Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından, Londra’da "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" (A Fairer World is Possible)" başlıklı panel düzenledi.
Panele, Türkiye'nin Londra Büyükelçisi Osman Koray Ertaş, İngiltere Parlamentosu üyeleri, akademisyenler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, uluslararası yetkililer, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile çok sayıda davetli katıldı.
Programın açılışında konuşan Büyükelçi Ertaş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun'a etkinliği düzenledikleri için teşekkürlerini sundu. Ertaş, dünyanın köklü dönüşümlerden geçtiği bir dönemde olduğunun altını çizerek, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan uluslararası düzenin, ironik şekilde, onu tasarlayan aktör tarafından test edildiğini söyledi.
Büyükelçi Ertaş, "Son gelişmeler bazıları için şaşırtıcı gelse de gerçek şu ki bu noktaya bir gecede gelmedik. Savaş sonrası dönemde tasarlanan siyasi ve ekonomik yapılar bugünün zorluklarını aşmakta başarısız oluyor." diye konuştu.
Yaklaşık 20 yıldır bu sistemin adalet, istikrar ve güvenlik sağlamakta zorlandığının görüldüğünü kaydeden Ertaş, bu başarısızlığın açık bir örneğinin, modern tarihin en büyük krizlerinden biri olan Kovid-19 salgınına verilen küresel tepki olduğunu ifade etti. Milyonlarca hayatın tehlikede olduğu bir durumda, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir karar almasının 100 gün sürdüğünü anımsatan Ertaş, bu gecikmenin daha geniş bir işlev bozukluğunu yansıttığına vurgu yaptı.
Ertaş, tekrar adaletin değil gücün sonuçları belirlediği bir dünyaya geri dönüldüğüne vurgu yaptı.
“SİYONİST SÖMÜRGECİLİKLE BATI EMPERYALİZMİNİN BİR ARAYA GELDİĞİ NOKTA"
Oxford Üniversitesinden Emeritus Profesör Avi Shlaim ise Gazze'de yaşananları tek kelimeyle "soykırım" olarak nitelendirdi. Shlaim, siyonizmin yerlileri ortadan kaldırma mantığına sahip olduğunu dile getirdi.
ABD'li filozof ve dilbilimci Noam Chomsky'nin İsraillilerin Filistin topraklarını gasbetmesini "Emperyalizmin en aşırıcı formu" olarak yorumladığını anımsatan Shlaim, "1917'deki Balfour Deklarasyonu'nun ardından Filistinli halk, siyonist sömürgeciliği altında ezilmiş, aynı zamanda batı emperyalizmiyle karşılaşmıştır. Buna sonra ABD de dahil olmuştur. Gazze, siyonist yerleşimci sömürgeciliği ile acımasız Batı emperyalizminin bir araya geldiği noktadır." diye konuştu.
Shlaim, Britanya'nın Filistin meselesinin başlangıç noktası olduğunu vurgu yaparak, "Britanya'daki hiçbir hükümet bu tarihi sorumluluğu kabul etmemiştir. Nekbe 1948'de gerçekleşti. Filistinlilerin 4'te 3'ü mülteci oldu. Burada haritadan silinen bir ülke söz konusu. Ama Nekbe bir süreçtir, 1948'den beri devam ediyor." dedi.
Uluslararası Adalet Divanı'nın, İsrail'in Filistin topraklarında yaptığı eylemleri yasa dışı dikkat çeken Shlaim, bunlara rağmen İsrail'e karşı adımlar atılmadığını belirtti.
Batı hükümetleri ile halkları arasında bir kopuş olduğuna dikkati çeken Shlaim, "Hükümetler İsrail yanlısı ve tek taraflılar. ABD hükümeti burada İsrail'in savaş suçlarında suç ortaklığı yapıyor. Britanya da farklı değil. Filistin'in istekleri göz ardı ediliyor. Batı hükümetlerinin tutumlarını bir gecede değiştireceğini de ummuyorum." ifadelerini kullandı.
Shlaim, İsrail'in Batıdan aldığı desteğe de işaret ederek, "İsrail, Batı için büyük bir varlık, büyük bir araç. İsrail, etrafı otoriter devletlerle çevrili bir 'Demokrasi adası' olarak düşünülüyor. Bu nedenle batıdan destek ve sempati görüyordu. Bugünkü duruma bakarsanız İsrail bir demokrasi değil, apartheid devletidir." dedi.
Batının İsrail'i desteklese de sivil toplum hareketlerinin güç kazandığına vurgu yapan Shlaim, hükümetlerin bu şiddet içermeyen hareketlere kulak vermek zorunda kalacağı öngörüsünde bulundu.
“SAF BİR CEZASIZLIK SÖZ KONUSU”
Panelde konuşan ABD-Orta Doğu Projesi Başkanı Daniel Levy ise "Nekbe'nin sona erdirilmesi" fikrinin birçok siyasi sınıfta kabul edilen bir görüş olduğuna dikkati çekti.
Bunun bir etnik temizlik anlamına geldiğinin altını çizen Levy, "İsraillilerde öğrenilmiş bir deneyim var. Saf bir cezasızlık söz konusu. Bu cezasızlık onlara bu yolda sunulmuş bir şey. Pragmatik görüşler ortadan kalkmış durumda. Burada İsrail dışı aktörlerin de sorumluluğu var." ifadelerini kullandı.
Levy, İsrail'in bu durum karşısında cesaretinin arttığına dikkat çekerek, öncelikle İsrail'in cezasızlığı ve bunu sağlayanların cezasızlığının çözülmesi gerektiğini dile getirdi.
