncu sözleri ile (Şeyh-i Necdi) adını almıştı. Dolaştığı yerlerde çok şeyler görmüş, şef olmak düşüncesine kapılmıştı. 1713 senesinde, Basra’da tanıştığı ingiliz casusu Hempher, Abdülvehhab oğlunun devrim yapmak arzusunda olduğunu anladı. Bununla uzun zaman arkadaşlık yaptı. İngiliz Sömürgeler Bakanlığından aldığı hile ve yalanları buna telkin etti. Abdülvehhab oğlunun bu telkinlerden zevk aldığını görünce, yeni bir din kurmasını teklif etti. Bu yeni dinin esaslarını ona bildirdi. Casus da, Abdülvehhab oğlu da aradıklarına kavuşmuş oldular. Yeni bir din kurmak için, önce Medine’de, sonra Şam’da, Hanbeli âlimlerinden okudu. Necde dönünce köylüler için küçük din kitapları yazdı. Bu kitaplara, ingiliz casusundan öğrendiklerini ve Mutezile ve başka bid’at fırkalarından aldığı bozuk düşünceleri de karıştırdı. Köylülerin çoğu buna tâbi oldular. İslamiyet’i içerden yıkmak için, İngiltere’de kurulmuş olan (Sömürgeler Bakanlığı), bu hâli, Necd şeyhi olan (Muhammed bin Süud)a bildirdi. Çok para vererek ve siyasi, askeri yardımlar vaat ederek, Abdülvehhab oğlu ile işbirliği yapmasını temin etti. Arabistan’da hasebe ve nesebe çok ehemmiyet verirlerdi. Kendisi ise, cahil olduğundan, Abdulvehhab oğlu Vehhabilik adını verdiği bu sapık inancı yaymak için, Muhammed bin Suudu maşa olarak kullandı. Kendisine (Kadı), Muhammed bin Süuda (Hakim) ismini taktı. Kendilerinden sonra da, çocuklarının bu makama geçmelerini temin eden bir anayasa yaptırdı.
Abdülvehhab oğlu, önceleri Medine’de okurken, Medine’nin salih,
temiz âlimlerinden olan babası Abdülvehhab ve kardeşi Süleyman bin
Abdülvehhab ve kendisine ders okutan hocaları, bunun sözlerinden ve
davranışlarından ve sık sık söylediği düşüncelerinden bunun ileride
İslam dinini içeriden yıkacak bir sapık olacağını anlamışlardı.
Kendisine nasihat verirler ve müslümanlara, bundan sakınmalarını
söylerlerdi. Fakat, korktukları çabuk meydana geldi. Düşüncelerini
Vehhabilik adı ile açıkça yaymaya başladı. Cahilleri, ahmakları
aldatmak için İslam âlimlerinin kitaplarına uymayan yeniliklerle,
dinde reformculukla ortaya çıktı. (Ehl-i sünnet vel-cemaat)
mezhebinde olan doğru müslümanlara kâfir diyecek kadar taşkınlık
yaptı.
PEYGAMBERİMİZİN TÜRBESİNİ YAĞMALAYANLAR!
Suud kabilesi 1790'larda Arabistan Yarımadasında Necd bölgesine
sahip olur. Suudların bu yayılmasına, Rus ve İran savaşları ile
uğraşan Osmanlı pek bir karşılık vermez. Bundan yararlanarak
faaliyetlerini genişleten Vahhabiler, Basra Körfezi çevresinde
hakimiyetlerini genişletir, Necef'i ele geçirir, 1802'de Kerbela
törenlerine katılan Şiileri kılıçtan geçirir ve Hz. Hüseyin'in
türbesini yağmalarlar. Ardından da Taif, Mekke ve Medine'yi ele
geçirirler. Mekke Şerifi Galip kısa bir süre sonra Mekke’yi geri
alınca Suud şeyhi Abdülaziz Necd'e geri döner. Burada da
Kerbela'nın intikamını almak isteyen bir Şii tarafından öldürülür.
Yerine geçen oğlu Abdülaziz 1805'te yeniden Hicaz'a girer,
Medine'yi ele geçirir ve Vahhabiliği kabul etmeyenleri ölümle
tehdit eder, şehirdeki türbe ve mazarları yakar. Vahhabiler, Hz.
Muhammed'in türbesini de yağmalar. Bir yıl sonra da Mekke'yi ele
geçirirler ve Mekke Emiri Şeyh Galip yönetimlerini tanır.
PADİŞAHIN HUZURUNDA KESİLEN “KELLE”
İbrahim Paşa Mısır’daki Kuvvetlerle Vahhabilerin başkenti
Der’iye’yi kuşatır ve Nisan 1818’de ele geçirir. Abdullah bin Suud
yakalanır. Önce Mısır’a oradan da İstanbul’a getirilir. En can
alıcı kısmı Selda Güner'in "Vehhabi Suudiler" adlı kitabından
nakletmek detayları ortaya koymak açısından faydalı olacağı
kanaatindeyim. “Abdullah ile adamlarının boyunlarına çifte zincir
vurulmuştu. Divanyolu’ndan geçirilip Babıáli’ye getirildiler ve
Sadrazamın huzuruna çıkartıldılar. Sadrazam, Abdullah’ı Mısır’dan
getiren kapı kethüdasına, tatar ağasına, geminin kaptanına ve diğer
görevlilere samur kürkler hediye etti ve her birine ömür boyu gelir
bağladı. Abdullah’la adamları, Bostancıbaşı’nın hapishanesine
gönderilip Mekke’yle Medine’den çaldıkları malların ortaya
çıkartılması için üç gün boyunca sorguya çekildiler. Sorguları
sırasında Mekke ile Medine’den ve Hazreti Hüseyin’in Kerbelá’daki
türbesinden çaldıkları bazı mallar hakkında Mısır Valisi Mehmed Ali
Paşa tarafından hapsedilen öteki adamlarının bilgi sahibi oldukları
öğrenilmişti. Bu konuda Mısır’a gereken yazılar yazıldı.
Kahvecibaşı da, Mehmed Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’ya kılıç,
kalkan ve fermanlar götürmek üzere Mısır’a yollandı. Akabinde
Abdullah bin Suud ve adamları başları kesilmek suretiyle idam
edildi.”