Hicret, dinini daha iyi yaşayabilmek için, bir yerden başka bir yere göç. Allâh’ın toprağı geniştir. Cenab-ı Allâh’dan emir geldi: Kullarımı, gece Mısır’dan yürüt. Çünkü siz takîb edileceksiniz” Musa Aleyhisselâm, Mısır’dan çıkış emrini aldığı zaman ilk olarak, Hârun Aleyhisselâm ve Yûşâ Aleyhisselâm’a açıkladı. Yusuf Aleyhisselâm'ın mübârek kabrinin bulunduğu yeri araştırdılar. Yusuf Aleyhisselâm’ın sandukasının yerini bilen çok yaşlı bir kadın vardı. Kadın, hasta, kör, topal ve kötürümdü. Musa Aleyhisselâm’dan kendisi için dua etmesini istedi. Musa Aleyhisselâm, yaşlı kadının isteğini kabul etti. (1)
Cenab-ı Allâh o yaşlı kadına gençlik, sıhhat, afiyet verdi. Gözleri açıldı, ayaklarına kuvvet girdi. Yaşlı kadın onları, Nîl suyunun toplandığı bir yere götürdü. Musa Aleyhisselâm, Yûşâ Aleyhisselâm ve diğer sâdık ve sâlih sahabelerinin yardımı ile suyunu çekip orayı kazdılar. Yusuf Aleyhisselâm’ın mübârek cesedi çıkarıldığı zaman, etrâf gündüz gibi aydınlandı.
İsrâil Oğulları gece karanlığında, ümid ve kurtuluşa doğru yola koyuldular. Yusuf Aleyhisselâm’ın mübârek cesedinin ışıkları arasında yollarına devam ediyorlardı.
Firavun, önce İsrâil Oğullarını başından atıp, onlardan kurtulmakla rahata kavuşacağını düşünerek; gitmelerine razı olduysa da, sonradan, beni yine rahatsız ederler, düşüncesiyle endişeye kapıldı. Firavun, bir milyonluk büyük bir ordu ile altı yüz (2) kişilik İsrâil oğullarının peşine takıldı. (3)
İsrâil Oğulların, arkalarından gelen Firavun’un ordusundan kurtulmak için Kızıldeniz'e doğru hızlı hızlı hareket ediyordu.
İsrâil oğullarının önünde Hârun Aleyhisselâm, arkada Hazret-i Musa ve yanında Yûşâ Aleyhisselâm vardı.
İsrâil oğulları o gece sabah’ın olmasını istemiyorlardı.
Kızıldeniz'de Süveyş Körfezine vardılar.
Güneşte yeni doğmuştu.
Etraf aydınlanmaya başlamıştı.
Firavun’un ordusu göründü.
Firavun ordusunun yaklaştıklarını gördükçe telaşa kapıldılar. Bütün benliklerini korku ve heyecan kapladı.
-“Eyvah yakalandık!” diye bağırmaya başladılar.
Musa Aleyhisselâm;
-“Hayır, aslâ! Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir,” dedi.
Yahudîler, feryat ediyorlardı:
-“Önümüzde deniz, arkamızda da Firavun var. Denize girersek boğuluruz. Olduğumuz yerde durursak, Firavun hepimizi kılıçtan geçirecektir”
Musa Aleyhisselâm, Yûşâ Aleyhisselâm ile beraber İsrâil oğullarının arkasından önüne geçti. Kardeşi Hazret-i Hârun’un yanına geldi. Dalgaları birbirine çarpışıp köpüren denize baktı. Denizin korkunç bir hali vardı. Firavun’un askerleri yetişmek üzereydi. Yahudîlerin, feryat ve figanları üzerine Yûşâ Aleyhisselâm, Hazret-i Musa’ya:
-“Ey Kelîmullah! Arkamızda Firavun’la, önümüzde de denizle kaplandık!” dedi. (4)
Musa Aleyhisselâm:
-“Denizi elbette geçeceğiz,” dedi.
Yûşâ Aleyhisselâm:
-“Siz geçeriz, dedikten sonra mutlaka geçeriz,”dedi.
Firavun hânedânından bir mü’min, Musa Aleyhisselâm’a:
-“Önünü şu deniz, Firavun hanedanı da arkanı bürüdü. Nereden geçmekle emrolundun.?”diye sordu.
