Kimsenin kimseye katlanamadığı, sadece kendi siyasi düşüncesinin doğru olduğuna inandığı, kendisiyle aynı düşünmeyenlerden ölesiye nefret eden insanların yaşadığı bir ülke düşünün.

Düşündünüz mü?

Yanılmadınız. Orası burası. Türkiye.

Kendi fikrinin doğruluğunu “ispatlamak için” akla gelmedik iftiralar, yalanlar ve üçkağıtçılıklar ile insanları yanıltmaktan utanmayan azınlıklar ve bu azınlıkların yalanlarına inanmaya çoktan gönüllü olan çoğunluk kitleler.

Hiçbir kutsalı, dini, imanı olmayanlardan vazgeçtik, onlar zaten bu dünya için her şeyi yaparlar ve bu bir noktaya kadar da anlaşılabilir. Peki ya düne kadar -kendileri inanmasa da- bizim bütün hüsn-ü zannımızla “bizden” olduklarına inandığımız Cemaat’e ne demeli?

Evlatlarımızın, şehitlerimizin kanları üzerinden –her ne kadar mükemmel olmasa da- İslami duyarlılığa sahip bir hükümeti türlü yalanlarla yıkmaya çalışmanın açıklamasını kendilerine nasıl yapıyorlar çok merak ediyorum?

İnsanların evlerine ateş düşüyor, onlar bu ateşle hükümeti yakmaya çalışıyorlar.

Buna “ölü soyuculuk” desem, şehid evlatlarımıza ölü demem gayretullaha dokunur.

Bu nasıl bir inanmışlıktır? Bu nasıl bir davadır? Bu nasıl bir körlüktür? Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Hâlâ diğer Müslümanların yüzlerine nasıl bakabiliyorlar? Bu kadar şeyden sonra dönüp her hangi bir Müslümana ellerini nasıl uzatacaklar? Menfaatleri için her şeyi yaptıklarını görenlerin bir daha kendilerine güvenebileceklerini nasıl düşünebiliyorlar?

Aydın Doğan medyası ile “iş tutmak” sadece Aydın Doğan medyası ile iş tutmak değildir.

Yedi düvelin Türkiye’ye yüklenmesi sırasında karşı safla iş tutmaktır. Milli mücadelede Yunan mevzilerinden kurşun atmaktır.

Fethullah Gülen’in “ocağınıza ateşler düşsün” sözünü doğrulatmaya çalışırcasına, insanların ocaklarına ateş düşürmeye çalışan hastalıklı zihniyet.

Eminim kendi içlerinde “Fethullah Hoca’nın bedduası tuttu.” diye seviniyorlardır. Çünkü bir müddettir kutsal saydıkları adamın “yanılmış olabilme ihtimalinden” korkarak ve bunu kendilerine itiraf edemeyerek kıvranıp duruyorlardı.

Buyurun. Diyelim ki, Hocanızın bedduası tuttu. Mutlu musunuz?