İmâm Yâfiî (rah.), Ravzu’r-Reyâhîn isimli eserinde şu kıssayı nakletmiştir:
Bâhiye nâmında, çok ibadet eden bir hanım, vefatı yaklaştığında ellerini semâya kaldırıp “Hayatımda ve ölümümde ancak kendisine itimad ettiğim yüce Rabb’im! Beni, ölümüm sırasında mahcup etme! Kabirde bir başıma bırakma!” diye ilticâ etti.
Vefatından sonra, oğlu her cuma gecesi ve cuma günü kabri başına gelip annesi ve kabristandaki diğer ölüler için Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler okur, dua ve istiğfâr ederdi. Bâhiye hanımın bu oğlu anlatıyor:
“Rüyamda annemi gördüm, kendisine selâm verdim ve ‘Ey anneciğim! Nasılsın, ne hâldesin?’ diye sordum.
‘Ey oğul! Malumun olsun ki ölüm hâlleri çok şiddetlidir, fakat ben, Allâhü Teâlâ’ya hamdolsun iyi bir hâldeyim’ dedi.
‘Bir ihtiyacın var mı?’ diye sordum.
‘Evet, oğulcağızım, sen, bizi ziyaretlerini, bizim için okuduğun Kurân-ı Kerîm’i ve duaları ihmal etme. Çünkü senin cuma gecesi ve günü gelip bizi ziyaret etmen, beni sevindiriyor. Sen geldiğinde kabirlerdeki diğer kimselerin ruhları bana: ‘Ey Bâhiye! Bak, oğlun geldi’ diyorlar, ben ve etrafımdaki komşularım memnun oluyoruz’ dedi.”
Oğlu anlatmaya devam etti:
“Ben, annemi her cuma gecesi ve günü ziyarete devam ediyor, başucunda Kurân-ı Kerîm okuyor ve ‘Allâhü Teâlâ, sizin yalnızlığınızı gidersin, günahlarınızı bağışlasın, hayır ve hasenâtınızı kabul eylesin ve size rahmetiyle muamele etsin’ diye dua ediyordum.
Yine bir gece rüyamda bir kalabalığın, yanıma geldiğini gördüm. ‘Siz kimsiniz, ne istiyorsunuz?’ diye sordum.
‘Bizler, kabir ehliyiz. Sana teşekkür etmeye ve bizim için okuduğun Kur’ân-ı Kerîm’i ve duaları kesmemeni rica etmeye geldik’ dediler.
Bu sebeple ben, her zaman bunlara devam etmekteyim.”