Musa Aleyhisselâm, büyük bir tevekkül ve metânetle:
-“Denizden geçmekle emrolundum!”, dedi. (5)
İsrâil oğulları büyük bir endişe içindeyken; Cenab-ı Allâh, Musa Aleyhisselâm’a
-“Ey Musa, asân ile vur denize!” diye vahyetti.
Musa Aleyhisselâm, büyük bir tevekkül ile asâsını denize vurdu. Denizde on iki yol açıldı. Yolların her biri bir dağ gibiydi. İsrâil oğulları Firavun’a yakalanmadan denizden açılan yoldan yürümeye başladılar. Aşûre günü öğlene doğru Denizin karşı sahiline (sâhil-i selâmete) ulaşarak kurtuldular. (6) İsrâil Oğullarının kurtulup; Firavun’un denizde boğulduğu gün; “Aşûrâ Günü”ydü. (7)
İMAN-I YEİS FAYDA VERMEDİ
Firavun ve ordusu, denizin İsrâil oğullarına yol verdiğini büyük bir şaşkınlıkla seyrettiler. Oldukları yerde dona kaldılar. Hepsi birer put kesilmişlerdi. Cansız heykel gibiydiler. Hâmân’ın,
-“Onlara yetişip, hepsini yok edelim” sesiyle kendilerine geldiler.
Firavun sordu:
-“Bunu yapabilir miyiz?”
-“Senin gibi bir kişi başımızda olduktan sonra…”
Firavun büyük bir tereddütten sonra ordusuna İsrâil oğullarının ardı sıra denize yürümelerini emretti. Başta Firavun ve Hâmân olmak üzere şirk ve küfür ordusu, mü’minler için açılan denizdeki yollara döküldüler. Umdukları gibi olmadı. Çok geçmeden içine girdikleri yollar sularla kapanıverdi. Deniz onları yuttu. Hep birden boğuldular. “Ben sizin en büyük Rabbinizim” diyerek insanları kendisine taptıran, azgın ve mağrur Firavun, denizin dalgaları arasında boğulurken, bir çocuk gibi feryat ediyordu. Son anda:
-“Ben de, Musa ve Hârun’un Rabbine iman ettim!” dedi. Bu imanı ona fayda vermedi. Çünkü onun bu imanı, iman-ı yeisti. (8) Ümidsizlik anında olan iman ise makbul değildir. (9)
YAHUDİLER KORKAK BİR MİLLET
Deniz, Firavun ve avânelerinin üzerine kapandı. Dalgaların birbirlerine çarparak çıkardıkları dehşetli ses, İsrâil Oğullarının kulaklarını sağır etti ve içlerine korku verdi. Dağlar gibi yükselen denizin dalgalarına baktılar. Deniz birleştiği zaman, Yûşâ Aleyhisselâm ve diğer mü’minler, Firavun’un boğulmasına sevindiler. Yahudîler, kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar:
-“Firavun ölmemiştir.” Diğeri:
-“Neden?”
-“Çünkü o hiçbir zaman ölmez.”
-“Nasıl ölmez? Denizin onları içine aldığını görmedin mi?”
-“Gördüm ama, yine de onun suda boğulacağına inanmıyorum. O şu anda denizden çıkıp bizleri yakalayacak ve öldürecektir.”
Yûşâ Aleyhisselâm, korkak Yahudîlere seslendi:
-“Siz nasıl bir milletsiniz? Gözlerinizle Firavunun boğulduğunu gördüğünüz halde inanmıyorsunuz? Gözlerinin gördüğüne inanmayan bir topluluğa yazıklar olsun!”
Musa Aleyhisselâm’ın duası üzerine Cenab-ı Allâh, Firavun’un cesedini sahile çıkardı. Yahudîler, korka korka Firavunun başına toplandılar. Uzaktan da olsa Firavun’un ölüsünü seyrettiler. Yûşâ Aleyhisselâm, onlara seslendi:
-“Korkmayın! Gelin düşmanınızın nasıl helâk olduğunu görün!” dedi. Yahudîler, büyük bir korku ve heyecan ile Firavun’un ölüsünün üzerine toplandılar. Onu seyrettiler. Nihâyet Firavun’un öldüğüne inandılar.