"Cezasızlığın sınırının olmadığını 15 aydır görüyoruz. Bir sıfır noktasındayız. Bu uluslararası sistemin çöküşü." diyen Levy, alternatif bir düzen olmadığının altını çizdi.
Levy, tüm kurumların görmezden gelindiğini kaydederek, İsraillilerin yurt dışındaki spor müsabakaları ve seyahatlerini planlarken bir kere daha düşünmek durumunda olduğunu söyledi.
Bazı spor kulüplerinin maçlarını seyircisiz oynamak istediğini, bazı İsrailli yetkililerin ise seyahatlerinde bazı ülkelere gitmemeyi tercih ettiğini anlatan Levy, "Tek kutuplu bir dünyada yaşamıyoruz. Batıda ne yaparsak yapalım, beklentilerimiz farklı. Batı hükümetleri, bize en son yetişecek hükümetler. Güney Afrika'daki apartheidde de Batı doğru yolu en son bulan taraf oldu." dedi.
Batı basınını da eleştiren Levy, batılı medya kuruluşlarının İsrail'in Gazze'ye muhabir yollamama taleplerine olumlu yanıt verdiğini kaydetti.
Levy, batı medyasının yurttaş gazeteciliğine de önem vermediğini vurgulayarak, "Bu noktada hesap verilebilirliği getirmek zor olacak. Bunun karşısında bir direniş var ama bir halkın dayanıklılığından ilham almak gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.
"İNSANLAR İŞLERİNİ KAYBEDECEKLERİNDEN KORKUYORLAR"
İngiltere Parlamentosu Lordlar Kamarası üyesi Baroness Shaista Gohir de parlamento üyelerinin Gazze'de yaşananlar hakkında yeterince bilgilendirilmediğini ve Filistin halkının yaşadıklarının yeterince dile getirilmediğini söyledi.
Gohir, Gazze konulu toplantılara katılan kişilerin genellikle aynı isimler olduğuna işaret ederek, bireylerin Filistin konusunda eğitilmesinin fark yaratacağı görüşünü paylaştı.
Toplum içerisinde Gazze'de yaşananların açık şekilde konuşulmasından çekinenlerin sayısının da oldukça fazla olduğuna işaret eden Gohir, "İnsanlar iş yerlerinde bunu konuşmaktan çekiniyorlar. Çünkü işlerini kaybedeceklerinden korkuyorlar. İnsanlar gösterilere katıldıklarını bile söylemekten çekiniyor. Filistinlileri desteklediğinizde Hamas'ı desteklemiş gibi algılanıyor.
İnsanlar Filistin gösterilerine katılırlarsa, işlerini kaybedeceklerinden korkuyorlar." ifadelerini kullandı.
Panelde konuşanlar arasında İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları sırasında Refah kentinde yaklaşık 3 hafta görev yapan anestezi uzmanı Dr. Birsen Gaskell de yer aldı.
“ANESTEZİSİZ TEDAVİYE İNANAMADIM”
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ile Şubat 2024'te Gazze'ye gittiğini belirten Gaskell, "Çocukların anestezisiz tedavi edildiğini duyunca inanamadım, bu mümkün olamazdı. Şok geçirdim ve bunu duyunca Gazze'ye giderek orada hizmet vermeye karar verdim." ifadelerini kullandı.
Gazze'ye giriş yaptıktan sonra gördükleri karşısında şoka uğradığını dile getiren Gaskell, "Tam bir yıkım, kaos ve teröre tanıklık ettim." dedi.
Gaskell, İsrail'in saldırıları altındaki Gazze halkının büyük çoğunluğunun Refah'a ve Han Yunus'a göç etmek zorunda bırakıldığını ve sonrasında Han Yunus'un tamamen yerle bir edildiği anda bölgede olduğunu kaydetti.
"ÖZGÜR VE ADİL DÜNYANIN MÜMKÜN OLDUĞUNA İNANIYORUM"
Eski Güney Afrika Cumhuriyeti Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Naledi Pandor, panelin "Küresel Adaletin Yeniden İnşası: BM Reformunun İnsan Haklarına Etkisi" başlıklı ikinci oturumunda konuştu.
Pandor, konuşmasında Birleşmiş Milletler'in (BM) yapısına ilişkin eleştirilerde bulundu.
Rusya ile yaşadıkları savaşta Ukrayna vatandaşlarına gösterilen ilginin, içinde bulundukları kötü koşullara rağmen, Arakanlı Müslümanlara (Rohingya) ya da Filistinlilere gösterilmediğine işaret eden Pandor, küresel sistemde ciddi tutarsızlık ve eşitsizlik olduğunu dile getirdi.
Pandor, dünyanın farklı bölgelerinde baskı gören toplulukların, BM Şartı'nda belirtilen tam korumadan yararlanmadığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özgürlüğün ve adil dünyanın mümkün olduğuna inanıyorum. Hayatımı buna inanarak yaşadım. Ancak, zorunlu olan, BM'yi apartheidin zararlarından muzdarip Güney Afrikalılar olarak özgürlük mücadelesi verdiğimiz zamanki haline geri getirmek için reform yapmamız gerektiğidir. BM, kurtuluş örgütlerimizle yakın iş birliği içinde çalışan bir organdı. Biz, ırk ayrımcılığını insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak BM’de tescil ettirmeyi başardık; ancak bugün İsrail'in Filistin halkına baskı uygulayarak ve Filistinlilerin temel özgürlüklerini inkar ederek yaptıklarını henüz kabul ettirmiş değiliz.”