1990'ların başında Amerikalı uzman Charles Krauthammer, *Foreign Affairs* dergisinde yayımladığı "The Unipolar Moment" başlıklı makalesinde, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle ABD ve Batı'nın dünya üzerinde mutlak bir hâkimiyet kuracağını öne sürdü. Krauthammer, Batı'nın değerlerini ve çıkarlarını evrensel normlar haline getireceği bir dönemi tarif etti. Ancak, Krauthammer bu düzenin kalıcı olup olmayacağı konusunda temkinliydi ve bunu bir "an" olarak tanımladı.
Benzer bir dönemde Francis Fukuyama ise "Tarihin Sonu" tezini ortaya atarak liberalizmin insanlığın nihai evrensel ideolojisi olduğunu ilan etti. Ancak, Fukuyama'nın aksine, Krauthammer daha ihtiyatlı bir yaklaşım sergileyerek bu düzenin geçici olabileceğini belirtti.
TEK KUTUPLULUĞUN ÇÖKÜŞÜ VE ÇOK KUTUPLU DÜZEN
Krauthammer'in 2002-2003 yıllarında yazdığı bir başka makale, unipolarlığın geçici bir dönem olduğunu ve anti-Batı eğilimlerin dünya genelinde güçlendiğini öne sürüyordu. Çin, Rusya ve İslam dünyasındaki yükselen alternatif modeller bu çöküşün işaretleriydi. Vladimir Putin'in 2007 Münih Konferansı'ndaki konuşması, Xi Jinping'in iktidara gelişi, Kırım'ın Rusya'ya katılması ve Ukrayna'daki olaylar gibi gelişmeler, Krauthammer'in öngörülerini doğrular nitelikteydi.
Dugin'e göre, Batı elitleri ellerindeki küresel liderlik fırsatını değerlendiremedi ve artık Batı, çok kutuplu bir dünya düzeninin inşasında farklı bir rol üstlenmek zorunda.
LİBERALİZMİN BİR "EPİSOD" OLARAK GÖRÜLMESİ
Dugin, liberalizmin tarihin bir sonu değil, yalnızca bir dönem olduğunu savunuyor. Özellikle Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi, liberalizme yönelik küresel eleştirilerin merkezde bile büyüdüğünü gösteriyor. Trump'ın seçilmesi, Batı'nın kendi içinde de bu ideolojinin evrensel olmadığının bir işareti olarak görülüyor.
Dugin'e göre, Batı'nın liberalizm üzerinden kurduğu hegemonya sona erdi. Liberalizm, sadece belirli bir dönemi temsil ediyor ve bu dönemin coğrafi ve tarihsel sınırları net bir şekilde ortaya çıkmış durumda.
TARİHİN AKIŞI: MARX VE FUKUYAMA'NIN PERSPEKTİFLERİ
Dugin, liberalizmin Marx ve Fukuyama’nın teorileriyle karşılaştırılabileceğini belirtiyor. Marx, kapitalizmi tarihin bir aşaması olarak görmüş ve nihayetinde sosyalizmin galip geleceğini savunmuştu. Ancak, Fukuyama'nın teorisi, liberal kapitalizmin tarihin sonu olduğunu iddia ederek Marx'ın tezine karşı çıkıyordu. 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Fukuyama’nın tezine destek sağladı. Ancak, bugün görülen Batı hegemonyasının kırılganlığı, liberalizmin de geçici bir dönem olduğunu gösteriyor.
BATI’NIN HEGEMONYASININ SONU VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Dugin, Batı'nın unipolar düzeninin sona erdiğini ve bunun yalnızca siyasi değil, ideolojik bir çöküş olduğunu ifade ediyor. Batı’nın küresel liderlik iddiası artık sürdürülemez hale geldi ve çok kutuplu bir dünya düzeni kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
Dugin’in analizine göre, bu dönüşüm süreci, sadece Batı’nın değil, tüm insanlığın geleceğini şekillendirecek bir paradigma değişimini ifade ediyor. Unipolarlık artık tarihin bir anı olarak geride kalırken, çok kutuplu bir dünya düzeni için yeni bir dönem başlıyor.