-“Evet Ya Musa dediler, bu Firavundur. Gerçekten boğulmuş!” İsrâil Oğullarının kalbindeki korku gidip, Firavunun öldüğüne tam kanaat getirdikleri zaman, Deniz’in dalgaları yine yükseldi. Firavunu önceden olduğu gibi yuttu. (10)
MISIR’IN FETHİ
Firavun’un denizde boğulması üzerine Musa Aleyhisselâm, Yûşâ Aleyhisselâm ile Kâlib bin Yuknâ kumandasında, onikişer bin kişilik iki kuvveti, Mısır’a gönderdi. Yûşâ Aleyhisselâm Mısır’ı fethetti. Yûşâ Aleyhisselâm, Mısır’a kendilerinden bir vekil tayin etti. (11) Suda boğulan Firavun ve adamlarının kıymetli eşyâ, altın ve gümüşlerini ğanîmet olarak aldılar. Yûşâ Aleyhisselâm’ın Kâlib bin Yuknâ ile beraber Mısır’ı fethedip gelmeleri üzerine Musa Aleyhisselâm, Kenân iline doğru hareket emrini verdi. Yahudiler, bütün mucizeleri gördüler. Yahudiler, bu mücizelerden sonra, Musa Aleyhisselâm'a candan gönülden bağlanmaları gerekirken; o yüce peygamberi inkâr ettiler. Ona eziyetlerin en büyüğünü ettiler. Mısır'da kırk yıl boyunca Musa Aleyhisselâm'ın o hikmet dolu vaaz ve nasihatlerini işittikleri ve O yüce peygamberin mucizelerini gördükleri halde, puta taptılar. Musa Aleyhisselâm'a kendilerine tapmak için bir put yapmasını söylediler.
YAHUDİLER’İN PUT SEVGİSİ
Musa Aleyhisselâm,. İsrail oğullarıyla birlikte yürürken bir bulut onları sıcaklıktan koruyordu. Geceleri de rahat yürüsünler diye önlerine nurdan bir direk dikiliyordu. (12)
Yolda bir kavme rastladılar. Bunlar, inek heykeline tapan bir kavim idiler.
Yahudîler hemen onlara imrendiler.
Yahûdîler, inançsız bir kavimdi.
Musa Aleyhisselâm’a sadece kendilerini Firavun’un zulmünden kurtarması için inanır görünmüşlerdi.
Yahudîlerin ileri gelenleri Musa Aleyhisselâm’ın huzuruna çıktılar.
-“Ya Musa dediler, bize bir put yap!”
Orada bulunan Yûşâ Aleyhisselâm tüyleri diken diken oldu. Büyük bir heyecan ile sordu:
-“Ne putu?”
Yahudîler, büyük bir soğukkanlılıkla cevap verdiler:
-“Tapmak için?”
Yûşâ Aleyhisselâm:
-“Allâh’ı bırakıp putlara mı tapacaksınız? Kırk sene putlarla mücâdele etmedik mi? Putlara tapacaktınız da, neden Mısır’dan çıktınız? Allâh, sizleri Firavun’un elinden kurtardı. Mısır’da dokuz kadar büyük mucizeler gördünüz hâlâ inanmıyor musunuz? Gerçekten sizler, akılsız, şuursuz ve bunalmış kavimsizin,” dedi.
Musa Aleyhisselâm, söze girdi.
-“Put mu?”
Yahudîler büyük bir pişkinlikle:
-“Ey Musa onların tanrıları olduğu gibi sende bizlere tanrılar yap!” dediler.
Musa Aleyhisselâm:
-“Gerçekten siz câhil toplumsunuz,” dedi. Şüphesiz bunların içinde bulundukları (din puta ve heykele tapmaları) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır. Allâh, sizleri âlemlere üstün kılmışken ben size Allâh’dan başka ilâh mı arayayım? Size put ve heykel mi edineyim? Hatırlayın ki, Mısır’da size işkencenin en kötüsünü yapan Firavunun adamlarından sizi kurtardık. Onlar oğullarınızı öldürüyor ve kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardır,”(13) dedi.
Putperestliğe özenenler, Musa Aleyhisselâm’a:
-“Ey Musa! İzin versen de, biz de put ve heykele tapan kavimler gibi heykellere ve sığırlara tapsak. Sen de bize böyle ilâh bulsan!…”diye isrâr ettiler (14)
Musa Aleyhisselâm:
-“Yakında size hidâyet kaynağı olan bir kitab getireceğim” dedi.
Yollarına devam ettiler.
KAYNAKLAR (1) Sâlebî, Mecâlis-i Arâis, s. 142 (2) İsrâil Oğullarının sayısı sadece bu kadar değildi. Henüz yirmi yaşına basmamış olanlar, çocukluklarından; altmış yaşının üzerinde olanlarda yaşlılıklarından dolayı bu sayımın dışındadır. İsrâil Oğullarının toplam sayısının bir milyon iki yüz bin kişi olduğu rivâyet edilmektedir. Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/201; Bu sayının bir şehirde bulunması o dönem için mümkün mü değil mi bilmiyoruz? Bütün İsrâil Oğullarının bir şehirde değil, Mısır, İskenderiye ve diğer şehirlerde, kasaba ve köylerde bir araya toplanmaları da mümkündür. Her şeyin doğrusunu Allâh bilir. (3) İslâm Tarihi, c. 1, s. 178-177, Osmanlı yayınevi (4) Şeyhü’l-İslâm, Ebû Suûd Muhammed bin Muhammed el-Amâdî, İrşâd-ü Akli’l-Selîm, İlâ Mezâya’l-Kur’ânı’l-Kerim, c. 6, s. 245, Dârül-İhyâ-üt-Türâsî’l-Arabî, Beyrut; Sâlebî, Mecâlis-i Arâis, s. 197 (5) Ebû Suûd, Tefsiri, c. 6, s. 245, (6) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/201; İslâm Tarihi, c. 1, s. 177, Osmanlı yayınevi; Bu hadiseden dolayı, o gün Allâh’a şükür için Aşûre günü oruç tutmak Musa Aleyhisselâm’ın dininde vâcip oldu. (7) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s. 84 Aşûre günü, Muharrem ayının 10. günüdür. Aşüre gününde meydana gelen mazı mühim tarihî hadiseler:
- Yerlerin ve göklerin yaratılması,
- Hazret-i Âdem’in tövbesinin kabulü,
- İdrîs Aleyhisselâm, aşure günü göğe yükseltildi,
- Hz. Nûh Aleyhisselâm’ın gemisinin karaya oturması,
- Hz. İbrâhim Aleyhisselâm’ın doğması ve Nemrud’un ateşinden kurtulması,
- Hz. Eyyûb Aleyhisselâm’ın hastalıktan kurtulup şifâ bulması,
- Hz. Musa Aleyhisselâm’ın, Firavun’un zulmünden kurtulması ve Firavun’un avâneleriyle birlikte helâk olması,
- Hz. Süleyman Aleyhisselâm’a saltanatın verilmesi,
- Hz.Yunus Aleyhisselâm’ın balığın karnından kurtulması,
- Hz. İsa Aleyhisselâm, aşüre günü doğdu ve aşüre günü göğe yükseltildi.
- Hazret-i Hüseyin (r.a.)’in şehîd edilmesi,
- Kıyâmetin kopması da aşüre günü olacaktır. Bu konuda daha geniş bilgi için bakanız: Tenbîhü’l-Ğafilîn s. 159-160, Ebü’l-Leys, Nasruddin b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhim el-Fakîh, es-Semerkandî, el-Hanefî, Muessesetü’l-kütübi’s-Sikâfiyye, Beyrut-1988 (9)İman-ı Yeis: ümidsizlik anındaki imana denir. Hayatını küfür üzere geçirmiş bir şahsın ölürken iman etmesine iman-ı yeis denir ve bu ümidsizlik imanı makbul değildir. Ama tevbe-i yeis, yani bütün hayatını isyân, hatâ ve günahla geçirmiş bir Müslümanın son anındaki tevbesi ise makbuldur. Cenab-ı Allâh onun tevbesini kabul eder, dilerse onun bütün günahlarını sevaba bile çevirir. (9) İslâm Tarihi, c. 1, s. 177, Osmanlı yayınevi (10) Ebû Abdullâh Muhammed bin Ahmed el-Ensârî, el-Kurtubî El-Câmiu’l-Ahkâmi’l-Kur’ân, c. 8, s. 286-287 Dâru’l-fikir, Beyrut-H.1415-M.1995 (11) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/201; Sâlebî, Mecâlis-i Arâis s. 200 (12) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/201 (13) El-A’râf: 7/138-141 (14) İslâm Tarihi, c. 1, s. 181, Osmanlı yayınevi; Mısır döneminde ve Tih sahrasının ilk günlerine kadar, Musa Aleyhisselâm’a yeni bir şeriat verilmemişti. Musa Aleyhisselâm peygamberliğinin kırk yılına yakın bir zamanda halkı İbrâhim Aleyhisselâm’ın şeriati üzere davet ediyordu. Tîh sahrasında iken Musa Aleyhisselâm Tûr-i Sînâ’ya çıktı. Önce on emir verildi. Ardından Tevrât İsrâil Oğullarına gönderildi.